Müstakîm Bir Müslümanlık İçin; BEŞ NEBEVÎ İŞARET
Raif KOÇAK raifkocak@gmail.com
Allah Teâlâ; insanoğlunu üstün vasıflarda yarattı, ona akıl ve idrak vererek diğer canlılardan farklı kıldı. Kendi koyduğu ölçülere riâyet etmesi hâlinde, yaratılmışların en şereflisi olma unvânı verdi. Nefsine ve şeytana uyması neticesinde çıkarıldığı cenneti, imtihan için gönderildiği dünya hayatında yeniden kazanma hakkı verdi. Bir imtihan mekânı olan dünyada sayısız nimetlere kavuştu, lâkin ömrüne de belli bir sınır ve ecel belirlendi. İnsana verilen sayısız nimetler ve sınırlı bir hayat ile Allâh’ın rızâsına ve cennete gidecek yolları araması, bulması ve bu yolda istikamet üzere kalması istendi.
İnsan her ne kadar üstün vasıflarda yaratılmışsa da -her nereye giderse gitsin- hedefine varmak için birtakım işaretlerden faydalanması gerekmektedir. İnsan; hayatı boyunca, kendi iradesi istikametinde; iyiye, doğruya, güzele giden yollarında; kötüye, yanlışa, çirkine giden yollarında iz ve işaretleri takip eder. Bir müslüman olarak bize verilen ömür nimetini, Allah Teâlâ’nın rızâsı doğrultusunda harcayıp, Rabbimiz’in bizden istediği menzile ulaşmak için yürüdüğümüz yoldaki işaretleri iyi seçmek ve dikkat etmek durumundayız. Bizlere hitap eden her âyet, gözümüzden daha kıymetlidir. O âyetlerin hayata tatbik edilmiş şekli olan hadis ve sünnetten, yürüdüğümüz yola yardımcı işaretleri bulmak ve bunlar aracılığı ile menzile ermek durumundayız.
İşte böyle bir yolculukta, işimize yarayacak işaretler ararken, kaynaklarımızda şu güzel ifadeye denk geldik ve bu ifadenin devamında bizlere hediye edilen bu işaretleri yolculuklarında işaret arayanlarla paylaşmayı arzu ettik.
Ulemâmız diyor ki:
Biz hiç hadis bilmesek, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in sünnetinden haberdar olmasak, İslâm’ın nasslarına, kaidelerine dair bir şey bilmesek; bu beş rivâyet, bizi Allah Teâlâ’yı râzı edecek bir müslüman kıvâmına ulaştırır:
BİRİNCİ İŞARET
“Yapılan işler niyetlere göre değerlenir.
Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır.
Kimin niyeti Allâh’a ve Rasûlü’ne varmak, onlara hicret etmekse, eline geçecek sevap da Allâh’a ve Rasûlü’ne hicret sevabıdır.
Kim de elde edeceği bir dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti de hicret ettiği şeye göre değerlenir.” (Buhârî, Îmân, 41, Nikâh, 5; Müslim, İmâret, 155)
İnsan; herhangi bir iş yapacağı, bir amel işleyeceği zaman onu gönlünden ve aklından geçirir, plân ve program yapar; ne yapacağı, nasıl yapacağı, kimin için ve kiminle yapacağı hususlarını hesap eder. İşte bu hesap, kitap ve plânlama işine ıstılahta niyet denilmektedir. Bu niyet ve plânlar ya kişinin inancı doğrultusunda Allah rızâsı için yapılır veya dünyalık bir iş ve menfaat için yapılır. İstikametimiz için başvuracağımız ilk işaret olan bu hadîs-i şerif için Ahmed İbn-i Hanbel, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Dârekutnî gibi büyük hadis âlimleri, bu hadisle, İslâmiyet’in üçte birini anlamanın mümkün olduğunu söylemişlerdir. İmam Şafiî Hazretleri de bu hadîsin yetmiş ayrı konuyla ilgisi bulunduğunu, bu sebeple de onu din ilminin yarısı saymak gerektiğini belirtmiştir.
İKİNCİ İŞARET
“Helâl olan şeyler belli, haram olan şeyler bellidir.
Bu ikisinin arasında; halkın birçoğunun helâl mi, haram mı olduğunu bilmediği şüpheli mevzular vardır.
•Şüpheli mevzulardan sakınanlar, dînini ve ırzını korumuş olur.
•Şüpheli mevzulardan sakınmayanlar ise gitgide harama dalar.
Tıpkı sürüsünü başkasına ait bir arazinin etrafında otlatan çoban gibi ki, onun bu araziye girme tehlikesi vardır.
Dikkat edin!
Her padişahın girilmesi yasak bir bölgesi vardır. Unutmayın ki, Allâh’ın yasak bölgesi de haram kıldığı şeylerdir.
Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur.
İşte bu et parçası kalptir.” (Buhârî, Îmân, 39, Büyû‘, 2; Müslim, Müsâkāt, 107, 108)
Dînî hükümlerde helâller ve haramlar diye kat‘î sınırlarla belirlenmiş alanlar vardır. Ancak bazı hususlarda bu kat’î sınırlar koyulmayarak bir imtihan vesilesi kılınmıştır. İnsanoğlu nefsinin kendisine oynadığı oyunların bir neticesi olarak, hep sınırları zorlamak ve kendisine verilen hakkın biraz daha fazlasını almak ister. Yasaklanan bu sınırlarda dolaşmanın neticesi olarak; insanın kontrol mekanizmasını elinde tutan kalp, yasak sınırlarda dolaşa dolaşa hastalanır, bozulur ve neticede bütün bir bedenin bozulmasına ve günahlara, haramlara girmesine sebep olur. Âlimlerimiz; ikinci işaret olarak aldığımız bu hadîs-i şerifin, İslâm’ın bütün hükümlerini içinde barındırdığı söylemişlerdir.
ÜÇÜNCÜ İŞARET
“Kendisini (doğrudan) ilgilendirmeyen şeyi terk etmesi, kişinin iyi müslüman oluşundandır.” (Tirmizî, Zühd, 11; İbn-i Mâce, Fiten, 12)
Allah Teâlâ’nın rızâsını ve cenneti kazanmak için dünyaya gelen insanın ömrünün belli bir sınırı vardır. Kâinatta hiçbir şey lüzumsuz ve boşuna yaratılmamıştır. Ancak yaratılan her şeyle meşgul olmak, sınırlı bir ömürle mümkün değildir. Müslüman; kendisini istikamete sevk edecek işaretleri ararken, önüne gelen her şey ile meşgul olmayı değil, kendine bu yolculukta yarayacak şeyleri bir önem sıralamasına göre seçmek durumundadır. Üçüncü işaret olarak verilen bu hadîs-i şerîfe göre; önümüze gelen her şeyi değil, işimize yarayanları almamız öğütleniyor.
DÖRDÜNCÜ İŞARET
“Zarar vermek de yoktur, zarara zararla karşılık vermek de yoktur.” (İbn-i Mâce, Ahkâm, 17)
Bugün yaşadığımız içtimâî hayatı gözümüzün önüne getirince, bu muhteşem ölçünün ne kadar yerinde olduğunu görmemiz mümkündür. Zira insanlar etki tepki denklemi doğrultusunda, kendisine yapılan en ufak bir müdahalede bile muhatabına ağır bedellerle karşılık vermeyi seçiyor. Hâlbuki müslümanın affedici ve merhametli olması gerekir.
BEŞİNCİ İŞARET
“Din kardeşin zâlim de mazlum da olsa ona yardım et.”
Bir adam;
“–Yâ Rasûlâllah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ama zâlimse nasıl yardım edeyim, söyler misiniz?” dedi.
Peygamberimiz;
“–Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun. Şüphesiz ki bu ona yardım etmektir.” buyurdu. (Buhârî, Mezâlim, 4, İkrâh, 6; Tirmizî, Fiten, 68)
Cemiyet olarak bazı mefhumların içini tam mânâsı ile dolduramıyoruz. Yardım denilince akla sadece maddiyâtın gelmesi çok kötü bir netice. İnsan sadece maddî şeylere ihtiyaç duymaz, bazen şefkat ve merhamet gibi şeylere de ihtiyaç duyar. Bazen emr-i bi’l-mârûfa da ihtiyaç duyar, bazen gönül dünyası kara bulutlarla kaplı olur da o dünyaya ulaşacak küçük bir tebessüm ve uzanacak el ile karanlıklardan kurtulma ümidi olur.
İnsan beşikten mezara kadar uzanan bir yolun yolcusu. Bu yolculuk esnasında sağında solunda cereyan eden sayısız vakaya şâhit olur. Karşılaştığı her hâdiseden müsbet veya menfî mânâda gönül dünyasına akisler gelir. Bu hâdiselerden en az zararla kurtulabilmesi için bir demet sunduk, evvelâ bu işaretlerden kendimizin faydalanması ve istifade etmemizi, daha sonra bu yazıyı okuyanların istifade etmesini Rabbü’l-Âlemîn’den niyaz ediyoruz.
Rabbim istikametimizi ve istikbâlimizi İslâm üzere kılsın ve bizi kendi rızâsına ulaşanlardan eylesin.