RASÛLULLAH (S.A.S.)’İN HİCRETİ -6-

Âdem SARAÇ vardisarac@yahoo.com.tr

Hazret-i Âişe Annemiz; içinde yaşadığı toplumu çok iyi tanıdığı gibi, ortamı da çok yönlü olarak iyi biliyordu. Buna sosyal, siyâsî, ekonomik ve coğrafî hayat da dâhildir. Yaşadığı hâdiseler, bu malûmatlar çerçevesindeydi çünkü. Sevr Dağı’nın; evlerine ne kadar uzak olduğunu bildiği için, gönlüyle beraber, gözü-kulağı hep o taraftaydı. Rasûlullah -aleyhisselâm- ile sevgili babası; oraya doğru yola çıkalı beri, diken üzerindeydi âdeta…

Mağaranın bulunduğu Sevr Dağı, Mescid-i Harâm’a güneydoğu yönünde yaklaşık 4-5 kilometre uzaklıktaydı.1 Dağın zirvesinde çokça mağara vardı.2 Sevgili Annemiz; Rasûlullah ile babasının, bu mağaralardan en uygun olanına sığındıklarını düşünüyordu. Ama bir haber alamadığı için, çok endişe ediyordu. Endişesinde de haklı çıktı.

Rasûlullah -aleyhisselâm-’ı ellerinden kaçırdıklarını anlayan müşrikler, çılgına dönmüşlerdi! Mekke’de büyük bir fırtına kopmuştu çünkü! Mekke’nin altını üstüne getirmelerine rağmen, herhangi bir ipucu bile elde edemedikleri için, canları çok daralmıştı. O’nu öldürmek maksadıyla evinin etrafında sabaha kadar bekleyen cânîler, şimdi daha da kudurmuşlardı! Mekke kaynıyordu!

Hazret-i Âişe Annemiz ve ev halkı da evde kutlu yolcular için duâ ederken, birden kapıları kırılırcasına çalındı. Bir yandan kapıyı çalıyorlar, bir yandan da bağırıyorlardı. Mekke canavarları kapılarına gelip dayanmışlardı işte. Ebû Cehil canavarı başta olmak üzere, canavar bir grup; Sevgili Annemiz’in evine baskına gelmişlerdi.

Kapılarına gelip dikilen müşrik canavarlarına karşı, sevgili ablası Hazret-i Esmâ çıktı. Ne kadar korksa da3 bir şeyler söylemek zorundaydı:

–Ne oluyor böyle, ne istiyorsunuz?

–Ey Ebûbekir’in kızı! Baban nerede?

–Babamın nerede olduğunu bilmiyorum!

Ebû Cehil; ağzından köpükler saçarak bağırırken, Hazret-i Esmâ’dan istediği cevabı alamayınca, öyle şiddetli bir tokat vurdu ki, Hazret-i Esmâ boylu boyunca yere düştü! Canavarca atılan tokadın tesiri ile kulağı yırtılarak, küpesi de bir tarafa savruldu. Burnundan ve yırtılan kulağından kan akmaya başladı.4 Kendini çabuk toparlayan Hazret-i Esmâ; düştüğü yerden fırlayıp kalkarak, karşılarına dikildi:

–Yazıklar olsun size! İnsan değil misiniz siz?

–Çekil şöyle kenara be!

–Sadece kadınlar olan bir evi basmaya utanmıyor musunuz siz? İçeri girmenize izin vermeyiz!

–Ne yani, bizi durduracağını mı sanıyorsun sen?

–Ya siz? Onlar içeride olsalar, sizin bunca hakaretiniz karşısında sessiz kalırlar mıydı sanıyorsunuz? Çığlık atıp bütün Mekke’yi buraya toplamadan, çekip gidin buradan!

Canavarlar; daha fazla vakit kaybetmek istemedikleri için, artan bir öfkeyle bağırıp çağırarak, tehdit etmeye başladılar:

–Nereye gittiler, söyleyin çabuk! Yoksa sonunuz kötü olur?

–Yeter artık! Şimdi çığlık atıp, bütün Mekke’yi buraya toplarım dedim ya!

Hazret-i Esmâ -radıyallâhu anhâ-; her şeye rağmen, müşriklere karşı çıkıyordu. Burnu ve kulağı kan içinde kaldığı hâlde, bu canavarlardan korksa da, sevgili kız kardeşini ve evdekileri korumak için, canavarlara haykırdı:

–Yeter artık! Burada kimse yok, görmüyor musunuz? Mekke liderlerine bakın hele, gelip kadınların evini basıyorlar! Heeey duyuyor musunuuuz, koskoca liderler, eşkıyâlar gibi evimizi basıyorlaaaaar!?.5

Aslında o da çok korkmuştu! Ama sevgili kız kardeşi Hazret-i Âişe başta olmak üzere, evdekilere kol kanat germek zorunda olduğu için, korkusuzca davranarak, müşrik canavarlarını püskürtmeyi başarmıştı!

Hazret-i Âişe Annemiz ise, bütün cesaretine rağmen tiril tiril titremişti! Onun korkusu sadece kendi canı için değildi. Korkusu da konumu kadar büyüktü! O sadece Ebûbekir’in kızı değildi artık! Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Allah Rasûlü’nün nişanlısı/nikâhlısı olmakla, aynı zamanda; «Mü’minlerin Annesi» oluyordu. İşte o; bu şuurla hareket ettiğinden, böyle hassas bir durumda bile kendini aşmıştı!

Bu mükemmel davranışı ile mes’ûliyet mefhumuna yepyeni bir boyut yüklemişti. Şuurumuzun ve mes’ûliyetimizin boyutlarını göstermişti bize de. Zâlimin tokadı ile kan revan içinde kalan «Esmâ Abla»sı da, öne çıkıp, zâlimin karşısına dikilivermişti!

Evleri böyle canavarca basan müşrik liderleri çekilip gittikten sonra, her şey bitmedi tabiî. Mekke müşrikleri; Rasûlullah -aleyhisselâm-’ı ve sevgili babasını yakalamak için, Mekke’nin her tarafında didik didik arıyorlardı! Küçücük deliklere varıncaya kadar, bütün her tarafa bakıyorlardı!

Hazret-i Âişe Annemiz ve ev halkı; bir yandan Rasûlullah ile yol arkadaşının emniyeti için duâ ederken, bir yandan da her şeyin çığırdan çıktığı böyle bir yerde, yaşamak zorunda kalmışlardı!

Sevgili babası ile beraber, Peygamber Efendimiz gitmişti.

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

__________________________________

1 İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 1, s. 482-487; İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 1, s. 175-179; Fâkihî, Ahbâru Mekke, c. 4, s. 79-84.

2 Hicret esnasında üç gece boyunca sığınılan mağara, diğerlerinden çok farklıdır. Bu meşhur mağara; dağın zirvesinin, Mekke tarafına bakan yamacında, büyük bir kayanın altında kalan boşluk şeklinde, tabiî bir mağaradır. Mağaranın biri batı, diğeri doğu tarafında iki girişi bulunmaktadır. Rasûlullah -aleyhisselâm-‘ın Hazret-i Ebûbekir ile beraber üç gün barındığı, bu mağaranın batı yönündeki girişi dar olup zeminden biraz yüksektedir. Doğu yönündeki giriş ise, insanın girip çıkabileceği büyüklüktedir. O yıllarda şehir ile buraya kadar olan mesafe tamamen boşluktu. Günümüzde ise Mekke’de yerleşim, Sevr Dağı’nın kuzey eteklerine kadar ulaşmıştır.

3 Bazı kaynaklar ya da anlatımlarda; «Esmâ çok cesurdu, korkmadan çıktı karşılarına» diye geçmektedir. Kapıya dayanan canavarlar, sıradan birileri değildi. Mekke’nin en önde gelen liderleri oldukları gibi, aynı zamanda da en güçlü savaşçılarıydı. Bunu bildiği hâlde, karşılarına çıkan Hazret-i Esmâ da korkmuştu elbet. Ama korkusu îmânının önüne geçememişti. Korkusu îmânının önüne geçenler, her şeylerini kaybederlerdi. Fakat îmanları korkularının önünde olanlar; canlarını verir, ama korumaları gereken şeyleri korurlardı. Hazret-i Esmâ çok büyük mesaj veriyor burada bize. İnsan olarak hepimiz korkarız elbet. Fakat korkumuz îmânımızın önüne geçerse, savaştan kaçarız. Îmânımız korkumuzun önünde olursa, şehâdete yürürüz! Korkumuz îmânımızın önüne geçerse, her türlü değerimizi kaybederiz. Ama îmânımız korkumuzun önünde olursa, her türlü değerimiz için canımızı ortaya koyarız.

4 Hazret-i Esmâ, o günlerde hamile idi üstelik!

5 Daha önce de ifade ettiğimiz gibi; o yörelerde birinin evini basmak, çok utanç verici bir şeydi. Böyle bir şey duyulunca, bütün herkes imdâda koşardı. Hazret-i Esmâ bunu bildiği için, sürekli «çığlık» kelimesini kullanıyordu. Kapılarına dayanan müşriklere karşı koyacak güçleri yoktu. Bu yüzden içinde yaşadığı toplumun değerlerini çok iyi değerlendirerek, canavar müşriklerden kurtulmaya çalışıyordu. Hazret-i Esmâ, birbirini açar mâhiyette üç hamle de yapıyordu. Önce; «Öyle bir çığlık atarım ki, bütün Mekke’yi ayağa kaldırırım!» dedi. Arkasından; «Ev basmaya utanmıyor musunuz siz!?.» diye çıkıştı. En sonunda da; «Şimdi çığlık atıp, bütün Mekke’yi buraya toplayacağım ha!» diye haykırarak, müşriklerin çekip gitmelerini sağladı.