SİNİMMÂR

YAZAR : İlyas KAYAOKAY okaykaya_1991@mynet.com

Sünbülzâde Vehbî, (ö. 1809) Kırım’ın anahtarını Ruslara teslim eden hâin Şahin Giray’ın Rodos’ta ipe çekilmesi münasebetiyle «Kasîde-i Tayyâre»sini kaleme alır. Osmanlı’ya ihânet içerisinde bulunanın âkıbetinin hayırlı olmayacağını uzun uzun dile getirdikten sonra kalemini kendisine doğrultur:

Ahmet YENİKALE’nin neşrettiği Dîvân’ında beyit şöyle:

Nice te’sîs-i ebyât eylesin mi‘mâr-ı endişem,
Eder gerdûn-ı dûn her dem mücâzât-ı sitemkârî…

“Alçak felek, her vakit haksızlık ve zulüm dolu cezasını gösterir. Düşünce mimarım, nasıl beyitler inşa edip de şiir meydana getirebilsin…”

Bu beyte tesadüf edince, sanki daha önce bu mısralarla bir yerde selâmlaşmış olduğumu hissettim. Biraz düşündükten sonra İskender PALA’nın kitabında kullandığı bir yazı aklıma geldi. (bkz. Âşinâ Güzeller, s. 84)

Yazının başlığı «Cezâ-yı Sinimmâr»… Sayın Pala’nın kullandığı bu beytin son kelimesi sitemkârî değil, Sinimmârî’dir. Yazının başlığına ilham kaynağı olan da bu terkip «Mücâzât-ı Sinimmâr»… İskender Hoca bu beyti günümüz nesrine şöyle aktarır:

“Alçak felek; her an Sinimmâr cezası gösterip dururken, fikrimin mimarı nasıl olup da saraylar inşa etsin.”

Şairler de mimarlar da beyt inşa etmekte ortaktırlar. Beyt Arapçada ev, hane, bina, saray demektir.

Şimdi de mâhlasıyla müsemmâ olamayan Meşhûrî nâmındaki şairin beytine kulak doğrultalım:

Anladım kıssa-i meşhûr-ı Sinimmârîden,
Hüner evvelde dahî âdeme olmuş töhmet.

“Meşhur Sinimmâr hikâyesinden anladığım üzere; ustalık, maharet eskiden de insan için kabahat, suç sayılmış.”

Beytin ışığında, Araplarda darb-ı mesel hâline gelmiş «Sinimmâr’ın mükâfatını» nakledelim…

Rivâyet olunur ki Behram (yaban eşeği yani «gur» avına meraklı olan İranlı hükümdar. Yiğitlik, kahramanlık ve savaşçılığın sembolüdür.) doğduğu vakit, müneccimler; bu çocuğun bahtının güzel olacağını, lâkin İran ve civarının geleceği için tehlike arz ettiğini, bu yüzden çocuğun başka diyarlarda yetiştirilmesi gerektiğini söylerler. Telâşlanan baba Yezdicerd, adamlarına emir vererek bir araştırma yaptırmış ve en uygun yerin Arabistan olduğuna karar vermiştir. Bunun üzerine Arabistan meliki Numan Bin Münzir’i sarayına davet ederek ona durumu anlatır:

–Oğlum Behram’ı sana emânet ediyorum. Onu iyi bir şekilde yetiştir…

–Size itaatim sonsuzdur. Müsaade ederseniz Behram’ı havası insanı mest eden Hire’ye götürmek istiyorum. Burada soylu ailelerden onun için sütanne bulacağım.

Numan, çocuğun üstüne titremektedir. Onun için tarihte eşine-benzerine rastlanmamış bir saray inşa etme arzusuna kapılır. Bu iş için cihanın en yetenekli mimarını bulmak ister. Hayalindeki bina Arapların «Havernak» dediği cinstendir. Araştırmalar sonunda çeşitli yerlerde diktiği binalarla büyük bir ün sahibi olmuş Sinimmâr’ı, Münzir’in huzûruna getirirler:

–Bak Sinimmâr, Acem şâhının oğlu benim himayemdedir. Senden isteğim onun için başka iklimlerde görülmemiş, görkemli bir saray yapman. Bu saray öyle erişilmez olmalıdır ki Behram orada korunsun. Toprağın tozu, insanlığın gürültüsü onu rahatsız etmesin. Bu köşkün duvarı yerden iki yüz arşın yükseklikte olsun. Üstünde yaz ve kış evi yapmalısın ki orada her mevsim kalabilsin…

Sinimmâr diğer talepleri de dinledikten sonra çalışmalara başlar. Ustaları ile beş yıl gayretle işini yapar. Bitirdiği vakit, görenleri hayran bırakan Havernak’ı Münzir’e teslim eder.

–Ey Sinimmâr! Dünyada eşi-benzeri olmayan büyük bir mimarsın. Sen mükemmel bir iş başardın.

Şaşkın bakışlar ve övgülerle koltuğu kabaran Sinimmâr, gururla hayatına mâl olacak şu cevabı verir:

–Efendim, ben hakkıyla takdir edilirsem emin olun ki bundan kat be kat güzel binalar inşa edebilecek maharetteyim. Güneş doğup battıkça sarı, ay doğunca bembeyaz, havanın durumuna göre renk değiştirebilen daha da yüce binalar yapabilecek kabiliyetim mevcuttur.

Bu sözleri işiten Numan sinirlenerek cevap verir:

–Yani bu saraydan daha da güzelini inşa etmek elinden gelir miydi?

–Elbette neden olmasın…

–Madem bundan daha iyisini yapabilecek kudretin vardı o hâlde neden yapmadın?..

Bu azarlamayla da kalmaz, Sinimmâr’ı Havernak’ın üzerine çıkarır ve onu iterek aşağıya atar. Sinimmâr, artık yerle yeksân olmuştur…

Bu hikâye halk arasında anlatıla anlatıla atasözü mahiyetini almıştır. Araplar arasında ne zaman yapılan bir iyiliğe kötülükle karşılık verilirse;

“Sinimmâr’ın mükâfatını aldın.” derler. Bizde buna en yakını;

“Besle kargayı oysun gözünü.” atasözü olmalıdır.

Sinimmâr’ın uğradığı bu haksızlık, dîvan şiirine de konu olmuştur. Sünbülzâde Vehbi’ye ait olan «Nuhbe-i Vehbi» adlı eserde şöyle geçer:

Oldu mücâzât-ı Sinimmâr hem,
Eylik için görme mükâfât-ı kem.

Şiirimizde çoğunlukla; padişahın, bir devlet büyüğünün sarayı, evi için yapılan tasvirlerde, çeşitli tarih manzûmelerinde geçer. 18. asırda Müvakkitzâde Pertev, Ali Refik Efendi’nin «Sahil-hâne»si için yazmış olduğu kasidede;

Kasırları ki kusûr-ı cinân ile hem-ser,
Bulunmaz anda Sinimmâr ararsa dâhi kusûr.

Kusûr nice bulurmuş kasırlarında onun,
O tarh-ı pâke Sinimmâr olamaz müzdûr.

diyerek bu hatasız yapıda Sinimmâr’ın kusur bulamayacağını belirtir. Sinimmâr hikâyesinin başka versiyonlarında katl olunmasına başka bir sebep gösterilir. Buna göre yaptığı Havernak adlı sarayın temelinde bir taş bulunuyormuş. Eğer bu taş yerinden çıkarılacak olursa saray yıkılacakmış. Bu durumu kimsenin öğrenmemesi için Numan, mimarı saraydan aşağı atmış. Zira bu kusuru yalnızca Sinimmâr bilmekteymiş.

Gālib Dede, Beyhan Sultan’ın yaptırmış olduğu saray için:

Diyemem ki eser-i fikri Sinimmârîdir,
Misli yoktur var ise san‘at-ı sîmyâdır bu.

diye demiştir. Ebûbekir Celâlî Dîvânı’nda da Beyhan Sultan’ın Beşiktaş’ta yaptırdığı bu kasra ait tarih manzûmesi vardır. Şairin düşüncesine göre Havernak, Beyhan Sultan’ın yaptırdığı saraydaki süs ve güzellikten yoksundur ve saray Sinimmâr’ın takdirini kazanacak güzelliktedir:

Görmedi kasr-ı Havernak böyle zîb ü ziyneti
Görse çeşm-i bahtın eylerdi Sinimmâr’ın karîr.

Çağımızda da Numan bin Münzir kılıklı nice hınzırlar vardır ki iyiliğe kötülükle cevap vermeyi meziyet sayar kendine… Lâkin biz bütün bunlara rağmen; «iyilik yapmayın.» demeyeceğiz… Düşmanınız bile olsa yine de iyilik edenlerden olun. Balık yaratılışlılar idrak edemese de Hâlık, iyiliklerinizi karşılıksız bırakmaz…