OSMANLI’DA EĞİTİM NASIL BAŞLARDI?

YAZAR : Hayrettin DURMUŞ hayrettindurmus@gmail.com

hayrettin-durmus-yuzakidergisi-eylul2015

Çocuk… Yeni açmış tomurcuk. Gözleri yıldız, dilleri bal. Milletler için istikbal. Geleceğimizi emânet edeceğimiz çocuklarımızın eğitimi, anne karnında başlar aslında. Babasının kanında, annesinin canında helâl bir iklim ister çocuk. Mademki geleceğimizi emânet edeceğiz çocuklarımıza, öyleyse hayata gözlerini açmadan başlamalıyız ilgilenmeye. Atımız, arabamız, bağımız, bahçemiz için özel bakım yapmaktan kaçınmazken, gözbebeklerimizi, ciğerpârelerimizi nasıl ihmal ederiz?

Osmanlı büyük bir medeniyetin adı. Peygamberimiz’e olan sevgisinden, hürmetinden dolayı asırlarca Sürre Alayı göndererek hac yolculuğunu şölene dönüştüren, on binlerce insanın ihtiyacını karşılayan Osmanlı, kanadı kırılan leyleğin yarasının sarılması için hastahâneler açmayı da ihmal etmemiş. Üç kıta, yedi denizde cihanı nizamlayan o büyük devlet her şeyi düşünür de, çocukları düşünmez mi? İşte; «Âmin Alayları» parıldayan bir kültür hazinemiz…

Çocuk doğar doğmaz ak kundağa sarılır ve ismi konur. Civarda ahlâkıyla temâyüz etmiş, huyu-suyu bilinen bir kişi isim babası olur çocuğun. Ve sağ kulağına ezan okur, sol kulağına kāmet. İstenir ki; cefâ yurdu olan dünyaya gözlerini açar açmaz Yaratan’ının adını duysun, «kālü belâ»daki ahdine uysun. Allah’tan korkan, kuldan utanan bir insan olsun.

İlkokula başladığım günü hatırlıyorum da; rahmetli anneciğim erkenden bizi kaldırmış, önce besmele çektikten sonra;

“Rabbi yessir velâ tuassir rabbi temmim bi’l-hayr!” duâsıyla başımızı, gözümüzü sıvazlamış ve elimizden tuttuğu gibi okula götürmüştü;

“Allah zihninizi açık etsin yavrum!” diye duâ ettikten sonra öğretmene;

“Hoca; bu çocuk benim değil senin, önce Allâh’a sonra sana emânet. Eti senin, kemiği benim!” diyerek bırakıp gitmişti sınıfa. Yıllar sonra annemin bu hareketinin aslında; «Âmin Alayları»ndan kalma bir âdet olduğunu anlayacaktım. Eskiden annelerimize; «Osmanlı kadın» denilmesi bundan olsa gerek. Söz buraya gelmişken Osmanlı’nın «Âmin Alayları»ndan bahsetmek isterim:

BESMELE ÇEKMEDEN YOLA ÇIKILMAZ

Çocukların mahalle mekteplerinde okula başlamasının ilk örnekleri; 13. yüzyıla kadar uzanan belirli merasimlerle olurdu. Çocuğu okula başlayacak aile ziyafetler verir, mektebin hocasına hediyeler hazırlanırdı. Okuldaki diğer öğrencilere de şeker, simit gibi yiyecekler dağıtılırdı. Aileler çocuklarının mektebe başlama gününü kandillere denk getirmeye çalışırlardı. Eğer kandile denk gelmezse, çocuklar Pazartesi veya Perşembe günleri okula başlarlardı. Pazartesi Hazret-i Peygamber’in hayatında önemli olaylara sahne olan bir gündü çünkü. Doğduğu, hicret ettiği gün… Perşembe de Cuma’nın müjdecisiydi. Mübârek günün başlangıcıydı. O yüzden Pazartesi ve Perşembe tercih edilirdi hayırlı işlerde.

Okula başlayacak çocuğu olan aile, evini baştan aşağı temizler; temizlikten sonra da ailenin kadınları, öğrenci adayı çocuklarıyla birlikte, hamama gidip yıkanırlar ve hamam eğlenceleri düzenlerlerdi…

Okula gidecek çocuk, evin önünde kendisini bekleyen süslenmiş ata bindikten sonra tören başlardı. İlâhîciler hep bir ağızdan;

“Tövbe edelim zenbimize, / Tövbe ilallah, yâ Allah! / Lutfunla bize merhamet eyle, / Aman Allah, yâ Allah!” dedikten sonra, onları âmincilerin;

“Âmîn, âmîn!..” sözleri takip ederdi.

Çocuk ata bindirildikten sonra, «Âmin Alayı» yürümeye başlardı. Alayın en önünde, atlas yastık üzerinde sırmalı cüz kesesiyle elif-bâ taşınırdı. Arkasından da başının üzerinde, çocuğun okulda oturacağı minder ve «elif-bâ»yı koyacağı rahleyi taşıyan birisi giderdi. Bu iki kişiyi ata binmiş çocuk takip eder; arkasından da mektep hocası, hocanın yardımcıları, ilâhîciler ve âminciler gelirdi.

«Âmin Alayı» ilâhîler eşliğinde okulun önüne gelince; okul hocasının yardımcılarından biri, öğrenciyi elinden tutarak okula götürürdü. Mektepten içeri giren çocuk, hocasının elini öptükten sonra hocanın karşısında bulunan minderine otururdu. Besmele çeken hoca, cüzde alfabenin ilk harfi olan «Elif»i göstererek harfin adını yüksek sesle söylerdi. Ardından da, hoca; «Besmele-i şerîf»i takiben elif harfini gösterir ve ilk dersini verirdi. Mahalle mekteplerinde genellikle imamlar ve müezzinler verirlerdi bu ilk dersi. «Âmin Alayları» eski devirlerde kısaca böyle olur ve çocuk ilk dersi bu şekilde alırdı. («Âmin Alayları»yla ilgili yazılarından dolayı Ahmet ÜRGÜPLÜ, İsmail KARA, Ali BİRİNCİ ve Vehbi TÜLEK’i vefâ gereği hatırlamamız gerekiyor.)

Tanzimat Fermanı’yla birlikte mahalle mekteplerinin ıslahı gündeme geldi ve hayatımızın diğer alanlarındaki değişmelerle birlikte bu güzel merasimimiz de yavaş yavaş unutulmaya başlandı…

Destan şairimiz rahmetli Niyazi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU ne güzel söyler:

Emeklerken diz vurduğun, iz vurduğun her yerde,
Ayaklanıp atladığın eşiklere Bismillâh!
Ak höllükler eleyip de belediğim can oğul,
Ninnilere, destanlara, koşuklara Bismillâh!

Bu satırların yazarı; çocuklarımıza okulu sevdirmek isteyen anne-babaların, öğretmenlerin, eğitim uzmanlarının ve yetkililerin; «Âmin Alayları»ndan öğrenecekleri çok şey var diye düşünür. Siz ne dersiniz?