UNUTULACAK ŞEY Mİ?

Sami GÖKSÜN

Bizleri yaratan, yaşatan, rızıklandıran, sonunda da ölümümüzü takdir edip huzûruna alacak olan Cenâb-ı Allah’tır. Ezelî ve ebedî olan Allâh’ın yarattığı ilk insan, Hazret-i Âdem -aleyhisselâm-’dır. Hazret-i Âdem’in ve Hazret-i Âdem’den yaratılan Hazret-i Havvâ’nın nesli de insandır. Bu gerçeği bize haber veren Allâh’ın kelâmı Kur’ân-ı Kerîm’in şanlı tebliğcisi Peygamberimiz Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’dir. Bu hakikatin dışında başka bir görüşü, düşünceyi kabul etmek ise, yüce Yaratanımız’a isyandır, tuğyandır.

O hâlde insanlık tarihi Hazret-i Âdem -aleyhisselâm- ile başlamış ve bütün insanlar Hazret-i Âdem ile Hazret-i Havvâ’dan çoğalmıştır. İlk Peygamber de yine Âdem -aleyhisselâm-’dır. Bu sebeple, insanlık tarihinde îman ve küfür mücadelesi, Hazret-i Âdem -aleyhisselâm- ile başlamış ve kıyâmete kadar da devam edecektir. Rahmet ve mağfireti sınırsız olan Allah Teâlâ; peygamberler göndermiş, kitaplar indirmiştir. Bu gerçeği ise, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle beyan buyurmuştur:

“Her ümmet için bir peygamber vardır. Peygamberleri geldiği zaman, aralarında adâletle hükmedilir ve asla onlara zulmedilmez.” (Yûnus, 47)

Yüce Rabbimiz’in bu şerefli elçilerine îmân eden, onları dinleyen insanlar kurtulmuş, küfürde direnenler ise, helâk olup gitmişlerdir. Yüce Mevlâmız, mukaddes kitâbımız Kur’ân-ı Kerim’de; ibret almamız, ders almamız ve ihtarlara kulak vermemiz için, bunların bir kısmını bize haber vermiştir. Topraktan yaratılan ve cennette başlayan, ilk insan Âdem -aleyhisselâm- ve eşi Hazret-i Havvâ Vâlidemiz’in hayatı; yasak ağaca yaklaşmaları sebebiyle dünyada devam etmiş ve nihayet ebedî âlemde karar kılmıştır.

Allâh’ı dinlemeyen, O’nun Peygamberi’ne itaat etmeyen günahkârların helâk oluşunu, yüce kitâbımız Kur’ân-ı Kerim, bize böyle haber vermektedir.

İbret almayacak mısın kardeşim? İbret almayacak mısın ki, Allâh’ın emirlerini yerine getirmiyorsun? Havada uçan kuşlar bile toprağın altına girdiği hâlde, iki ayağı toprağa değen insanın ölümü unutması çok garip değil mi? Hep birlikte gönül huzuruyla bu dünya hayatını âhiret için güzel bir yolculuğa çevirebilecekken neden virajlarda kayboluyoruz? İşte bu hakikatleri tefekkür derinliği içerisinde önümüze koyup, ibretler alıp, dersler çıkarmak zorundayız.

Zamanı geldiğinde hepimizi kendi amel defterimizle yargılayacak olan Allah -celle celâlühû-’dür. Bu gerçek asla değişmeyecektir. O yüzden; Allâh’ın hududunda kalarak, mütevâzı bir hayat tarzı benimseyip, hiçlik duygusu içinde, kendini kimseden üstün görmeden bu hesaba hazır olmalıyız. Neticede topraktan geldik, toprak üzerinde yaşıyoruz ve toprağa dönüp sırtımızı ona yaslayacağız. Bu noktada Mevlânâ ne güzel söylemiş:

“Bahar mevsiminde bir taş yeşerir mi? Toprak gibi mütevâzı ol ki senden renk renk güller ve çiçekler yetişsin!..”

Gelenler gittiler, zamanı gelince bizler de gideceğiz. Rabbimiz’in bizden sonra dünyayı nasip edeceği kimseler de gidiyor olacaklar. Dolayısıyla gelenler gidiyor, gidenler de gelmiyor. Zaman akıp gidiyor. Îmanlarının gereğini yapanlar; cennet besmelesi çekerek giderken, îmansızlar ve günahkârlar ise eyvahlar ve pişmanlıklar içerisinde gidiyorlar.

Yüce Rabbimiz’in Kur’ân-ı Kerim’de anlattığı şu hâdise, bizlere ibret olması noktasında çok önem arz etmektedir:

Âd Kavmi… Yeryüzünde; muhteşem sarayları, yüksek yüksek evleri, malları, oğulları, davarları, bağları, pınarları bol bol olan yeni bir millet.

Allâh’ın kendilerine verdiği bu nimetlere şükretmeleri gerekirken, küfreden, nankörlük eden, büyüklenen, Allâh’ı tanımayan, O’nun âyetlerini inkâr eden ve;

«–Bizden daha kuvvetli kim vardır?» diyecek kadar azan sapık bir millet. Ve Allah Teâlâ, Hûd -aleyhisselâm-’ı bu millete peygamber olarak gönderiyor. Hazret-i Hûd -aleyhisselâm- onları Allâh’a çağırıyor, doğru yola, hakikate çağırıyor. Fakat azmış olan bu kavim Hazret-i Hûd -aleyhisselâm-’ı dinlemiyorlar. Ona; beyinsiz, yalancı, sapık diyorlar. Başlarına gelen korkunç bir kıtlıktan da ibret almıyorlar. Nihayet Allah Teâlâ; peygamberlerini dinlemeyen bu zâlim milleti, dehşetli bir rüzgârla toptan helâk ediyor.

İbret almayacak mısınız? İbret almayacak mısınız ki, Allâh’ın rahmet ve mağfiretine ciddî olarak koşmuyorsunuz? Bu gafletten ne zaman uyanacaksınız? Bu milleti Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de ibret alalım diye şöyle misal veriyor bizlere:

“Âd kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve; «Bizden daha kuvvetli kim var?» dediler. Onlar kendilerini yaratan Allâh’ın, onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi (mûcizelerimizi) inkâr ediyorlardı.

Bundan dolayı Biz de onlara dünya hayatında zillet azâbını tattırmak için o uğursuz günlerde soğuk bir rüzgâr gönderdik. Âhiret azâbı elbette daha çok rüsvay edicidir. Onlara yardım da edilmez.” (Fussilet, 15-16)

Bu âyetteki uğursuz günler ifadesi, gönderilen şiddetli soğuk fırtınanın ardı arkası kesilmeden devam ettiği ve bu yüzden kavmin helâk olduğu günlerdir. Yoksa bizzat günlerin kendisinde uğursuzluk diye bir şey yoktur.

Geçmiş milletlerin acı sonlarından ibretler alıp Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i dinleyenler kurtulacaktır. O’nun tebliğ ettiği Kur’ân’a kulak verenler ve bütünüyle dînimiz İslâm’ı yaşayanlar kurtulacaktır.

Unutmamalıdır ki, dönüş yalnız Allâh’adır. Âkıbet, ibretlik hâdiselerden ibret alıp takvâ hayatını kendine rehber edinerek, hakkıyla İslâm’ı yaşayan müttakîlerindir.

Yüce Rabbimiz bu basîret ve şuuru cümlemize nasip eylesin inşâallah.

Âmîn…