ÇİĞDEM DER Kİ!..

Servet YÜKSEL servety@t-online.de

Osmanlıca hâlini okumak için tıklayınız…

 

Kar içinde doğmuşum, baharın eşiğiyim.
Uykusundan uyanan, toprağın ışığıyım.

Çocukların elinde, ben bir sarı inciyim.
Kuzuların müjdesi, kuşların sevinciyim.

Bozkırların süsüyüm, yaylaların kızıyım.
Boyun büker beklerim, bir incecik sızıyım.

Beni gören çobanlar, havada cemre arar.
Bulutlar coşar gelir, rüzgâr saçımı tarar.

Bilmem, kim bilir kimin sevda yarasındayım.
Ey yâr gel oku beni, kitap arasındayım.

Sohbete, zikre hasret; bir pınar başındayım.
Zamanın kıskacında, yolcu telâşındayım.

Üç-beş günlük ömürde, seyre geldim cihanı.
Hüznünü paylaştığım pîrler, dervişler hani?..

Çiçekler meclisinde, rüyamı yorarlar mı?
Ölümün ilâcını, Lokmân’dan sorarlar mı?

Türkülerin koynunda, hayallere dalayım.
Güzelliğim bir yana, edebimle âlâyım.

Gözü, gönlü hoş eden; morum var, beyazım var.
Cennette açmak için hâlimce niyâzım var.

«Papatya»yı, «nergis»i; kavim kardeş bilirim.
Bir hoyrat el uzansa; korkarım, irkilirim.

Ayrı düştüm «Gül»ümden, beni de koklasaydı.
«Yetim» diye severek, gurbetten saklasaydı.

Bir Türkmen halısında, sevginin nakışıyım.
Dağların yücesinde, bir ceylân bakışıyım.

Yüksel’in gözyaşları, yapraklarıma düşer.
Bir nefeslik hayatı, tefekkür etsin beşer.

Ben güneşten renk sağan, bağın yakışığıyım.
Nasıl sararıp solmam, Mevlâ’mın âşığıyım!