BAŞI BEŞİK, SONU MEZAR…
Sami GÖKSÜN
İnsan, kâinâtın en üstün varlığı olarak yaratılmış ve yeryüzünde halîfe kılınmıştır. İnsan; fânî olan bu dünyada yüce Rabbimiz’e kulluk için vardır. Allâh’ın iradesini yeryüzünde hâkim kılmak için vardır. Allâh’ın şânını yüceltmek için vardır. Allâh’ın emir ve yasaklarıyla, onlara uygun yaşamak için vardır. O’nun dînini yüceltmek, i‘lâ-yı kelimetullah için vardır.
Peygamberler ise insanlığa bu hakikati tebliğ etmek için gönderilmiştir. Kitaplar bu hakikati açıklamak için indirilmiştir. Yerdeki ve gökteki her şey, bu hakikati anlamak için insanın emrine verilmiştir.
Akıl sahibi olan her insan, kesinlikle bilmelidir ki dünya bir imtihan yeridir. Her insan çeşitli şekillerde imtihan edilmektedir. Bunun içindir ki yüce Allâh’ımız, şerefli kitâbımız Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“Biliniz ki mallarınız ve canlarınız (sizin için) bir belâ ve imtihandır. Allah katında ise büyük mükâfat vardır.” (el-Enfâl, 28)
“Biz yeryüzünde olan şeyleri, yer halkına bir süs yaptık ki; insanların hangisinin daha güzel bir amelde bulunacağını imtihan edelim.” (el-Kehf, 7)
O hâlde her insan, imtihana hazır olmalıdır. Hesap vermeye hazır olmalıdır. Bir gün herkes ölecektir. Yine bir gün herkes dirilecek ve dünyada iken yaptıkları bir bir sorulacaktır. Bu sebeple geçici ve göçücü olan bu dünyanın nimetleri içine şuursuzca dalıp; Allâh’a kulluğu unutmak, âhireti ihmal ederek unutmak, akılsızlığın ta kendisidir. İnsan için bundan daha büyük bir aldanış düşünülemez. Bu konuda yüce Rabbimiz, İnfitâr Sûresi’nin 6’ncı âyetinde şöyle buyuruyor:
“Ey (dirilmeyi inkâr eden) insan! O (sayısız nimetlerle sana ikramda bulunmuş) Kerîm olan Rabbine karşı seni aldatmış olan şey nedir (ki; «Nasıl olsa O beni affeder.» diyerek O’na isyân etme cesaretini kendinde bulabiliyorsun ve şeytanın istediğini yapabiliyorsun? «Nasıl olsa Rabbin, Kerîm, kimseye azap etmez!» gibi lâflarına aldanıyorsun)?”
Bu durumda, insan için iki yol vardır. Ya bu geçici dünyada kulluk imtihanın kazanıp kurtulacak veya bu imtihanı kaybedip ebediyen helâk olacaktır. Bunun üçüncüsü yoktur. Herkes bu gerçeği böyle kabul etmeye mecburdur.
Dünya, insan için bir köprü gibidir. Bu köprünün başı beşik, sonu mezardır. Ondan sonra ebedî bir hayat başlamaktadır. Her insan istese de istemese de âhirete doğru bir yolculuk içindedir. Bu yolculuk, dünya köprüsü üzerinde yaşanmaktadır. O hâlde bu hayatta, fırsat elde iken hazırlık yapmak mecburiyetindeyiz. Bu hazırlığın nasıl yapılacağını yine Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm’inde haber vermiştir. Allâh’ın Rasûlü Peygamber Efendimiz, sünnetiyle bildirmiştir.
Âhirete hazırlanabilmenin ön şartı olarak, dünyanın aldatıcı olduğunu ve aşırı dünya sevgisinin insanı ebedî nimetlerden mahrum edebileceğini kabul etmek lâzımdır. Dünyalık nâmına bize verilen şeylerin imtihan için verildiğine inanmak lâzımdır. Dünya hayatının geçici bir faydalanmadan ibaret olduğuna inanmak lâzımdır. Peygamber Efendimiz, dünyayı aynen böyle anlamıştır. Bütün Allah dostları böyle anlamıştır. Hepsi dünyalıklardan sadece bir yolcu gibi azık almışlardır.
Yaratan, yaşatan, rızık veren, öldüren ve tekrar diriltecek olan yüce Rabbimiz; Kur’ân-ı Kerîm’in birçok âyetinde dünyanın geçici olduğunu, aldatıcı olduğunu haber vermiş ve ebedî olan âhiret için hazırlıklı olmamızı emrederek şöyle buyurmuştur:
“Dünya hayatı, oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Elbette âhiret yurdu, takvâ sahipleri için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınız başınıza gelmeyecek mi?” (el-En‘âm, 32)
“Ey kavmim! Bu dünya hayatı geçici bir faydalanmadan ibarettir. Âhiret ise devamlı olarak durulacak yerdir.” (el-Mü’min, 39)
Sevgili Peygamberimiz de hadîs-i şeriflerinde şöyle buyuruyor:
“Dünya tatlıdır ve manzarası hoştur. Şüphesiz ki Allah dünyanın idaresini size verecek ve nasıl davranacağınıza, ne gibi işler yapacağınıza bakacaktır. O hâlde dünyadan sakının…” (Müslim, Zikr, 99; Mecmauz’-Zevâid, X, 246)
İşte görülüyor ki; dünyaya sımsıkı sarılıp, âhireti unutmak büyük bir tehlikedir. Dünyaya güvenen ve dünyalıkla böbürlenen her insan, pişmanlığa mahkûmdur. O hâlde bu dünyada Allâh’a kulluk etmeyi unutanlar, Peygamber Efendimiz’in yolundan sapanlar, Kur’ân-ı Kerîm’e sırt çevirenler, Allah ve Rasûlünün hükmüne boyun eğmeyenler; onların emirlerini yerine getirmezken yasaklarından kaçınmayanlar; kazançlarını helâlden kazanıp helâle harcamayanlar; çoluk çocuğunu İslâm’ın istediği şekilde yetiştirmeyenler; onları îman, ibâdet ve hayâdan mahrum bırakanlar; müslümanları ve Müslümanlığı hafife alanlar; kafalara dinsizliği yerleştirmeye çalışanlar; cemiyetten İslâm ahlâkını kovmaya çalışanlar; evlerden hayâ ve edebi çıkaranlar; gönüllerden Allah korkusunu çıkarmaya çalışanlar; Hakk’ı anlatmak için canıyla, malıyla cihâd etmeyenler; nefis ve şeytan ordularının askeri olanlar; alınlarında secde izi olmayanlar ve kısaca yüce dînimiz İslâm’ı bir hayat nizamı olarak kabul etmeyenler; âhiret âleminde mahvolacak, perişan olacak ve kahrolacaktır.
O hâlde;
Dünya bizi aldatmasın! Allâh’a karşı kulluk vazifelerimizi unutturmasın! Süratle yok olmaya giden bir dünyanın geçici zevk u safâsı, bizi ebedî nimetlerden mahrum etmesin! Unutulmasın ki dünya, âhiretin tarlasıdır. Âkıbet müttakîlerindir.
Rabbim bu idrâki cümlemize nasip eylesin. Âmîn…