Hazret-i Muhammed’in Ayak Bastığı Topraklarda, Busra’dayız…

Rıdvan CANIM ridvancanim@mynet.com Şam’dan ayrılık ne kadar zorsa Busra’ya yolculuk düşüncesi de o kadar heyecan verici… Busra’ya ula¬şabilmek için güneye, Ürdün sınırı¬na doğru yaklaşık 140 kilometrelik bir yol almamız gerekiyor. Ağustos sıcaklarının bütün bütün hüküm sürdüğü şu günlerde uçsuz bucaksız Suriye düzlüklerin¬de zaman zaman sebze ve meyve bahçeleri arasından geçerek suya susayanlar gibi âdeta uçarak yol alıyoruz Busra’ya doğru… Ne […]

Continue reading »

Sen Benim Kardeşimsin!

Hande YÜKSEL İslâm halîfelerinin ikincisi olan Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, 591’de Mekke’de doğdu. Halîfeliği döneminde Şam, Kudüs, Ürdün, Halep, Antakya ve Mısır’ı İslâm topraklarına katan Halîfe Ömer, Basra şehrini kurdu. İnsanlık âleminde adalet örneği olarak hatırlanan Hazret-i Ömer, halîfeliğin bütün ihtişamına rağmen, sade hayatı tercih etti. Üstün karakterinin izleri, asırları aşarak çağımıza kadar ulaşan bu büyük halîfe, 3 Kasım 644’te, […]

Continue reading »

Rumelihisarı Camii’nde Pop Konseri!

CAN ALPGÜVENÇ Osmanlı Devleti açısından bakıldığında, XV. asrın ortalarındaki askerî ve iktisadî zaruretler, İstanbul’un fethini gerektiriyordu. Bu amacı gerçekleştirmek için de her şeyden önce Boğazlar kapatılmalıydı. Çünkü İstanbul, Karadeniz sahillerinden taşınan gıda malzemesiyle besleniyordu. Ayrıca bu bölgeye hâkim olmak, Osmanlı ordusunun faaliyetlerini güven altına almak, Anadolu’dan istendiği kadar asker, yiyecek ve savaş malzemesinin naklini temin etmek demekti. Bu durum, Anadolu […]

Continue reading »

Hazret-i Ali Dönemi 2 (656-660)

Ahmet MERAL SIFFİN SAVAŞI (657) Hazret-i Ali, Cemel Vak’ası sonrasında içte birliğin sağlanması yolunda adımlar atmaya devam etti. Bilindiği gibi, Hazret-i Ali’nin hilâfetinin önündeki en önemli engel Şam valisi Muaviye idi. Muaviye uzun süre valilik yaptığı Suriye bölgesinde kendine has bir yönetim kurmuş ve gücünü her geçen yıl biraz daha artırmıştı. Dünyevî siyaset ölçeklerinde Arap tarihinin önemli dört dâhîsinden biri […]

Continue reading »

Hazret-i Bilâl’in Ezânı

SEYRÎ (M. Ali EŞMELİ) Ümeyye bin Halef’in vardı zenci bir kölesi, Bilâl’di ismi, sulardan güzeldi, gürdü sesi. Rasûl’ün aşk ile cân attı Hakk’a dâvetine, Ümeyye, kızdı bu parlak gönül hidâyetine. «Ne hakla eyledin îman?» deyip de etti cefâ, Bilâl’se her şeye rağmen özünde Hakk’a vefâ, «Ehad, ehad» dedi şirkin alev alev közüne, «O bir, O bir!» diye haykırdı müşriğin yüzüne! […]

Continue reading »

Kurusun!

TÂLÎ (Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI) Arzı nefret ve zulümlerle karanlar kurusun! Hep husûmet hamurundan yoğuranlar kurusun! Gâvurun zulmüne rahmet okuturmuşçasına, İçimizden şu mazarrat çıkaranlar kurusun! Batıdan, bâtıl akımlardan alıp pis virüsü, Çıldıranlar, azıtanlar, kuduranlar kurusun! Bilmez erkekçe dövüşmek nedir, alçak sırtlan! Kuytudan patlatılan bomba kuranlar kurusun! Güçlü bir Türkiye’nin sırtına kambur kesilen, Şanlı aslanları fâreyle yoranlar kurusun! Gencecik canlara kalleşçe tuzaklar […]

Continue reading »

Bu Vatan Bölünmez, Bu Bayrak İnmez!

Yusuf DURSUN «Son ocak sönmeden» yurdumda benim, Bu vatan bölünmez, bu bayrak inmez! Bin yıllık tarih var ardımda benim, Bu vatan bölünmez, bu bayrak inmez! Gökyüzünde son güneşler batmadan, Yeryüzünde son şafaklar atmadan, İsrafil’in «kalk» borusu ötmeden, Bu vatan bölünmez, bu bayrak inmez! Birlikte dolaştık yaylada, kırda; Birlikte can verdik bu cennet yurda. Unuttuysan öğren, tarihe sor da; Bu vatan […]

Continue reading »

Gazel

SEFERÎ (M. Nejat SEFERCİOĞLU) Cânânı diler cânını vermez nice iştir? Dünyâyı diler gülleri dermez nice iştir? Vuslat diye âfâkı tutar nâlesi amma; Allâh’a giden yollara girmez nice iştir? Dünyâya verir her gece bin türlü nizâmı; Bir taş koyabilmez eli ermez nice iştir? Yüz türlü hatâ bulmada mâhir geçinir de, Çeşmindeki mertekleri görmez nice iştir? Kervan yola düşmüş seferîdir bütün âlem, […]

Continue reading »

Firakın Yaktı Beni

Salih Zeki MERİÇ Sen geldin ya Efendim, bu âleme can geldi… Güzellik ülkesinden ülkeme canan geldi, Dirildi en ümitsiz hasta bedenler bile; Sen’inle bu gönlüme inci ve mercan geldi, Sen geldin ya Efendim, bu âleme can geldi… Gönüller iklimine düşürdüğün o mânâ… Hikmetinden içelim ne olur kana kana! Çöller bize bir damla suyu vermese bile, Seninle sanki düştük sonsuzluk ummânına! […]

Continue reading »

Yabanda Bir Nesil

Servet YÜKSEL Ayrıldılar gözlerinde yaşlarla, Bir zamanlar kara trenler vardı. Deli çağlarında pembe düşlerle, Gurbetin koynuna girenler vardı. Boylarını aştı zevk u safâlar, Memlekette kaldı ahde vefâlar, Kara gözlü Fadimeler, Leylâlar… Hasret yumağına çile sarardı. Gönüller incitti gül sandıkları, Gaflete götürdü yol sandıkları, Meğer bir saatmiş yıl sandıkları, Yarım asrın çoğu ziyan, zarardı. Sanki güneşini yitirmiş yüzün, Sabahı kasavet, akşamı […]

Continue reading »
1 914 915 916 917 918 1.002