Göçüp Gitmeden ÖZÜMÜZE DÖNME VAKTİ!

Yunus Sami EŞMELİ yunussamiesmeli@hotmail.com

İlmî, fikrî ve ahlâkî hayatımız gün geçtikte çölleşiyor.

Ülkemizde bir tarafta;

TikTok, Instagram, YouTube bağımlısı milyonlarca genç zuhûr etti.

Sosyal medya detoksu diye bir ilâcın üretilmesini gerekli kılan, nice hastalıklar türedi.

Konuşmaları bilgiden, ahlâktan, kültürden mahrum ama film replikleriyle zengin hâle geldi.

Gecesini gündüzüne katıp ilmî çalışmalar yapanlarla, birkaç saatini harcayıp «gülmeme challenge» videosu çekenin kazancı mukayese bile edilemez oldu.

Göz nûru ve kim bilir nice emeklerin mahsûlü el yazması ilmî eserler; üst model bir cep telefonu kadar toplu kıymet göremiyor, alıcı bulamıyorlar.

Diğer tarafta ise;

Elbette bu hengâmede; her şeye rağmen ilme yönelebilenler, kendini yetiştirebilenler, çalışkan kalabilenler ve bilgiyi işleyebilenler de var. Fakat onların da sadece bir kısmı akl-ı selîm ve kalb-i selîmini muhafaza edebiliyor. Ciddî kısmı; ya ilmini put hâline getiriyor, cennet vatanımızda çeşitli kötü örneklerin müsebbibi oluyorlar ya da güzel vatanımızdan göçüp gidiyorlar.

Maalesef vak‘a şu ki:

Ülkemizde tüketen kesim artarken; bizim imkânlarımızla yetişen, bizim okullarımızdan ve üniversitelerimizden mezun olan niceleri de yurtdışında yaşamayı tercih ediyor. Her yıl yüz binlerce beyin göçü veriyoruz.

Amerika’da Silikon Vadisi’nde bilişim alanlarında o kadar çok üst düzey Türk çalışan var ki… Ülkemizde uzay çalışmaları hâlâ mahdutken NASA’da çalışan astrofizikçimiz bile var. Almanya’da, İngiltere’de, Kanada’da, Finlandiya’da, Norveç’te… O kadar çok zeki öğrencimiz veya yetişmiş insanımız var ki…

Cumhurbaşkanımızın yıllar önce yaptığı bir açıklama vardı:

“–İslâm toplumları olarak en zeki öğrencilerimizi, en parlak beyinlerimizi batılı eğitim kurumlarına kaptırıyoruz.”

Çünkü birtakım yabancı mihraklar tarafından;

Bizim insanımıza kendi vatanımız; yaşanılamayacak, kaçılması gereken, para kazanılamayacak, eğitim alınamayacak, meslekî olarak ilerlenemeyecek bir yermiş gibi gösteriliyor. Fakat yabancı ve gelişmiş ülkeler; pekâlâ huzur içerisinde yaşanılabilen, çok muhteşem eğitim imkânlarına sahip, ilim olarak bizden çok ama çok öndeymiş gibi sergileniyor.

Eşsiz, muazzam ve çok kapsamlı(!) olarak görülen batılı eğitim kurumlarında okumak, ayrıcalık olarak lânse ediliyor. Sonrasında da mükemmel(!) iş imkânı olarak tanımlanan yabancı ülkelerde/firmalarda çalışma hayalleri insanlarımızı oradan oraya sürüklüyor.

Malûm, zamanında topraklarımızda kültür istîlâsı yaşandı. Ne yazık ki bu istîlâyı gerçekleştirenler, istîlâ esnasında pek çok özelliğimizi de çaldılar. Şimdi ise gelişmemizi sağlayabilecek, düşünebilecek, durmadan çalışabilecek, üretebilecek, örnek olabilecek beyinlerimizi de çalmanın peşindeler.

Bunun için de yıllardır;

Shakespeare’i, Mozart’ı, Beethoven’ı bilmenin, aydın olmayı sağladığını empoze ettiler. Kendi uydurma kahramanlarına filmler çekip izlettirdiler. Çocuklarımız için de onları çizgi filmleştirerek ekranlarımıza yerleştirdiler. Londra sokaklarını, New York caddelerini izlettirdiler. Bize apartman, gökdelen kültürünü yerleştirdiler. Fakat kendileri, bizim kültürümüzden çaldıkları bahçeli tek katlı ahşap evleri tercih ettiler. Sonra da bizi tekrar bizim yitirdiğimiz evlerde yaşamaya özendirdiler. Akabinde de özendiğimiz hayatları, en başarılılarımıza kendi ülkelerinde yaşatmayı va‘dettiler.

Daha türlü türlü oyunlar, tezgâhlar… Zira doğuya karşı daima hırsız olan batı medeniyetinin, Avrupa ve Amerika’nın stratejisi bu:

Bize faydalı olabilecek isimleri, özlerinden uzaklaştırıp kendileri için çalıştırmak! Bizim topraklarımızı da çapsız, internet bağımlısı, okumayan, üretmeyen, sadece tüketen ve güdülen insanlarla doldurmak.

Uyanık olmalıyız!

Bir insan yurt tutmak veya zulümden sebep zorunlu kalmak gibi sebepler dışında, niçin göç eder?

•Mâneviyat için…

•Maddiyat için…

•Sağlık için…

•Eğitim için…

•Daha iyi hayat şartları için…

İşte en çok beyin göçü alan ülkeler, bu sebeplere maskeli ve sahte çözümlerini reklâm ediyorlar. Mâneviyâtı, nefsânî rahatlıkla öne çıkarıyorlar. Maddiyâtı, bol kazançla. Sağlığı; modern tıbbın, görünmeyen tarafı tahrip ederken görünen tarafı makyajlamasıyla. Eğitimleri, bizden çaldıklarıyla. Daha iyi şartlarını da yine bizden çaldıkları örneklerle.

Görmeliyiz:

Geçmişimizdeki fikir ve projelerimizi hep çaldılar. Şimdi de beyin, fikir ve projelerimizi çalarak bize karşı üstün kalmak arzusundalar.

Hâlbuki;

Bizim İslâm medeniyetimize hiçbir vakit ulaşamazlar. Biz tekrar şâha kalkarsak da asla bize rakip bile olamazlar!

Bakınız;

Henüz 1206 yılında Cezerî; dünyanın ilk robotlarını tasarladı ve çalıştırdı. Ancak 1926’da üretilebilen Enigma makinesinden bile güçlü şifreli kilitler üreten, bugün kullandığımız krank mili ve 4 zamanlı dişli mekanizmaları geliştiren Cezerî, mühendisliği sanatla, bilimi hayatla buluşturdu.*

Abbâsî halîfesi Harun Reşid, Beytü’l-Hikme’yi kurdu. Tercüme edilen kitaplar terazinin bir kefesine konur ve ne kadar ağır gelirse, tercüme eden âlimler o kadar altınla mükâfatlandırılırdı. Aynı zamanda Beytü’l-Hikme’de, İbn-i Sînâ, Gazâlî, Hârizmî, Kindî gibi oldukça büyük âlimler yetişmiş ve dersler vermişlerdir.

Tıp literatüründe mikrobu ilk bulan isim olarak 1850’lerde Louis Pasteur zikredilir. Onu bile devrin padişahı, hakanımız, hünkârımız Sultan II. Abdülhamid Han desteklemiştir. Fakat yine de mikrobu ilk bulan Pasteur değil, Akşemseddîn Hazretleri’dir.

Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul’un fethinde çok önemli rolü olan havan topunu îcâd etti. İstanbul’un fethinden sonra da şehri ilim ve irfan merkezi hâline getirdi. Ali Kuşçu’yu getirtti. Dersler verdirtti. Kat kat mükâfâtını verdi. Nice önemli şahsiyetler yetişti.

Mekke, Medine, Bağdat, Şam, Buhara, İstanbul… Tarih boyunca hem medeniyetimizin önemli şehirleri olmuşlardır hem de ilim merkezleri olarak hizmet vermişlerdir.

Hâsılı;

Bugün en çok beyin göçü alan yerler, bizim tarihimizi en çok çalan yerlerdir. Bugünümüzü ve yarınımızı çalabilmek adına da hâlâ çaba sarf ediyorlar.

Bu yüzden şairin;

Bize dönün ey bizler! Onlar içindir onlar,
Onlar biz değiller ki, bizlere biz olsunlar! (Seyrî)

ifadesinden ilhamla, vakit:

Her mânâda göçüp gitmeden, özümüze dönme vakti!

______________________________

* Durmuş ÇALIŞKAN, Babil Kitap, Cezerî’nin Olağanüstü Makineleri.