YILBAŞI GAFLETİ

Sami GÖKSÜN

Yüce dînimiz İslâm; Allâhu Azîmüşşân tarafından, insanlığa hayat nizamı olarak gönderilmiştir. Dînimiz İslâm; itikādî, amelî, ahlâkî, içtimâî, iktisâdî ve hukûkî hükümleriyle kıyâmete kadar her asırda ve her cemiyette tatbik edilmesi gereken tek dindir. İslâm, bütün sistemlerin üstündedir. O; hâkimler hâkimi olan Rabbimiz’in, başka düzenlere hâkim kılmak ve insanlığı kurtarmak için seçtiği, sevdiği tek nizamdır. Bu sebeple, bu şanlı nizamın bütün insanlığa hâkim olmasını istemeyen, onun bazı hükümlerini kabul edip bazılarını kabul etmeyen, onu yaşanan nizam olmaktan çıkaran, ona sırt çevirip, başka düzenlerin emir ve prensiplerine göre hareket eden kimselerin;

“O yüce dînimizin içindeyiz.” demelerinin bir mânâsı olmaz.

Yüce dînimiz İslâm, Rabbimiz’in bir sistemi olduğuna göre; «Müslümanım!» diyen bir kimse de sadece bu sistemin bir ferdi olmak durumundadır. Müslüman, zamana ve mekâna adını veren insandır. Müslüman, yaptığı her işin ne olduğunu bilmek zorundadır. Müslüman; inançsızların, münafıkların, kâfirlerin ve sapmışların oyuncağı olamaz. Çünkü müslümanın kendine has inancı vardır, yaşayışı vardır, şahsiyeti vardır, izzet ve şerefi vardır. Bu inanç, bu şahsiyet ve bu şeref, müslümana Allah tarafından verilmiştir. Allâh’ın verdiği bu rütbeden daha büyük bir rütbe düşünülemez.

Mîlâdî olarak yılın ilk ayının girdiği gece, kültür olarak tamamen hıristiyanlara ait olan; «yılbaşı» diye bir gece kutlanır. Bu geceki kutlamaların kültür geçmişi, tamamen hıristiyan kültürünün izlerini taşımaktadır. Bunun Müslümanlıkla ve müslümanlarla hiçbir ilgisinin olmadığı kesindir. Zira müslümanların yeni yılı Muharrem ayıyla başlamaktadır. O hâlde sormak lâzım:

Mîlâdî yılbaşının Müslümanlıkla ve müslümanlarla ilgisinin olduğunu söylemek mümkün müdür?

Hayır, mümkün değildir. Çünkü İslâm’ın itikat, ibâdet, ahlâk, iktisat, hukuk ve idare hükümlerinin hiçbirinde böyle bir bilgiye yer verilmemiştir.

Böyle olmasına rağmen; «Müslümanım!» dediği hâlde, bu yılbaşı gecesi için haftalar öncesinden hazırlanmaya çalışanlar, o gece sarhoş olabilmek için içki ve kumar parası biriktirenler, evlerini ve iş yerlerini çam fideleri ve ışıklarla süsleyenler, bu rezil gecede sabahlara kadar -sözüm ona- eğlence programları düzenleyenler, neyi, niçin ve neden kutluyorlar?

Hiçbir hıristiyan ve yahudi görülmüş müdür ki müslümanların Ramazan ve kurban bayramlarını böyle haftalar öncesinden kutlamak için hazırlansın ve beklesin?!.

Öyleyse; «Müslümanım!» diyenlere ne oldu ki Vatikan kilisesini bile geride bırakan bir münafıklıkla kraldan daha çok kralcı olma yarışına girişmişlerdir. Yapılan bu yanlış davranış bir şahsiyetsizlik ve karaktersizlik değil midir? Bu rezil niyet ve hareket, inancımızı ve ibâdetlerimizi hançerlemek değil midir? Bizim bu aşağılık hareketimize; evlerimiz, onların duvarları, eşyaları, yerde ve gökte Allâh’ı tesbih eden her varlık… Gerçek olan âhiret ve hesap ânı geldiğinde aleyhimize şâhitlik edecek olurlarsa hâlimiz nice olur?

Şunu önemle belirtmek istiyorum ki; bir milletin kendi dînî değerlerini bırakıp, yabancı kültürlerin örf ve âdetlerini benimsemesi, o milletin rûhî ve ahlâkî bakımdan çökmesi demektir. Maalesef bugün de bu tür insanlar; «Müslümanım!» dediği hâlde materyalist batının düşüncesini, sistemini, örf ve âdetlerini benimseyerek, aşağılık kompleksine kapılmış, şahsiyetsiz ve şuursuz bir hâle düşmüşlerdir. O kadar ki; beş vakit namazını kıldığı, müslüman gibi giyindiği ve yeri geldiğinde sohbetlere de katıldığı hâlde İslâm’ı bir sistem olarak kabul edemez bir duruma düşmüşlerdir.

O hâlde müslümanlar; iliklerine işlemiş, damarlarına bıçak atmış, nefeslerini kesmiş bu taklitçilik yangınını söndürmedikçe; yaptıkları batı kılıklı, küfür kaynaklı işleri terk edip, müslüman gibi yaşamaya dönmedikçe huzura da hakikate de hasret kalacaklardır.

Allâhu Azîmüşşân, mukaddes kitâbımız Kur’ân-ı Kerim’de yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyi bize yasaklamakta ve şöyle buyurmaktadır:

“Ey îmân edenler! Yahudileri ve hıristiyanları velî edinmeyin! Onlar birbirlerinin velîleridir. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o da onlardandır. Allah zâlimler topluluğunu hidâyete erdirmez.” (el-Mâide, 51)

Bir başka âyet-i kerîmede de yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Sen onların dînine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da senden asla memnun kalmayacaklardır. De ki:

«Asıl doğru yol, ancak Allâh’ın yoludur.»” (el-Bakara, 120)

Bu hakikatler ışığında şimdi düşünmek gerekiyor, Peygamber Efendimiz’i dinlemek gerekiyor. Ne buyuruyordu Efendimiz:

“Kim bir kavme benzemek isterse o da onlardandır.” (Ebû Dâvûd, Libâs, 4/4031)

O hâlde müslümanlar olarak kendimize gelmeliyiz. Allâh’ı ve Rasûlü’nü dinlemeliyiz. Özümüzü, rûhumuzu, yaptıklarımızı, gayretlerimizi, hepsini İslâm’a döndürmeliyiz. Dostlarımızı iyi seçmeliyiz. Bizim dostumuz Allah ve Rasûlü’dür, samimî müslümanlardır.

Hulâsa olarak diyebiliriz ki; mîlâdî yılbaşı kepazeliğinin Müslümanlıkla ve müslümanlarla hiçbir alâkası yoktur. Yılbaşını kutlamak gibi bir gaflete veya ahmaklığa düştüysek mutlaka ama mutlaka tez elden tövbe ve istiğfar etmeliyiz.

Rabbim böyle bir gaflete dûçâr olanlardan muhafaza eylesin bizleri. Âmîn…