YERİN ve GÖĞÜN AĞLADIĞI YİĞİTLERDEN OLMAK

Ali ÖZBEK aliozbek1997@outlook.com

İnsan; ister müslim isterse gayr-ı müslim olsun, yaşadığı hayat boyunca da öldükten sonra da hayırla yâd edilmek ister. Bunu sağlamak, sanıldığı gibi kolay değildir. Zira bu, öncelikle yaşanan hayatın «güzel» denilecek bir hayat olmasını gerektirmektedir. Bir hayatın «güzel» olması da ancak «kim için yaşandığı» ile alâkalıdır. Eğer bir hayat Allah için yaşanıyorsa, O’nun emirleri ve nehiyleri istikametinde yaşanıyorsa o hayat «güzel» ve râzı olunan bir hayat olacaktır. Bu yönde yaşayan insan ise hem yaşadığı süre boyunca hem de öldükten sonra hürmet görecek ve hayırla yâd edilecektir. Bu sonuca Kur’ân-ı
Kerim’de geçen bir âyet-i kerîmeden yola çıkarak ulaşmaktayız. Rabbimiz Teâlâ; Firavun’dan bahsedip, onun ve onun yolundan gidenler için şöyle buyurmaktadır:

فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَر۪ينَ۟

“Onlar için arkalarından ne gök ağladı ne de yer! Onlara artık yeni bir fırsat da tanınmadı.” (ed-Duhân, 44/29)

Burada tahkir sanatı vardır. Çünkü her şeyin sahibi olduğunu iddia eden Firavun için hiç kimse gözyaşı dökmedi. Onun için ne gök ağladı ne de yer. Kimse onun geri dönmesini de beklemedi. Çünkü o; kibirlenerek Rabbinden yüz çevirmiş, üstelik kendisinin de ilâh olduğunu iddia etmişti. Demek ki hayatı Firavun gibi yaşayanlar için, Allâh’ın kitâbını görmezden gelerek hayatına düzen vermeye çalışanlar için ne gök ağlayacak ne yer ağlayacak ne de insanlar ağlayacaktır. Onlar tarihin tozlu sayfalarında unutulup gidecek, kendilerine gönüllerde sıcak bir yer yerine mezarın soğuk taşlarını mesken edineceklerdir.

Bir de bunun aksine; hayatlarını Allâh’a vakfeden, O’nun rızâsı için yaşayıp O’nun için ölen yiğitler vardır ki onların ölümü ile yer ve gök hüzne boğulmuş, denizdeki balıklar bile onlar için istiğfâr etmiş, onların ölümü âlemin ölümü gibi görülmüştü:

•Yerin ve göğün ağladığı yiğitlerdendi Hazret-i Ebûbekir; sağa sola kaçınmadan, «ama»sız ve «fakat»sız sıddîkça sevmişti Allâh’ı ve Rasûlü’nü.

•Yerin ve göğün ağladığı yiğitlerdendi Hazret-i Ömer; fârukiyeti rehber edinmişti hayatında.

•Yerin ve göğün ağladığı yiğitlerdendi Hazret-i Osman; bir damla müslüman kanının akmaması için kendi kanının akıtılmasına göz yummuştu.

•Yerin ve göğün ağladığı yiğitlerdendi Hazret-i Ali; en zor zamanda taviz vermemişti hak bildiği yoldan.

•Yerin ve göğün ağladığı yiğitlerdendi Ebû Ubeyde bin Cerrâh, Muâz bin Cebel ve Huzeyfetü’l-Yemânî… Hazret-i Ömer kendisine sorulan;

“–Allâh’ın kabul edeceği tek bir dileğiniz olsa ne isterdiniz?” sorusuna;

“–Bir oda dolusu Ebû Ubeyde, Muâz ve Huzeyfe isterdim.” diye cevap vermişti.

•Yerin ve göğün ağladığı yiğitlerdendi Berâ bin Mâlik; ellerini her semâya kaldırışında ilk olarak şehâdeti istemişti Rabbinden.

•Yerin ve göğün ağladığı yiğitlerdendi Ebû Talha bin Sehl; Allah için vermeye doyamamıştı.

•Yerin ve göğün ağladığı yiğitlerdendi Hazret-i Esmâ bint-i Ebîbekir; karnındaki çocuğuna rağmen, bahane üretmeden Hak dâvâ için üzerine ne düşüyorsa onu yerine getirmişti.

•Yerin ve göğün ağladığı yiğitlerdendi Hazret-i Sümeyye bint-i Huyyât; Efendimiz -aleyhisselâm-’ın;

“Sabredin ey Yâsir ailesi, size müjdeler olsun! Sizin mükâfâtınız cennettir.” (İbn-i Hişâm, Sîre, I, 342; Hâkim, Müstedrek, III, 432) sözüne muhatap olmuştu.

-Radıyallâhu anhüm-

Rabbim bizlere de öldüğümüzde yerin ve göğün ağlayacağı bir hayat sürebilmeyi nasip eylesin.