TOPRAK DEYİP GEÇME!

Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

Kâinatta mevcut olan ve insan için yaratılan her bir varlıkta muhteşem temâşâlar mevcuttur. Tabiî bakmasını bilene, idrakli olana…

“Meselâ; toprak, bize fânîliği anlatır. Üzerine bastığımız toprağın binlerce yıldır aynı toprak olduğunu hatırlarsak, bizden evvel gelip geçen milyarlarca insanın âdeta üst üste çakılmış gölgelerinin üzerinde yürüdüğümüzü idrâk ederiz. Aynı zamanda gelecek nesillerin maddî ten elbiseleri de aynı topraktan husûle gelecektir. Yani bedenimizin umumî manzarası, topraktan toprağa muazzam akıştır!..” (Osman Nûri TOPBAŞ, Müslümanın Gönül Dünyası, 2021, İst, s. 27)

Demek ki; her gün baktığımız toprak, alelâde bir şey değildir. Ondaki fânîlik bize ibret olmalı. Cenâb-ı Hak’tan başka bâkî yok, her şey fânîdir.

Şurası bir gerçek ki, insan topraktan gelmiş ve toprağa gidecektir. Yani toprak; canlılar için ilk ve sondur, hem başlangıç hem bitiştir. İnsan, doğumundan ölümüne kadar geçen zaman diliminde geride bıraktıklarıyla iyi de anılabilir, kötü de. Bir de bunun ötesi var; kitap ve hesap ile muhatap olunca pişman olmayacak şekilde o vefâlı toprak üzerinde yaşamalıdır. Dünyada nasıl toprağı hoş kullanmayıp kirlettiysen aynen bunun gibi, kişi kendi ebedî saâdeti açısından bedenini ve rûhunu kirletmemeye özen göstermelidir.

Topraktan çıkan canlılar, bizi hayret ve hayranlığa düşürür. Hakikaten;

“Bak şu çiçeğe, kara topraktan nasıl çıkıyor? Kaç kolorist, kaç dekoratör çalışıyor onun için?.. Cenâb-ı Hak kime veriyor bunu? İnsanın olmadığı diğer gezegenlerde, yıldızlarda niye yok böyle tecellîler?..” (Osman Nûri TOPBAŞ, a.g.e., s. 29)

Meselâ, her elma ağacı âdeta elma fabrikası gibidir. Ekili topraklar, tahıl ambarıdır. Yağmur, toprak için rahmet tecellîsidir. Bütün canlılara hayat veren toprağın yanı sıra su, hava ve diğer elementlerdeki mevcut denge, insanı hayret ve hayranlığa sevk eder. Güneş, ay, yıldızlar ve diğer gezegenler, rüzgârlar, denizler, okyanuslar ve bunların hareket kabiliyetleri hepsi yüce ve Aziz Rabbe olan hayret ve hayranlık tecellîleridir.

Toprak, rahmetle canlanır. Ama bin bir zahmet çekerek nice mükemmel lezzetler verir. Pek çok yönleriyle toprak; insanları, bitkileri ve hayvanları besler. Toprak, insan ve daha birçok canlının hayâtî ihtiyaçlarının karşılanmasından dolayı en mühim gıdâ kaynağıdır. Toprak sadece ziraat faaliyetlerinin yapıldığı bir alan değildir. Toprak; aynı zamanda bitkilerin ihtiyaç duyduğu besin maddelerinin üretildiği, suyun filtre edilerek depolandığı, büyük-küçük pek çok canlıyı içinde barındıran dev bir fabrikadır. Bitki ve hayvan kaynaklı ürünlerin elde edilmesinde, temel zemin topraktır. Günümüzde gıdâ üretiminin % 95’i topraktan sağlanmaktadır. Toprağı işleyen çiftçiler için, ziraatçılar ve dahî bütün insanlar için, toprak rızık kapısıdır. Toprağa ne ekersen o çıkar. Domates ekersen domates çıkar, arpa ekersen arpa çıkar. İnsan da aynen böyledir. Ona iyi alışkanlıklar eken güzel ahlâk biçer, tersi de malûmdur. Bu sebeple insan-toprak irtibatı ehemmiyetlidir.

Bilindiği üzere ilk insan olan Hazret-i Âdem -aleyhisselâm-, topraktan yaratılmıştır. Şerefli Kitâbımız Kur’ân-ı Azîmüşşân’da bu husus şöylece belirtilir:

“… (Allah) Âdem’i topraktan yarattı, sonra ona; «Ol!» dedi, o da hemen oluverdi.” (Âl-i İmrân, 59)

“İnsan topraktan yaratıldığı için, toprağın farklı husûsiyetlerini bünyesinde taşımaktadır. Toprak; killi, kumlu, sert, yumuşak olduğu gibi insanlar da tabiatları itibarıyla farklılık arz ederler. Toprak çiğnenir, her şey onun üzerinde rahatlıkla işlenebilir. Toprak buna karşı hiçbir aksülâmelde bulunmaz. İşte insandaki sabır, tevâzu, alçakgönüllülük gibi vasıflar buradan gelmektedir. Buna mukabil, toprağın hareketsizliğinden, atâlet ve tembellik gibi vasıflar da insanda tezâhür eder.” (Osman Nûri TOPBAŞ, Nebîler Silsilesi, 2008, İst, c. I, s. 73)

Mevlâna Hazretleri;

“Tevâzu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.” diyerek toprağı mütevâzı kişiye benzetir.

“İnsan topraktan yaratıldığı için, toprağın özelliklerini taşır. Toprak zaman zaman kurur, sıcaktan kavrulur, suya hasret çeker. Bir mevsim kışın cefâsına katlanır. Bereketli bahar yağmurlarıyla yeniden dirilir. Bin bir güzellik, renk, koku ve âhengi ile ilâhî kudret nakışları sergiler.

İnsanın da toprağa benzer ortak bir kaderi vardır. Dünyevî ihtirasların girdabında çöllerdeki kum fırtınası gibi çalkalanır durur. Nefsin sultasında kendini perişan eder. Ancak nefis engelini aşması neticesinde kâmilleşir. Toprağın bahar yağmurlarıyla hayat bulması gibi feyz ve rahmet tecellîlerine nâil olarak diğergâmlaşır. Böylece kendine gelen nimetleri, bir bahar bereketinin güzellik ve bolluğu içerisinde Allah -celle celâlühû- rızâsı için münbit topraklar misâli etrâfına infâk eder.

İnsanın fânî vücudu topraktan yaratıldığı için toprakla gıdâlanır ve neticede toprakta yok olur. Yani aslına döner. Topraktaki bütün elementler, insan vücudunda -az veya çok- mevcuttur. Yine toprak; kırmızı, siyah, beyaz ve benzeri muhtelif renklere sahip olduğu gibi, ondan yaratılan insanlar da muhtelif renkler taşımaktadır. Aynı zamanda toprağın katı ve yumuşak tarafları olduğu gibi, insanlar da kabiliyet ve istîdat bakımından farklı farklıdır.” (Osman Nûri TOPBAŞ, Nebîler Silsilesi, a.g.e., c. I, s. 69)

Nitekim âyet-i kerîme bu hususu te’yid eder:

“Görmedin mi? … Dağlardan (geçen) beyaz, kırmızı, değişik renklerde ve simsiyah yollar (yaptık)…” (Fâtır, 27-28)

Toprak, içinde barındırdıklarından dolayı vefâlı bir dosttur. Şöyle bir düşünsek, bütün ölenler toprağa gömülmektedir. Bu ölenlerin içerisinde iyilere bir sözümüz yok ama nice kötülük yapanlar, hayatını zâlimlikle geçirenler, günah bataklığında ömür sürdürenlerin de son gideceği yer toprağın kucağıdır. O, herkesi itirazsız yanına alır, bağrına basar; «Çok günahkârsın, ben seni içime istemiyorum, kabul etmiyorum!» demez. Sanki yüce ve Aziz Rabbimiz’in «el-Vâsi’» esmâsı onda tecellî eder. Bu sebeple insan buradan ibretler çıkarmalı, hayatı yaşarken toprak gibi olmalıdır. Demek ki içinde nice iyileri ve kötüleri barındırırken hiç sesi çıkmayan toprak, vefâlı sâdık bir dosttur. Ne der Âşık Veysel:

Dost dost diye nicelerine sarıldım.
Benim sâdık yârim kara toprakmış.
Çekirdek verdim, dört baştan verdi.
Benim sâdık yârim kara topraktır.

İnsanın toprağa verdiği değer neyse, kendine verdiği kıymet de o kadardır.

Toprak hayattır. O, bakımsız ve çorak bırakılmamalıdır. Üzerindeki ölü bitkileri yakmak, toprağı verimsizleştirir. Aynı zamanda bu davranış, toprağa yapılan bir zulümdür. Çünkü arazi yani toprak yakıldığında, içindeki pek çok görünür-görünmez canlılar yanarak ölür. İnsanlar toprağa güzel davranma hususunda titizlik göstermelidir. Aynı zamanda toprak; yağmur sularını emer, bu yönüyle toprak, tabiî su kaynağıdır. Toprak, yer altındaki suları süzerek canlıların kullanabileceği hâle getirir. Bunun neticesinde toprak, suya tabiî bir arıtma sağlar. Kuyu suları bu yönüyle tercih edilir. İnsanların pek çok hastalığına devâ olan şifâlı suları hep toprak arıtır. Yine toprakta, insanların pek çok işinde kolaylık sağlayan çeşitli madenler bulunur. Hâsılı, herkes toprağa çok şey borçludur.

Yapılan ilmî araştırmalar sonucu, toprağa çıplak ayakla basmanın vücutta biriken negatif enerjiyi aldığı ve stresi azalttığı, kronik hastalıklarda olumlu tesir yaptığı, yaşlanmayı geciktirdiği tespit edilmiştir. Toprağa temas, vücuttaki elektrolit ve mineral dengesinde iyileştirme yaşatır; magnezyum, potasyum, inorganik fosfor, iyonize kalsiyum ve demir seviyeleri pozitif etkilenir. Kandaki fosfor ve kalsiyum miktarı dengelenir. Yanı sıra vücuttaki enfeksiyona iyi gelir. Demek ki, insan için toprakla haşır-neşir olmak beden sağlığına olumlu katkılar yapar.

Toprak, geçmiş yıllarda sağlıklı bir barınma yeriydi. Önceki toplumlar; hayatlarını sürdürdükleri mekân olarak, topraktan yapılmış evleri tercih etmişlerdir. Şanlıurfa’nın Harran ilçesinde bu yapıların hâlen örnekleri vardır. Fakat daha sonraki sanayileşme sürecinde; demir, beton ve çimentoyla tanışan insanlar, gayet sağlıksız olan binalarda barınmayı yeğlediler.

Toprak, içinde nice tarihî birikimi barındırır. Yapılan kazılar sonucu geçmiş tarihî medeniyetlerin toprağın altında gömülü olduğu anlaşılmıştır. Bu yönüyle pek çok değerli tarihî zenginliklerin üzeri toprak ile örtülü olup keşfedilmeyi beklemektedir. Toprak; aynı zamanda bir bahttır, topraksızlık ise bahtsızlıktır. Mâzîden âtîye, insanın her şeyi toprak üzerinde şekillenmiştir. Toprak, insan hayatında belirleyici özelliktedir. Toprağın verimliliğindeki cömertliği; medeniyetler ortaya çıkarır, tarih bunun şâhididir.

Toprak vatandır, uğrunda can verilir. İstiklâl marşımızın şairi Mehmed Âkif;

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkırıyor toprağı sıksan şühedâ…

mısralarıyla vatanın kudsiyetini anlatır. Vatan; milletlerin hayat kaynağı, varlığı ve güvenliğidir. Bu hususiyetleriyle toprak, ait olduğu milletin mayasıdır, ebediyetini bağladığı yurdudur. Gök kubbe altında insanın barındığı en kıymetli toprak, vatan toprağıdır vesselâm.