KAFKAS KARTALI

YAZAR : Dr. Halis Ç. DEMİRCAN cetindemircan2@hotmail.com

h_c_demircan_yuzakidergisi_mart2016

Her zamanki gibi kırışıksız dar siyah gömleği, jilet gibi ütülenmiş siyah pantolonu, altında pırıl pırıl cilâlı siyah yumurta topuk ayakkabıları ile salona girdi.

O girince salondakiler sus pus oldu.

Büyük bir ciddiyetle ellerini birbirine çarparak;

“Haydi, bakalım!” dedi.

Koltuk davulunun tınlamalarıyla salondaki herkes pozisyonunu almıştı bile.

Artık akordeon nağmeleri, davulun tınlamalarına eşlik etmeye başlamış, bizler kollarımız kartal duruşunda, parmaklarımızın ucunda, uçmaya hazır hâlde bekliyorduk.

Onun;

“Das hey!!!”

Komutuyla birlikte salonda akmaya başladık.

Kendisi mağrur bir edayla; bir sağa bir sola yürüyor, bizi izliyordu.

Birden başını hafif sola doğru çevirip, öne doğru eğdi.

Kollarını içe doğru büküp, geriye doğru gerdirdi.

Ayakları içe bakar hâlde parmaklarının ucunda kalktı, sırtını dikleştirdi.

Artık havalanmak üzere olan bir kartala benziyordu.

Alttan keskin bir bakış fırlatarak, unutamayacağım o lâfını söyledi:

“«Hayata karşı duruşunuz daima böyle olacak, Kafkas Kartalı İMAM ŞÂMİL gibi; mütevâzı, mağrur ve gururlu, güçlü, çevik ve sert!» İşte böyle duracaksınız.”

Kafkas halk oyunları eğitmenimizdi.

İmam Şâmil’i anlatırdı sık sık:

“Şeyh Şâmil; iki metreyi aşkın boyu, geniş omuzu, levent endâmı, ilmî kudreti, sarsılmaz îmânı ve keskin bakışları ile muhteşem bir insandı. Kafkasya’da yaşayan Türkler; onu başlarına imam, rehber seçmişlerdi.

İmam Şâmil; müslümanları bir bayrak altında toplamak için, köy köy, kasaba kasaba dolaşır, oralarda Rus esâretinin kötülüğünü; İslâmiyet’i ortadan kaldırmayı, müslümanın namusunu kirletmeyi, hasta, yaşlı, kadın, çocuk demeden kılıçtan geçirmeyi kendilerince şeref sayan bu hâinlerin alçaklığını anlatırdı onlara.”

Şehrin kapalı spor salonunda, okulumuzun halk oyunları ekibi olarak, bayram gösterisindeydik.

Akordeonun hüzünlü nağmeleri ile birlikte; kızlar koşarak salona girip, dört bir yana dağıldılar, yere diz çökerek, ellerini semâya kaldırıp bir kurtarıcının gelmesi için temsilen duâ etmeye başladılar.

Ve onun gür sesi duyuldu:

Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.

Şiir bittiğinde ortalığı bir sessizlik kapladı, birden koltuk davulunun hızlı ve ritmik vuruşları duyuldu, ardından başlayan Şeyh Şâmil ezgisi ile birlikte erkekler olarak güçlü ve kararlı birer kartal gibi hızla salona girmeye başladık.

Temsilî olarak duâ eden eşlerimizin başına vardığımızda, ayağa kalkan eşler aynı hız ve kararlılıkla, mücadeleye başlamak üzere, âdeta kartalların kanatları altına girdiler ve birlikte süzülmeye başladık.

Salon alkıştan inlerken gözlerimden yaşların döküldüğünü ayaklarımın yerden kesildiğini hatırlarım.

Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.

Her gösteride kulağımda bu mısralar çınlar, gözümde, İmam Şâmil’in o tesirli sesiyle halka hitâbeti canlanırdı.

Gösteride temsil edilen; Rus çizmesi ve dipçikleri altında ezilen, yardım bekleyen Kafkas müslümanlarıydı. Onlara yardıma gelenler ise Kafkas Kartalı İmam Şâmil ve arkadaşlarıydı.

İlerleyen yıllarda İmam Şâmil’in hayatını ve mücadelesini daha bir hayranlıkla incelemeye başladım.

İmam Şâmil; Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri’nin ahlâk, irfan ve irşad tedrisâtından geçmiş tasavvuf ehli bir zât olması hasebiyle teşkilâtlanmasını gerçekleştirirken, emri altında olan her köy, kasaba ve şehirde medreseler açtırmış. Köylerde bulunan bütün çocukların Kur’ân-ı Kerim okuması, büyüklerin; tefsir, hadis, fıkıh gibi zâhirî ilimlerin yanı sıra, zamanın fen bilimleriyle de yetişmesi için uğraşmış. Kendisi bizzat bu derslere katılıp, talebelerine ders vermiş, başarılı olan talebelerine mükâfatlar dağıtmış. Medreselerde okutulan bu derslerin yanı sıra; silâh kullanmak, kılıç çekmek, ok atmak, ata binmek gibi konularda eğitimler yaptırıp, savaş ânında onları birer komutan olacak şekilde yetiştirmiş.

Kuzey Kafkasya’da, İmam Şâmil liderliğinde, müslüman soydaşlarımız tarafından sürdürülen dillere destan mücadele, yardımların batılı ülkeler tarafından engellenmesine rağmen 25 yıl sürmüş. İmam Şâmil; bir avuç kahramanla, Kafkas dağlarını gözü dönmüş Rus sürülerine dar etmiş ve tüm müslümanların kalbine taht kurmuş.

En son çarpışmada Şâmil’in askerleri eriye eriye yüz kişi kalır. Aralarında kadın ve çocuklar da vardır. Durumu gören Şâmil; kadınlara, çocuklara ve yerli ahaliye dokunulmamak kaydıyla teslim olur.

On yıl süren esâretinin ardından ancak evlâtlarını rehin bırakarak İstanbul’a gelen İmam Şâmil, başta Sultan Abdülaziz Han tarafından;

“Babam kabrinden kalksaydı ancak bu kadar sevinebilirdim.” denilerek hayranlık ve iltifatlarla sarayın kapısında karşılanır ve müslüman-Türk milleti onu iftihar ve gözyaşlarıyla bağrına basar.

Bir süre sarayda misafir edilen İmam Şâmil’in aslında padişahtan bir dileği vardır ve bunu da şu sözlerle dile getirir:

“Padişahım! Hayatımın şu son günlerini aşkıyla yandığım sevgili Peygamberim’in huzûr-i şeriflerinde geçirmek istiyorum.”

Hemen gerekli hazırlıklar yapılır, Peygamberimiz’in ve Kâbe’nin hasretiyle yanan Şeyh Şâmil yola koyulur.

Mescid-i Harâm’a varılır. Hac esnasında dünyanın dört bir yanından gelen hacılar; nâmını işittikleri bu şanlı mücâhidi görmek, elini öpüp, duâsını almak isterler, lâkin ister istemez izdiham meydana gelir. Bu duruma çare olmak üzere idareciler Şeyh Şâmil’i Kâbe’nin damına çıkarırlar. Bir müddet orada duran İmam Şâmil’i hacılar doyasıya seyrederler.

Şeyh Şâmil; haccını yaptıktan sonra, nurlu Medine yollarına düşer. Medîne-i Münevvere görünmeye başladığında oldukça heyecanlanan Şeyh Şâmil; toprağa kapanarak, hocası Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri’nin şu mısralarını terennüm etmeye başlar:

“Server-i Âlem Sana âşık olup da, yanarım! Her nerede olsam o güzel cemâlin ararım.”

Şeyh Şâmil, Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in huzurlarında uzun müddet duâ edip gözyaşı dökerek hasret giderip, gönlündeki fırtınaları dindirir.

Medîne-i Münevvere’ye geldikten kısa bir süre sonra hastalanır. Bir süre sonra da başında okunan Kur’ân-ı Kerim tilâvetleri arasında, 1871 senesi Zilka‘de ayının 25. gününde kelime-i şahâdet getirerek vefat edip, sevdiklerine kavuşur. Cennetü’l-Baki‘ kabristanına defnedilir. Allah -celle celâlühû- ganî ganî rahmet eylesin.

Milletinin, askerinin devlet reisi, kumandanı, aynı zamanda hocası, imamı olan Kafkas Kartalı İmam Şâmil; kimliğiyle, kişiliğiyle, karakteriyle, duruşuyla, mücadelesiyle velhâsıl hayatıyla, günümüzde de tüm İslâm âleminin örnek alması gereken bir şahsiyet.

İmam Şâmil’in nezdinde Mîsâk-ı Millî hudutlarımız dışında yaşayan; yurdunu düşmana çiğnetmemek uğruna, düşmanın topuna, tüfeğine göğsünü siper edip, kanlarıyla bu toprakları bin yıldır vatan yapan ecdâdımıza selâm olsun.

İmam Şâmil şuurunu bizlere aşılayan, Kafkas halk dansları eğitmenimizin de Allâh’ın selâmı üzerine olsun.

Sağlıcakla kalın.