EĞLENCEYE DAİR

YAZAR : Doç. Dr. Harun ÖĞMÜŞ ogmusharun@yahoo.com

«Engellemek, alıkoymak» anlamındaki «eğlemek» fiilinden gelen «eğlence», kişinin gönlünü eğlendirip oyalayan ve onun hoşça vakit geçirmesini sağlayan işler için kullanılır. İçerdiği «avutucu, oyalayıcı» anlamı,* kişiyi asıl işlerinden alıkoyucu yönüne bir telmih ve dozunda bırakılması gerektiğine dair bir ihtardır. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de âhiretten alıkoyucu yönüne işaret edilen dünyanın, olumsuz bir şekilde nitelendiği «lehv» kelimesinin mukabili de «eğlence»dir:

“Bu dünya hayatı yalnızca bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Âhiret yurduna gelince, işte asıl yaşama odur.” (el-Ankebût, 29/64)

Büyük bir tiyatro sahnesini andıran dünya; çocukların hırsız-polis ve benzeri rolleri paylaşarak oynadığı, akşam olup evlerine dağılırken de hepsinin aslî hâllerine döndüğü bir evcilik oyununa benzer. İnsanlara, sahnenin kapanacağı ölüm ânına kadar; oynayacakları zenginlik, fakirlik, hastalık, sağlık gibi değişik roller biçilmiştir. Felek ve benzeri yetkisiz varlıklara rol biçme yetkisi veren veya rolünü kendisinin üstlendiğini düşünen, dolayısıyla isyankâr olup oyunun kurallarına uymayan kişiler; hayatı yalnızca dünyadan ibaret görür ve onu amaç hâline getirir, böylece âhiretlerini kaybederler. Ancak âhireti kazanmayı hedefleyen ve ona göre davranan kişiler; yaptıkları işler dünyevî bile olsa ibâdet etmiş olurlar, böylece dünyaları da âhiretleri de mâmur olur:

“Kim âhiret kazancını istiyorsa onun kazancını artırırız. Kim de dünya kârını istiyorsa ona da dünyadan bir şeyler veririz, fakat onun âhirette bir nasibi olmaz.” (eş-Şûrâ, 42/20)

Bu âyetler, dinlenmek maksadıyla zaman zaman başvuracağımız eğlence hakkında da bize önemli ölçüler vermektedir. Bu ölçülerin en başta yer alanı, eğlencenin bir araçtan ibaret olup amaç hâline getirilmemesidir. Zira -kısa bir tarif yapmak gerekirse- eğlence; ara ara yapılan, asıl yapılması gereken gaye işlerin dışında, ama onları daha şevkli yapmamızı sağlayan faydalı ve zevkli işlerdir. Sürekli yapılırsa araç olmaktan çıkarılıp amaç hâline getirilmiş olur ve bizi asıl hedeflerimizden saptırır. Hiçbir faydası yoksa zevk verip eğlendirse bile bize bir şey kazandırmaz, dolayısıyla «mâlâyânî»ye girer. Zevksiz olursa eğlence değil, iş olur, sıkıntı verir ve asıl işlerimize şevkle dönmemizi sağlamaz.

Eğlence ve vazife arasındaki farkı ortaya koyan ortaokul Türkçe kitabımızdaki «İş ve Zevk» başlıklı okuma parçası hâlâ hatırımdadır:

Yaptığı yaramazlıktan dolayı bahçe duvarını boyamakla cezalandırılan ve cezasını çekmekle meşgul olan bir çocuğun çevresini meraklı arkadaşları sarar ve çok zevkli zannettikleri bu işi kendileri de yapmak isterler. Çocuk bu durumu değerlendirerek önce onların isteğine cevap vermekte nazlanır, böylece onlara bunu daha da câzip hâle getirir, sonunda onların isteklerine lütfen boyun eğmiş gibi görünerek her birinin sırayla bir müddet boyamasına müsaade eder ve bu sayede kendisine ceza olarak verilmiş işi çarçabuk bitirir. Ez-cümle parça; boyama işinin ceza alan çocuk bakımından sıkıcı bir iş ve vazife, diğer çocuklar bakımından bir eğlence ve zevk olmasına işaret ediyor, aynı zamanda eğlencenin ne olduğu, hayatımızda ne kadar ve nasıl yer alması gerektiği hakkında da bize bir fikir veriyordu. Görüldüğü üzere çocukların amacı duvarı boyamak değil, eğlenmek ve hoşça vakit geçirmektir. Ancak bu eğlendirici iş, yeni bir tecrübe kazanmalarına vesile olduğu için onlara fayda da sağlamıştır. Bu sebeple bu örnek, yukarıda yaptığımız tarifle de uyuşur.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in tavsiye ve uygulamalarına baktığımızda da eğlencenin yukarıda yaptığımız tarif çerçevesinde olması gerektiğini görürüz. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; düğünlerde tef çalınarak şarkı söylenmesine müsaade etmiş, Hazret-i Âişe Vâlidemiz’e Habeşlilerin rakslarını izletmiş, ashâbının câhiliyye devrinde meydana gelen hâdiseleri (eyyâmu’l-Arab ve ahbâru’l-Arab) anlatmalarına ve bunlarla ilgili şiirler okumalarına -asabiyet gibi İslâm’a aykırı unsurlar içermedikçe- ses çıkarmamış, hattâ kendisi de bunları dinleyerek zaman zaman tebessüm etmiştir. O’nun uygulama ve tavsiyeleri arasında yer alan okçuluk, binicilik, koşu, yüzme ve güreş sporları; insanın bünyesini geliştiren, dinç ve enerjik kalmasını sağlayan birçok fayda ihtivâ eder.

İslâm âlimleri de ölçülü olmak kaydıyla bu konunun fayda ve önemine dikkat çekmişlerdir. Meselâ İmam Gazâlî, haftada bir gün dinlenen talebenin derslerine daha şevkli çalışacağını ve daha başarılı olacağını belirtir. Ancak hemen ilâve edelim ki, burada kastedilen haftanın bir gününün boş geçirilmesi değildir. Müslümanın hayatında tatil ve boşluk olmaz. Dinlenme, sürekli yapılan işler arasında faydalı ve eğlendirici başka bir işle meşgul olmak şeklinde anlaşılmalıdır. Meselâ haftayı yoğun bir zihnî çalışma içerisinde geçiren bir kişinin; hafta sonu bahçesinde toprakla uğraşması, onun için hem vücudunun hantallaşmasını engelleyen faydalı ve eğlendirici bir meşguliyet olacak hem de sonraki hafta daha şevkli ve dinç bir şekilde asıl işine dönmesini sağlayacaktır.

Her konuda olduğu gibi eğlence konusunda da bir müslüman için en önemli husus, İslâmî açıdan meşrûiyet sınırlarını aşmamaktır. İslâm’ın ilke ve kurallarını ihlâl eden hiçbir eğlence meşrû ve makbul değildir.
___________

* İlhan AYVERDİ, Misalli Türkçe Sözlük, I, 812; ayrıca bkz. Râgıb, Müfredâtu Elfâzı’l-Kur’ânı’l-Kerîm, «lehv».