NE MUTLU MUHAMMEDÎ OLANLARA!

YAZAR : Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

n_s_cevikoglu_yuzakidergisi_nisan2016

Yeni başladığımız şu güzel «Kutlu Doğum Ayı»nda bir muhasebe yapalım isterseniz…

Bugün O; insanların şâhı, peygamberlerin sultanından uzak yaşamanın hicranıyla yanıyoruz. Hayat bütün safhalarıyla tamamen peygamberî düsturların dışında işliyor. Davranışlarda sahtelik ve bencillik maalesef üst seviyede! Seviyesiz, düzensiz, karmakarışık hayat tarzları insanları altüst etmiş vaziyette. İnsan iletişiminde genelde şahsî çıkarlar, maddî hesaplar hâkim. Münasebetler samimiyetten uzak, âdeta pamuk ipliğine bağlı. Adâletsiz uygulamalar, çağdışı teknikler, muamelelerde sanki temel esas. Çözülen, yiten, giden, biten dostluklar… Dikkat dışı bırakılan, her gün her gün karalanan kalbî hayatlar… Hâsılı o insanlığın önderinden uzak hayat, her dâim rahmetten mahrum bir hayattır.

O Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm-, «Rahmeten li’l-âlemîn»dir…

O Hazret-i Muhammed -aleyhissalâtü vesselâm-; kalplere rahmet, gönüllere rahmet…

O Hazret-i Muhammed -aleyhissalâtü vesselâm-; davranışlara, hâl ve tavırlara rahmet…

O Hazret-i Muhammed -aleyhissalâtü vesselâm-, insanlığa ve dünyaya rahmet…

O Rahmet Peygamberi’nin doğduğu şu «Kutlu Doğum Ayı»nı rahmet ayına dönüştürerek O’nunla olabilsek ne mutlu bize!

Gönlümüzü O’na açsak, sönen hissiyâtımız için, O Rahmet Peygamberi’yle yürek yüreğe gelerek yeniden bir uyanıklık temin edebilsek… İsteyene bu zor olmasa gerek!

O’nunla davranışlarımıza hakikî samimiyeti getirebilsek… Çıkarsız, menfaatsiz yalnızca rızâ hedefli tavırlar sergilesek…

Aile hayatımıza O’nun ölçülerini koyarak şu üç günlük dünya hayatını daha mutlu ve huzurlu yaşasak… Hayatı birbirimize zehir etmesek…

Çocuklarımızı Nebevî metotla terbiye ederek; hem dünya hem âhiret adına kazançlı çıksak, ideal ve örnek bir nesil yetiştirsek…

Akraba ve dostlarımızla münasebetlerimizde O’nu örnek alsak; hep güzel tavırlı, iyiliği-güzelliği önceleyen, doğru ve müsbet davranışlı mü’minler olabilsek…

Sosyal hayat içerisinde de yine O’nunla el ele yürüyebilsek. Fakir-fukarâya, ihtiyaçlıya sahip çıkarak, kimseyi küçük görmeden, makam-mevkî taassubundaki kibri kırarak, insanlarla gönül gönüle samimî ilişkiler sergileyebilsek…

İbâdetlerimize O -aleyhissalâtü vesselâm-’ın aşkını, şevkini taşıyabilsek… Gönül dağınıklığından, zihin karmaşasından, yürek katılığından kurtularak O’na ve O’nun davranışlarına yürümeli…

Sadece mü’minler değil bütün bir insanlık O’nunla yürümeli. «Altta kalanın canı çıksın!» fikrinin peşine takılan, mazlumları ezen, yetimi-yoksulu üzen şu zalim dünyada herkes; O’nunla el ele, gönül gönüle daha iyi bir dünyaya yürümeli…

Evet, ebedî saâdeti kazanacağımız dünyadaki hayat yolumuzda; O -aleyhissalâtü vesselâm- ile el ele, kol kola yürümeli, O’nun izinden hiç ayrılmamalı. O’nunla yürek yüreğe olmalı. O; kâinâtın gelmiş geçmiş en mükemmel insanı ve yüce Rabbin en Sevgili Peygamberi olduğuna göre, O’nunla yürümeyip kiminle yürüyeceğiz değil mi?

Peşinen söyleyelim… O’nunla yürüyen, iki dünyası adına kârlı çıkar. O hâlde bunu nasıl yapabiliriz? Buna bakmak lâzım. Ancak fazla kafa yormaya cidden hâcet yok. Siz mü’min olarak O’nun sünnetlerini takip edin, uygulayın o yeter. Hele siz iki cihan sultanı Peygamber Efendimiz -aleyhisselâm-’ın bir hadîsini hayatınıza koyun, gerisi çorap söküğü gibi arkasından gelecektir. Zira hayat; O güzeller güzeli, güzel Peygamberle daha anlamlı, daha feyizli olacaktır. Deneyin göreceksiniz. Günlük yaşantınızda seçtiğiniz bir hadisle şu mübârek «Kutlu Doğum Ayı»nda işe başlayın. Halkalar birbirini takip edecek! «Başka hangi hadis varmış? Onları da hayatıma uygulayayım.» diye çabanız ve gayretiniz olacak ve zaman içinde bu isteğiniz artacaktır, inanın…

Meselâ haydi günlük hayattan seçtiğimiz bir hadisle işe başlayalım. Diyor ki O Rahmet Peygamberi:

“Dünyalıkta sizden aşağı olana bakınız! (Yoksa) sizden yüksek olana bakmayınız. Zira size lâyık olan, sizin üzerinizdeki Allâh’ın nimetini hor görmemenizdir.” (Müslim, Zühd, 9)

Hadîsin muhtevâsını incelediğimizde; «Ne kadar mükemmel bir bakış!» diyorsunuz ister istemez. Yani insanı; makamından, konumundan dolayı küçük görme yok. Ne güzel! Doğrusu muhteşem bir ölçü…

Başka bir hadis:

“Küçüklerimize merhametli davranmayan, büyüklerimizin haklarını tanımayan, kıymetini bilmeyen bizden değildir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 58)

Bu hadîs-i şerifteki küçük, büyük ölçüleri; tamı tamına bir insanlık kaidesidir. Bugün bunu her insan uygulasa, ortada; ne insan tâcirleri kalır, ne insan istismarları olur. Yine büyüklerin hakları gözetilse; haksızlıklar vukû bulmaz, büyüklere saygısızlık, hürmetsizlik olmaz, huzurevlerinde yaşlı bulunmaz.

İnsanlığın Efendisi buyuruyorlar ki:

“Sizden biriniz kendi nefsi için istediğini, mü’min kardeşi için de istemedikçe; hakikî mü’min olamaz.” (Buhârî, Îmân, 7)

Buyurun bakın şu muhteşem insanî ölçüye. Kendin neye sahipsen onu herkes için isteyeceksin. Açıkçası halk tabiriyle bugün olduğu gibi; «Rabbenâ hep bana!» demeyeceksin. Ne mükemmel bir ölçü! Bugün bu gerçekler mutlaka uygulanmalı, bakın o zaman huzursuzluklar kalır mı?

Taberânî’de zikredilen bir hadiste de Efendimiz -aleyhisselâm- buyururlar ki:

“Benim katımda en sevimliniz; ahlâkça en güzel olan ve etrafıyla hoş geçinenizdir ki, onlar herkesi sever ve herkes de onları sever. Benim katımda en sevimsizleriniz; koğuculuk yapan, dostların arasını açan ve temiz kimselerde kusur arayanınızdır.” (Taberânî, Evsat, 7693, VIII/341, 342)

Hadis, insan iletişimindeki harika ölçüleri ortaya koyuyor. Herkes uygulasa; insanlar arası anlaşmazlıklar, didişmeler, çekişmeler sona erer. Bütün bu hadis muhtevâları güzel ahlâk ölçülerini serdediyor.

Bir başka hadislerinde İki Cihan Serveri Efendimiz -aleyhisselâm-;

“Doğruluktan ayrılmayın. Çünkü doğruluk (insanı) iyiliğe, iyilik de cennete götürür… Yalandan sakının! Çünkü yalan (insanı) kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür…” (Müslim, Birr, 105)

Bugün çok ihtiyacımız olan doğruluk ve onun zıddı yalanı; hayatına koyarken, insanların uğrayacakları zararlar ve yararlar tüm netliğiyle açıklanıyor. Keşke herkes uygulasa… Ortada çirkinlik kalmaz.

Başka bir ölçü anlatan hadiste de şöyle buyuruluyor:

“Birbirinize hiddetlenmeyin, birbirinize haset etmeyin, kıskanmayın, birbirinize arka çevirmeyin. Ey Allâh’ın kulları kardeş olunuz. Bir müslümana, üç günden fazla (din) kardeşiyle dargın durması helâl olmaz.” (Buhârî, Edeb, 57)

İnsanların birbirleriyle olan muamelelerindeki şu muazzam ölçüler, aynı zamanda güzel geçinme kaideleridir. Ne mutlu gerçekleştirebilenlere!

İşte biz bu kadar kaliteli hayat düsturlarını hem kendi hayatına hem sosyal olarak müslümanların pratik hayatına koyan O güzel Peygamber Hazret-i Muhammed -aleyhisselâm-’ın izinden gidiyoruz, O’nun yolunda yürümeye azmetmişiz. O’na olan sevgi ve muhabbetimiz sevda boyutunda elhamdülillâh.

Biz O «Âlemlere Rahmet» (el-Enbiyâ, 107) olarak sunulan gül-i Muhammedî sevdalılarıyız.

O -aleyhissalâtü vesselâm-’ın getirdiği vahiy, âşıklarına îman ve hidâyet bahşetmiştir. O -aleyhissalâtü vesselâm-’ın sünnetleri, hayatı doğru yorumlamada ve hayatı en kâmil bir şekilde yaşamada şaşmaz ışık düsturlarıdır. O -aleyhissalâtü vesselâm-’ın sûreti ve sîreti; ruhlara, yüreklere huzur, saâdet, muhabbet ve ülfet veren mânevî nurdur ve bu nur gönüllere hayat nakşeder.

Biz elhamdülillâh Muhammedî’yiz.

Biz «Muhammedî sevda tutkunları»yız.

On sekiz bin âlemin eşsiz sembolü gibi müstesnâ bir şahsiyet, daha dünyayı teşrif etmedi. O Nebîler Nebîsi; Hak Teâlâ’ya giden rahmet yolunun kapısı, mü’minlerin aydınlık geleceği oldu. O -aleyhissalâtü vesselâm- öyle bir nur idi ki; O’nun nûrunun etrafında pervâne olmayana mahşerde kurtuluş yoktu. O bize cennet anahtarıydı.

Biz Muhammedî’yiz, elhamdülillâh.

İyi ki O’na sevdalıyız. Çünkü O’dur bize hakikî aşkı öğreten. O -aleyhissalâtü vesselâm-; iç âlemimize üflenen sonsuzluk aşkıyla, eşyadaki tecellîleri bize fısıldayan bir feyiz kaynağıdır. O’nsuz sonsuzluk iklimine girilemez. O -aleyhissalâtü vesselâm-; çorak gönüllere ilâhî zemzem oldu, fazîletleri kurumuş ruhlara erdem fidesi aşıladı, câhiliyye yanlışlıklarında haddi aşmış sînelere ılık ve serin meltem esintisi getirdi.

Evet, biz Kâinâtın Efendisi’nin hayranlarıyız.

Biz Muhammedî’yiz, elhamdülillâh.

Yüreklerimizde tomurcuklanan goncaların; en güzel kokulu, en güzel katmerli güllere durması ancak «Muhammedî muhabbet»in kalplere sağlamca yerleşmesiyle mümkün. En âdil, en kâmil davranışlara erişmek; O -aleyhissalâtü vesselâm-’ın hâliyle hâllenmekle mümkün. Yanlışların düzeltilmesi, eksiklerin tamamlanması, eğriliklerin doğrultulması; O Güzeller Güzeli’nin muhteşem sünnetlerini pratik hayatımıza aktarmakla mümkün. Yani iyi bir müslüman olmak istiyorsak illâ O’na tüm benliğimizle râm olmalıyız.

Biz Muhammedî’yiz elhamdülillâh.

Bugüne kadar beyhûde yerlerde çok yorulduk. Hakk’ı hakça yaşamak için hep başka yerlerde reçeteler aradık. Şu koskoca dünyayı; insanlar kendilerine dar ediyorsa, bir türlü huzur bulamıyorsa, bütün bir beşeriyet kendini hesaba çekmek durumundadır. Yeter artık bu zulümler durmalı. Herkes gafletten uyanmalı. Huzura, barışa, esenliğe yeni güne ve günlere Muhammedî sevda ile uyanmalı. Muhabbetin derecesi Hakk’ın ve îmânın ölçüsü olmalı. Herkes Muhammedî olmalı ve huzura kavuşmalı.

Ne mutlu Muhammedî olanlara…