MÂNEVÎ BAHARIMIZ ÜÇ AYLAR

Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

Yüce dîn-i İslâm; vahiy yoluyla var ettiği eşsiz prensipleriyle, kâinatta en kâmil biçimde yaratılan insanoğluna, huzur ve mutluluk sunan yegâne sistemdir. Güzel dînimiz, insanın yaşadığı dünya hayatına sadece Allah -celle celâlühû-’nun hükümlerinin hâkim olmasını istemiş ve böylece insanı kula kul olmaktan kurtarmıştır.

Yeryüzünde Cenâb-ı Hakk’ın vekili olan insan, kendini özenle yaratan Rabbine olan kulluğunu idrâk etmek ve İslâm’ın mükemmel hükümlerini incelikleriyle yaşamak için dünyaya gönderilmiş bir halîfedir. Ömür çizgisinde insana, maddeye, hayata kul olmayan; yalnızca Allah Teâlâ’ya kul olabilenlere ne mutlu!

Dünya çeşit çeşit problemleriyle hakikaten zor ve çetin bir imtihan meydanıdır. Nasıl dünyadaki imtihanları kazanmak için müthiş gayretler sarf ediliyorsa, aynı gayretlerin daha fazlasını en îtinâlı, en titiz bir şekilde ebedî saâdeti kazanmak için de göstermeli. Bu, akıllı olan her kişinin üzerinde düşünmesi ve uygulaması gereken ciddî bir hakikattir.

Acaba âhiret imtihanımız için dünyadayken ne gibi hazırlıklar yapıyoruz? Bizleri cennete taşıyabilecek sâlih ameller işlemeye özen gösteriyor muyuz? Peygamber Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’ın şefaatine nâil olabilecek miyiz? O güzel Nebî’nin yanı başında, Kevser şarabından içebilecek ve Sırât’ı geçebilecek miyiz? Cennete girebilecek, oradaki sâlih insanlarla beraber olabilecek miyiz? Bunları hayal edebilmemiz dahî güzeldir. Ancak hayalleri hakikate ulaştırmak için pek tabiî ki, emek şarttır.

Dünyada hayatı doyasıya yaşarken, âhireti ihmal etmek mü’mine yakışmaz. Cenâb-ı Hak dünya imtihanını yüz akıyla verenlerin arasına bizleri de katsın. Îmanla yaşatıp, îmân üzere huzûruna alsın. Kabir ahvâlimizi güzel eylesin, bizi azâba dûçâr kılmasın. Ve o dehşetli günün sorgulamasını kolay kılsın. Daldığımız gaflet uykusundan uyandırsın inşâallah. (Âmîn)

İşte bir uyanış, bir diriliş iklimi geldi. Ekme, dikme, sulama, yeşertme ve sonra da bereketle devşirme mevsimi olan mübârek üç aylar var önümüzde. Günahlara karşı teyakkuzda olma; arınma, durulma, hayra ulaşma vakti şimdi. Silkinme, toparlanma, rahmete erme demleridir üç aylar. Şimdiye kadar kim bilir ihyâ edemediğimiz kaç üç aylar geçti? «Bu sefer boşa geçmemeli!» demeli, sene boyu daldığımız gaflet uykusundan artık uyanmalı…

Her şeyin kirletildiği bir asırda yaşayan müslümanlar, ne yazık ki bu kirlilikten her cihetle nasipleniyor. İlâhî kaidelerin, kudsî farzların, gerekliliklerin unutturulduğu; ama her türlü gereksizin, son hızla pompalandığı bir asırda uzun zamandır zihinler, beyinler lüzumsuzluklarla doldurularak meşgul edildi. Kalpler, günahlarla kirlenerek duyarsız hâle geldi. Gönül dünyamız, ruh âlemimiz bu kirlilikte öyle kasâvet kapladı ki; en acımasızlıkları hem işler olduk hem de işlenenlerden hislenmez olduk. Neticede ruhlarımız örselendi, gönüllerimiz yaralandı, ahlâkımız bozuldu. İnanan insanlar aynı inançsızlar gibi yaşar oldu. Hiçbir şeyden tatmin olmayan; kanaatsiz, şükürsüz, mutsuz bir nesil ortaya çıktı.

Böylesi bir hazan mevsiminde yaşayan inananlar, işte bir sükûn ve huzur mevsimine giriyor. Üç aylar, müslümanlar için bir sevinç mevsimidir. Yıkanma, arınma, temizlenme zeminidir. Müslümanlar olarak, bire on ürün alınabilecek bir kârlı mevsime «es-Selâm» diyoruz. Nasıl bayram gelince sevinir insan, işte aynen öylece sevin sen de ey müslüman, üç aylar, mübârek günler geldi, hoş geldi! Gönüllerimiz Allah -celle celâlühû-’nun izniyle bayram yapacak, kalpler genişleyecek, huzur dolacak inşâallâh.

Hani bilgisayar hantallaştığı, yavaşladığı zaman onun yenilenmesi için «format» çekilir ya, işte aynen bunun gibi, üç aylar; günahlarla kararan, kirlilikten bunalan, huzursuzluklarla daralan gönülleri, formatlayarak yenileyip, içinde bulunduğu gafletten kurtaracaktır umudundayız. Bu kutlu iklim; yavaşlayan, klâsikleşen ibâdetlere ayrı bir diriliş getirecek. Mübârek üç aylar, müslümanı içinde bulunduğu hantallıktan çekip çıkaracak, yeni bir hayata doğru koşturacak inşâallah.

Her gün giydiğiniz beyaz tişörtünüz lekelenerek kirlendiğinde, artık lekeler çıkmamakta ısrarcı olunca ne yapılır? Hemen çamaşır suyuna yatırılır, bir süre sonra eski beyazlığında, tertemiz olarak tekrar giyilirse, üç aylar da tıpkı böyledir. Hatalarla, havâtırla, mâlâyânîlerle, günahlarla kirlenen, pislenen kalp; âdeta senelik revizyon mevsiminde, aynen çamaşır suyuyla yapılan ekst­ra çalışmalar gibi, kirlerden tövbe ve istiğfarla kurtulup, arınıp, yıkanıp tertemiz olabilir. Hakikî temiz hâline inkılâp edebilir.

Böylesi bir arınma mevsimine kavuştuk, şükürler olsun. Receb, Şaban, Ramazan; üç kutlu ay, üç huzur mevsimi. Ne yapılırsa kâr kişi için, ne yapılsa faydası var mü’min adına.

Receb ayı, mübârek ayların ilki, üç ayların başlangıcı. Bu ayda tutulan oruçlar, inananları mağfirete eriştirir. Üç aylar, değerlendirmesini bilene hakikî istikamet kazandırabilir. Zira yolumuzu, yordamımızı kaybettik, ibremiz şaştı âdeta. Üç ayların rahmeti yağsın üzerimize ve mübârek üç aylar hepimize şöyle bir hâl ve hareketlerimizi gözden geçirme imkânı sağlasın. İçimizde nefis muhasebesi yapma isteği oluştursun. Gönlümüzde; «Bu gidiş nereye?» sorusuna cevap buldursun.

Üç aylar, müslümanlar için bir mânevî tedavi mevsimi olsun. Günahlarla, gereksizlerle yorulan, yıpranan hasta kalpler; zikir ve tesbihatlarla, nâfile ibâdetlerle tedavi olsun, takviye bulsun, iyileşsin, hayra yönelsin. Sâir aylarda raflarda bekleyen mukaddes kitâbımız, bu aylarda ellerden hiç düşmesin. Sadece okumakla kalınmasın; Kur’ân’ın rûhunu anlama, yaşama ve yaşatma aşkı, şevki doğsun içimize. Böyle bir çalışmayı başlatma mevsimi olsun üç aylar. İki Cihanın Sultanı, eşsiz ahlâkın tek temsilcisi, Allah Teâlâ’nın sevgilisi Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm- Efendimiz’i ciddî olarak tanıma mevsimi olsun bu üç aylar. O’nun sünnetlerini yaşama ve yaşatma pratiğini, müslümanlar hayatlarına koysunlar inşâallah.

Üç ayların yeni başladığı şu günlerde; şimdiye kadarki olan hayatımızı, şöyle bir süzgeçten geçirelim. Zira senenin diğer aylarında ve günlerinde belli ki; gözler, kulaklar, yürekler kirleniyor. Maalesef zihinler pek çok lüzumsuzla işgal altında. Gün boyu bizi ilgilendirmeyen haberlerle fikriyâtımız zedeleniyor. Tabiî bu hâl ister istemez, rûhumuzu da etkiliyor. Neticede ruh kendisinden beklenene ulaşamıyor, isteneni sergileyemiyor. Çünkü kirli bir ruh ve kirli bir bedenden, güzellikler sâdır olmaz.

O hâlde işte fırsat, yeni bir arınma mevsimine girdik. Nâfile oruçlarla bedenimize ve rûhumuza bir coşku sunalım. Oruç, insanın tüm âzâlarına bir derlenme ve toparlanma imkânı bahşeder. Orucu bilhassa dile tutturursak, çok kazançlı çıkarız. İnsan oruçlu iken; günah işlememek için tüm davranışlarına daha bir dikkat ediyor, teyakkuzda konuşuyor. İnsan normal günlerde konuşurken; dikkatsizce, ortalığın verdiği gevşeklikle, müslüman olma şuurundan uzak, gafletle konuşabiliyor. Bu sebeple akıl sahipleri olarak, kendimize bir çekidüzen verme imkânı sunması açısından, üç aylardan en kâmil mânâda istifâde etmeliyiz.

Efendim size bir teklifimiz var:

Üç aylarda şöyle kendimize bir mânevî çizelge hazırlayalım, çizelgede şunlar olsun:

Üç ayların her gününde; konulan hedefler, okunacak kitaplar, alışkanlık edinilecek sünnetler, çalışılacak sûrelere dair hazırlanan bir plân olsun. Bu plân dâhilinde Receb ayına yönelik dört hafta parçalara bölünerek; her hafta okunacak Kur’ân-ı Kerim sayfa adedi, teheccüd namazı, kuşluk-evvâbin namazları, kazâ namazları, oruç, günlük zikir, kitap okuma, üç aylar duâsı ve misvak kullanma sünnetini ihyâ etme gibi ameller, icrâ edildikçe çizelgeye işaretlensin.

Ne güzel, değil mi?

Herkes pekâla kendisine böyle bir üç aylar çizelgesi hazırlayabilir. Eğer müslüman hayatını yaşarken; «Bu benim özelim, kimseyi ilgilendirmez!» diye düşünür ise; «Herkes zaten özelinden hesaba çekilmeyecek mi?» deriz biz de. Özellerimiz hayırlı tavsiyelerle şekillenirse, hayra kapı aralanabilir ve belki de o hayırla en güzele ulaşılabilinir. Bizimki de bu kabildendir.

«Mânevî Baharımız» olan üç aylarda; herkes ne ekerse onu biçer, ne yaparsa onun karşılığını bulur. Bir kimse ekimi bırakırsa, hasat zamanı geldiğinde ekmediğine pişman olur. Eğer on bir ayın sultanı olan Ramazan ayını hakkıyla idrâk etmek istiyorsak, bugünden -Allah Teâlâ’nın ayı olan Receb ayından- uyanmaya başlamak gerek. Cenâb-ı Hak; biz kullarına merhamet ederek iyi ki böyle arınma, toparlanma gün ve gecelerini lutfetmiş. Böylesi kutlu günlerde; kararan kalpler nur ışıklarıyla aydınlanır, örselenmiş ruhlara canlılık gelir, günahlarla bunalan insanlar bir sevinç coşkusuna girerler.

Sevgili Peygamberimiz -aleyhissalâtü vesselâm-;

“Allâh’ım bize Receb ve Şaban’ı mübârek kıl ve bizi Ramazân’a ulaştır.”* diye duâ ederlerdi. İçinde bulunduğumuz Receb ayında, ihyâ edilmesi kişi yararına olan iki mübârek gece vardır. Bunlardan birisi Receb’in ilk cuma gecesi olan «Regāib Gecesi»dir. Diğeri ise Receb’in yirmi yedinci gecesi olan «Mîrac Gecesi»dir.

İhsan ve ikramların, ilâhî lütuf ve hayırların yağdığı; böylesi mübârek, kârlı, bereketli, feyizli ayları, gün ve geceleri ihyâ etmek adına fırsatı ganîmet bilmeli. Bire on rahmet ve mükâfatların yağdığı gece ve gündüzleri «ucuzluk kampanya günleri» gibi değerlendirmeli. Dünya nasılsa bir şekilde kazanılıyor, iyi ya da kötü, ömür nasılsa bir şekilde geçiyor. Ama bâkî olan âlemden dönüş yok. Önümüzde bizleri bekleyen ebedî bir hayat var. Asıl oraya uygun hazırlıklar yapılmalıdır. Onun kazanılma mekânı ise yalnızca bu dünyadır. Dünyasını ebedî saâdetine vesile yapacak şekilde yaşayanlar ne büyük kârdadır!

Efendim üç aylarınız mübârek olsun. Bâkî selâm ve muhabbetlerimizle Kâinâtın Tek Sahibi’ne emânet olunuz.

________________

* Keşfü’l-Hafâ, Beyhakî Ahmed, c. 1, s. 186, No: 554.