SIR, HİKMET ve MÂRİFET: HAZRET-İ MEVLÂNÂ İLİMDEN İRFÂNA

Yazar: Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi İLİMDEN İRFÂNA Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî; aile büyükleriyle Belh’ten hicret edip Konya’ya yerleştikten sonra, tahsilini tamamlamak için Halep ve Şam’a gider. O sırada takrîben otuz yaşlarındadır. Bir gün Şam’ın kalabalık çarşısından geçerken, değişik bir kisve içindeki bir şahıs; “–Ver elini öpeyim, ey âlemlerin sarrafı!..” der. Celâleddîn-i Rûmî’nin ellerine yapışır ve hararetle öper. Sonra birdenbire kalabalığın içinde […]

Continue reading »

Şer‘î Kaidelerle Tasavvuf -10- NE OLURSAN OL GEL! EHİL OL DA GEL!

Dr. Ahmet Hamdi YILDIRIM (Şâzelî meşâyıhından Ahmed Zerrûk [v. 899/1494] Hazretleri’nin; tasavvufu, usûl ve fıkıh kaideleriyle anlattığı Kavâidü’t-Tasavvuf ve Şevâhidü’t-Taarruf adlı eserinin tercüme ve şerhine devam ediyoruz.) KİME ÖĞRETMELİ? On Altıncı Kaide: Diyor ki Hazret: “Bir şeye ehil ve liyâkat sahibi olmak; ehil olanlara onu ihsân etmeyi, bezletmeyi gerektirir.” Yani Allah size bir ilim vermişse; o ilme liyâkatli olan kimselere […]

Continue reading »

Şanlı Mâzîmizden Seçme Nükteler – KÜÇÜKTEN BAŞLAR

YAZAR : Abdullah Mesud HIDIR mahidir@gmail.com Ebû Yahya, nâm-ı diğer Mâlik bin Dînar -kuddîse sirruhû-, Basra’da doğdu. Tâbiîndendir. Gençliğinde düştüğü nefsânî hayattan bir vesile ile tövbe ederek, zühd ve takvâ hayatına yöneldi. Kalbini ince, rakîk, diğergâm ve hüzünlü bir kıvâma getirmesinde Hasan-ı Basrî -rahmetullâhi aleyh- ona yol gösterdi. Varlık içinde dünya hayatına meyletmeme hususunda Ömer bin Abdülaziz’i örnek aldı. Mâlik […]

Continue reading »

GÖZÜNÜZDEN, GÖNÜL DENİZİNİZE GİRENLERE DİKKAT EDİNİZ!

YAZAR : Raif KOÇAK raifkocak@gmail.com 3 Allah Teâlâ; insanı diğer varlıklardan üstün olarak yarattı, insana akıl ve irade verdi. İnsan; bu irade ile iyiyi kötüden, güzeli çirkinden, faydalıyı zararlıdan ayırma özelliği kazandı. Cenâb-ı Hak; insana akıl ve iradenin dışında; bedeninde bulunan organların en özeli olarak, hareketlerini ve istikametini belirleyen kalp verdi. İnsan, bu kalp ile beynine ve dolayısı ile diğer […]

Continue reading »

SEVGİ MİRASI

YAZAR : H. Kübra ERGİN hkubraergin@hotmail.com “Demir tavında dövülür.” diye bir atasözümüz vardır. Mânâsı; “Her iş için uygun bir zaman vardır. O zaman gelmeden de yapılamaz, o zamanı kaçırırsan da yapılamaz. Uygun zamanı gözetmelisin yoksa fırsat kaçtıktan sonra pişman olursun.” demektir. Batılılar da benzer mânâda; “Timing is everything.” Yani; “Zamanlama her şeydir.” diyorlar. Tav kelimesi tam da bu mânâyı anlatır. […]

Continue reading »

O’NUN
MUHTEŞEM AHLÂKI -19-

YAZAR : Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi (İnşâ Ettiği Huzurlu Aile ve Takvâ Toplumu) SOSYAL VERÂSET Dünya hayatı; âhireti kazanmak için insana hazırlanmış bir imtihan dershânesidir. İnsan bu imtihana tek başına değil, diğer insanlarla beraber tâbî olur. Çünkü; Cenâb-ı Hak; vahdâniyeti, tekliği kendisine mahsus kılmış, bütün varlığı çiftler hâlinde yaratmış, insanları da bilhassa birbirine muhtaç hâlde halk etmiştir. İnsan; aile, akrabalar, […]

Continue reading »

Kesrette Vahdet HALK İÇİNDE HAK İLE BERABERLİK…

Hazret-i Mevlânâ’nın Gönül Deryâsında Sır ve Hikmet İncileri YAZAR : Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi FÂNÎ ALÂKALAR Âyet-i kerîmede buyurulur: “Bilin ki dünya hayatı; ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir. (Dünya hayatı) tıpkı bir yağmur gibidir ki, onun yetiştirdiği şeyler, ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun […]

Continue reading »

ÇOK HAYIFLANACAKLAR!

YAZAR : Abdullah Mesud HIDIR mahidir@gmail.com Künyesi Ebû Yâkub olan Yûsuf bin Yâkub Hemedânî, 1048 senesinde (hicrî 441) Hemedan’da doğdu. İmâm-ı Âzam Hazretleri’nin nesebindendir. Büyük âlimlerden fıkıh, hadis, tefsir ve kelâm gibi İslâmî ilimler tahsil etti. Zekâ ve liyâkati onu hocalarının en gözde talebesi yaptı. Hadis ilminde derinleşen Yûsuf Hemedânî -kuddise sirruh- bir müddet sonra tasavvufa yönelerek Ebû Ali Farmedî […]

Continue reading »

EĞLENCEYE DAİR

YAZAR : Doç. Dr. Harun ÖĞMÜŞ ogmusharun@yahoo.com «Engellemek, alıkoymak» anlamındaki «eğlemek» fiilinden gelen «eğlence», kişinin gönlünü eğlendirip oyalayan ve onun hoşça vakit geçirmesini sağlayan işler için kullanılır. İçerdiği «avutucu, oyalayıcı» anlamı,* kişiyi asıl işlerinden alıkoyucu yönüne bir telmih ve dozunda bırakılması gerektiğine dair bir ihtardır. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de âhiretten alıkoyucu yönüne işaret edilen dünyanın, olumsuz bir şekilde nitelendiği «lehv» kelimesinin […]

Continue reading »