RASÛLULLAH (S.A.S.)’İN HİCRETİ -18-

Âdem SARAÇ vardisarac@yahoo.com.tr

Rasûlullah -aleyhisselâm- ve yol arkadaşları, Seniyetü’l-Mere’yi geçip, Râbiğ ile Cuhfe arasında bulunan Gamîm mevkiine ulaştılar. Burada biraz mola vermeyi düşündüler. Ancak, henüz takibattan kurtulamamışlardı. Her an karşılarına biri çıkabilirdi. Bu yüzden oldukça dikkatli hareket ediyorlardı.

Diğer taraftan da, müşrik takibatı sürüyordu. Mekkeli müşriklerin va‘dettikleri ödül, bütün her tarafa ulaştırılmıştı. Bu büyük ödülü haber alanlardan biri de, Büreyde bin Husayb بريدة بن الحصيب idi.1 Büyük ödüle konmak için, o da 70 kişiden oluşan adamlarıyla beraber ciddî bir arama tarama içindeydi. İşte bu esnada, arazisine doğru gelmekte olan küçük bir kafile gördü. Millet köşe bucak onları ararken, buralara kadar gelip, tam kucağına düşeceklerdi! Bu fırsatı iyi değerlendirmek için; adamlarıyla beraber siperlenip, gelenleri gözlemeye başladı.

Çevresini dikkatle inceleyen küçük hicret kafilesi, okla vurulacak bir menzile kadar yaklaşınca, yaylarını gerip nişan aldılar. Büreyde’den atış emri bekleyen arkadaşları, bu emrin verilmediğini görünce çok şaşırdılar. Oysa hemen saldırıp işlerini bitireceklerdi. Fakat ne olduysa; Büreyde bu emri vermemiş, yüzünün rengi de değişmeye başlamıştı:

–Ne bekliyoruz daha ey Büreyde?

–Beni takip edin, ama ben emir vermedikçe saldırmayın sakın!

Büreyde; adamlarıyla beraber siperden çıkıp, küçük hicret kafilesinin önünü kesti. Her birine tek tek baktıktan sonra, bakışları Rasûlullah -aleyhisselâm-’a takılıp kaldı!

Rasûlullah -aleyhisselâm-; gelip önünü kesen, fakat öyle bakıp duran bu adama sordu:

–Sen kimsin?

–Büreyde’yim.

Rasûlullah -aleyhisselâm-, Hazret-i Ebûbekir’e dönüp, hayır dileğinde bulundu:

–İşimiz kolaylaştı ve düzeldi!

Sonra yine Büreyde’ye döndü:

–Kimlerdensin?

–Eslem kabîlesindenim.

Rasûlullah -aleyhisselâm-, yine Hazret-i Ebûbekir’e dönüp, bunu da hayra yordu:

–Selâmete erdik.

Tekrar dönüp Büreyde’ye sordu:

–Eslem’in hangi kolundansın?

–Sehm oğullarındanım.

Rasûlullah -aleyhisselâm- soruyor, Büreyde cevaplıyordu. Hâlbuki Büreyde, O’nu sorgulamak ve kim olduklarını öğrenmek için önlerini kesmişti. Ama öyle bir durum olmamıştı. Şimdi tam yeri geldiği için, bu sefer de Büreyde sordu:

–Bizim yerimizden geçiyorsunuz, burası bizim arazimiz yani. Ancak kurak olduğu için, daha verimli ve yağışlı bir yere konmak üzere, uygun bir yer arıyorduk ki, siz çıkageldiniz! Uzun yoldan geldiğiniz belli! Nereden gelip, nereye gidiyorsunuz?

Herhangi bir olumsuzluk yaşanmaması için, Hazret-i Ebûbekir, cevap verdi:

–Bu bizim kılavuzumuzdur, bize yol gösteriyor!

–Siz kimlersiniz ve kimlerdensiniz peki?

Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın endişesiz duruşu ve rahat bakışlarından cesaret alan Hazret-i Ebûbekir, kimliklerinden bahsetmedi, yol güzergâhını anlatan bir cevap verdi:

–Mekke’den gelip Yesrib’e gidiyoruz?

–İyi de, kim olduğunuzu söylemediniz ama!

Hazret-i Ebûbekir, yine dönüp Rasûlullah’a baktı. Rasûlullah -aleyhisselâm-’da en küçük bir tedirginlik yoktu. Anlaşılan bunlardan bir zarar gelmeyecekti:

–Allâh’ın Rasûlü’nü duydunuz mu siz hiç?

–Duyduk elbet! Sadece sulak bir yer aramak için değil, aynı zamanda O’nu bulmak için de çıktık biz!

–Siz ne niyetle çıkmışsınız, Allah sizin için ne murâd etmiş böyle! Şu gördüğünüz zât
Allâh’ın Rasûlü Muhammed -aleyhisselâm-’dır! Allah, O’nu sizin yanınıza kadar getirdi işte!

Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın
kendinden emin duruşu ve Haz­ret-i Ebûbekir’in bu cevabı karşısında bir an duraklayan Büreyde, O’na dönüp sormadan da edemedi:

–Sen kimsin peki?

–Ben Abdulmuttalib oğlu Abdullah oğlu Muhammed’im ve Allâh’ın Rasûlü’yüm!2

–Sen, sen O zâtsın!

Bir anda büyük bir heyecana kapılan Büreyde, bu cümleyi bile zor kurmuştu. Onun bu hâline tebessümle bakan Rasûlullah -aleyhisselâm-, tekrar şöyle buyurdular:

–Evet, ben Allâh’ın Rasûlü’yüm! Seni de İslâm’a davet ediyorum. Müslüman ol, selâmete er, ey Büreyde!3

Yola niçin çıkmıştı, şimdi neyle karşı karşıya kalmıştı! Akıllı bir adam olan Büreyde’nin; Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın davetini alıp, O’nu can kulağı ile dinleyince, gönlü îman nûruyla aydınlandığı gibi, yüzü de aydınlanıverdi ve hemen oracıkta müslüman oldu. İslâm’a girer girmez, beraberindekiler de davet etti. Onların hiçbiri geri kalmaksızın, bu davete icâbet ederek müslüman oldular. O âna kadar sadece kendi kabîlesinin reisi olan Büreyde; o andan sonra Hazret-i Büreyde -radıyallâhu anh- olarak, İslâm’ı ilk önce kendi kavmine tebliğ etti, onların hepsinin İslâm ile müşerref olduklarını görünce çok sevindi:

–Allâh’a hamd olsun ki, Sehm oğulları zorla değil, isteyerek müslüman oldular!

Sevincine sevinç katılan Hazret-i Büreyde, küçük bir kapta bulunan sütü alıp Rasûlullah -aleyhisselâm-’a ikrâm etti. Büreyde’nin verdiği sütü alıp birkaç yudum içen Rasûlullah -aleyhisselâm-, yol arkadaşlarına da içirdi. Aslında süt çok azdı. Buna rağmen hepsini doyurmuştu. Bu olağanüstü durumu gören Hazret-i Büreyde, durumunu anlattı:

–Yâ Rasûlâllah! Hayvanlarımızın sütü çok azaldı. Bu yüzden size de pek fazla ikrâm edemedim.

Hazret-i Büreyde’nin duâ istediğini anlayan Rasûlullah -aleyhisselâm-, onlara bereket duâsı yaptı.4

Bu arada akşam namazı vakti girmek üzereydi. İslâm’a yeni giren Büreyde ve arkadaşları; hiç zaman geçirmeden, ana hatlarıyla namazı ve bir-iki sûreyi de öğrendiler. Böylece hayatlarında kıldıkları ilk namaz akşam namazı oldu, bunu da Rasûlullah -aleyhisselâm-’a tâbî olarak kılmanın hazzını yaşadılar.5

O gece orada konaklamaya karar verince, Rasûlullah -aleyhisselâm-; Hazret-i Büreyde bin Husayb -radıyallâhu anh-’a, Meryem Sûresi’nin baş tarafını öğretti.6

Akşam ve yatsı namazlarını olduğu gibi, sabah namazını da Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın imâmeti ile kılan Hazret-i Büreyde, yeni bir teklifte bulundu:

–Yâ Rasûlâllah! Sen’in böyle namsız nişansız Yesrib’e gitmen doğru olmaz. Eğer müsaade edersen; bir sancak bağlayıp önünde yürüyerek, ilk sancaktarın ben olayım!

Rasûlullah -aleyhisselâm-, Büreyde’nin bu teklifini kabul edince, o da hemen sarığını çıkarıp, mızrağının ucuna bağlayarak önlerine düştü.7

Peygamberler Peygamberi Medine yolundaydı.

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

________________________

1 Büreyde, Eslem kabîlesinin Sehm oğulları koluna mensuptur. Asıl adının Âmir; künyesinin Ebû Abdullah, Ebû Sehl, Ebû Sâsân veya Ebu’l-Husayb olduğu da rivâyet edilmektedir.

Vâkıdî, el-Megāzî, c. 1, s. 404-405; İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 4, s. 241-243; İbnu’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe Fî Mârifeti’s-Sahâbe, c. 1, s. 209-210; Zehebî, Siyeru A‘lâmi’n-Nübelâ, c.2, s. 469-471; İbn-i Hacer el-Askalânî, el-İsâbe fî Mârifeti’s-Sahâbe, c. 1, s. 146; Ahmet ÖNKAL, «Büreyde bin Husayb», DİA, c. 6, s. 492.

2 İbn-i Abdilberr, el-İstiâb fî Mârifeti’l-Ashâb, c. 1, s. 185.

3 Beyhakî, Delâîlü’n-Nübüvve, c. 2, s. 221.

4 Belâzûrî, Ensâbu’l-Eşrâf, c. 1, s. 309.

5 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe fî Mârifeti’s-Sahâbe, c. 1, s. 209.

6 İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 4, s. 242.

7 Beyhakî, Delâîlü’n-Nübüvve, c. 2, s. 221.