HELÂL GIDÂ ve MÂNEVİYAT

Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

Cenâb-ı Hak; kâinatta her biri birbirinden lezzetli gıdâları, yeryüzündeki canlılar için yaratmıştır. Hiç şüphesiz yaratılan en mükemmel canlı da insandır. Dünyada var olan her şey, insanın emrine âmâde kılınmıştır. Elbette insan, hayatını yaşarken maddî ve mânevî olarak beslenmek durumundadır. Bu hayâtî bir zorunluluktur. Birisi eksik olsa, ârıza vukû bulur.

İnsan hayatında korunması gereken üç temel husus vardır. Bunlar;

1. Canın korunması: Canın korunması sağlık ve temizlik şartlarını ihtivâ eder.

2. Aklın korunması: Konuya gıdâ açısından bakıldığında; yenilen gıdâların zihnî yapıyı bozacak, dumûra uğratacak şekilde olmaması esastır.

3. Malın korunması: Mal korunurken, o malın helâl olabilmesi adına ticaretin önemi ortaya çıkar.

Beslenme, insanın temel ihtiyacıdır. İnsan tabiî olarak gıdâ malzemeleriyle beslenir. Yüce dînimizde; müslümanların bazı gıdâ maddelerini yemesi ve içmesi, helâl ve haram çerçevesinde değerlendirilir. İslâm’ın yasakladığı haram yiyecek ve içecekler, insan sağlığına zararlıdır. Helâller ise insan sağlığı için faydalıdır. Ancak hakikat şu ki; insan dünyaya, yemeye-içmeye, eğlenmeye değil yalnızca Allah Teâlâ’ya kulluk vazifesini îfâya gelmiştir. Bu sorumluğunu yerine getirirken; insan pek tabîî ki, yiyip-içecek ama dengeli bir şekilde aşırıya kaçmadan, mûtedil ölçüde olmalı bu yeme-içme işlemi. Müslümanların ölçülerini aziz Kur’ân ve O’nun şerefli Peygamberi belirler. Bizim dînimizde «vasat ümmet» tabiri vardır. (Bkz. el-Bakara, 143) Müslüman gelişigüzel bir hayat yaşamaz, yaşayamaz. Onun yatması-kalkması, yemesi-içmesi, her türlü muamelesi, edep içerisinde îfâ edilir. Müslüman mükellef kişidir. Müslümanın ölçüsü, Kur’ân ve Sünnet’tir.

Bu mânâda sıhhati korumak gereklidir. Her şeyin emânet olduğu bir dünyada, sıhhat emânetini korumak durumundayız. Dolayısıyla müslüman ne aşırı yiyerek, bugün çok meşhur olan obezite durumuna düşmeli, diyetlere, perhizlere başvurup sıhhati bozmalı, ne de çok az yiyerek vücudu güçsüz bırakmalı. O; mûtedil ölçüde, dengeli bir şekilde yiyip-içmelidir. «Müslüman dünya hayatını yaşarken Kur’ânî ölçülere göre hareket eder.» dedik. İşte âyet-i kerîme mü’minin ölçüsünü belirliyor:

“(O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (el-Furkān, 67) Bu çerçevede; yiyeceklerin israf edilmemesi, bencilce davranıp cimriliğe düşülmemesi gerekirken; şükredilmesi, kanaatkâr olunması, yiyeceklerin temiz tutulması, nimet olarak onlara saygı duyulması beklenir.

Rabbimiz’in beden ve sıhhat emânetini korumak ve kulluk vazifemizde kusur etmemek için midemizi tıka basa doldurmamak gerekir. Sofraya acıkmadan oturmamalı, Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın buyurduğu gibi midenin üçte birini yemeğe ayırmalı, yemeğe besmele ile başlamalı, hamd etmeli, yemek bitince şükretmeli, nimetleri ihsân edene duâlar etmeli, hattâ nimetler olmayanlarla paylaşılmalıdır. Sofradaki yemekler kifâyet edecek kadar tabağa alınmalı; artık bırakmamalı, kaldıysa dökmemelidir. Aşırı yemekten, aşırıya kaçmaktan her zaman kaçınmalıdır.

Bunlar Sevgili Peygamberimiz -aleyhisselâm-’ın sünnet tavsiyeleridir. O’nun yeme kaideleri, bütün dünyadaki insanlara sağlıklı beslenme reçeteleridir. Bugün çok değişken olan «sağlıklı beslenme kaideleri» ile kafası karışan insanlar, maalesef «Sünnet-i Seniyye»lere ittibâ etmemenin cezasını çekiyor. Bugün ismini dahî sayamadığımız çok çeşitli hastalıklar, katkı maddeli market gıdâlarının yenmesi neticesinde ortaya çıkmıştır, bunu bilmeyen yok.

Ağza giren lokmaya dikkat unutulunca insan sağlığı bozuldu, mâneviyat zarar gördü. Bugün; ibâdet yapılmasına güç versin diye yenilmesi gereken yiyecekler, mü’mi­nin gaflete düşmesine ve mâneviyâtının körelmesine yol açmıştır. Bedenin ve kalbin muhafazası için helâl gıdâ, helâl lokma çok ehemmiyetlidir. Haram lokma ve şüpheli şeyler de kişinin bedenini ve mâneviyâtını berbat eder. Mâneviyat gelişimi ancak helâl lokma ve helâl gıdâyla mümkündür.

Helâl gıdâ hususunda bugün iki veçheye dikkat etmek gerekiyor.

1. Helâl gıdânın muhtevâsının helâl maddelerden oluşması.

2. Gıdânın helâl kazançla tedâriki.

İlk maddeden başlarsak; içinde yaşadığımız modern hayat, pek çok hususta olduğu gibi, market raflarında çeşit çeşit, göz alıcı ambalâjlarda tüketiciye sunulan gıdâ ürünleri, insanı devamlı almaya, tüketmeye sevk ediyor. İhtiyaçları karşılamak maksadıyla gidilen marketlerden; maalesef ihtiyaç fazlası şeyler alınıyor, gıdâların ambalâjına bakıldığı kadar muhtevâsına bakılmıyor. Acaba o gıdâ ürününü oluşturan maddeler helâl mi, içerisine haram maddeler karıştırılıyor mu? Burası biz müslümanlar için gayet ehemmiyetli bir husustur.

Bugün gıdâ sisteminde; dünyayı ellerinde bulunduran tekelci, global şirketler var. Bunlar her müslüman ülkede mevcutlar. Adamların ürettikleri gıdâ ürünlerinin içinde -bize göre- helâl olmayan çeşitli maddeler bulunuyor. Bu yanlı mihraklar; ne idüğü belirsiz pek çok zararlı maddeyi, bilhassa müslümanların genlerini bozmak maksatlı koyuyorlar. İnsanların yedikleri direkt onun ahlâkına, davranışlarına yansıyor. Dolayısıyla insanları köleleştirmenin en kestirme yolu, onların gıdâlarıyla oynamaktır. Müslümanları helâl-haram hudutlarında dikkatsiz hâle getirip, bir nevî onların şahsiyetlerinde zayıflıklar oluşturarak, daha rahat sömürmek istiyorlar. Bunu başardıkları da ortada… Dünya coğrafyasında bunca zâlimlikler, acımasızlıklar varken; müslümanlar dâhil kimse sesini yükseltemiyor; «Bu yapılanlar vicdansızlıktır!» diyemiyor. Günümüzde yanlışlıklar denizinde yüzülmesine rağmen, yanlışlıklara; «Dur!» diyemeyen insanlık yoksunu zavallılar mevcut bugün… Bu acı ve hazin bir tablo tabiî…

Gıdâ boyutuna el atan dünya tuzakçıları hâin eller; savaşmadan, mücadele etmeden, insanların boğazlarına verdikleri ehemmiyetten dolayı, onları âdeta esir almış vaziyetteler. Bugün paylaşmaktan hoşlanmayan; bencil, merhametsiz, duyarsız, vicdansız, kanaatsiz, şükürsüz, mâneviyatsız insanlar, yediklerinin neticesinde oluşan karakter zâfiyeti içerisindeler. O hâlde; «Helâl lokma, helâl kazanç, helâl gıdâ insanların şahsiyetlerini oluşturan çok önemli unsurlardır.» diyebiliriz rahatlıkla.

İslâm dînine göre; gıdâ maddelerinin elde edilmesinde, üretilmesinde dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Hattâ ilâçlar, temizlik ürünleri, kozmetik de aynı kategoride değerlendirilir. Bize göre; haram maddelerin yiyec eklere karıştırılması yoluyla gıdânın dönüşüm geçirmesi, müslümanlar için çok büyük önem arz eden bir husustur. Gıdâ maddelerinin uzun süre saklanması açısından; içine ilâve edilen necis maddeler, sarhoşluk verici şeyler, zararlı kimyevî maddeler, bilhassa domuzdan elde edilen «jelâtin», karışımı kolaylaştırıcı «emülgatör» ve bazı düzenleyici enzimler bu sektörde çok kullanılan katkı maddeleridir. Bunlar sağlığa zararlıdır. Besinlerin uzun süre dayanması adına yapılan radyasyon ve nano teknoloji uygulamaları da kezâ, sağlığa zararlı uygulamalardır.

Bunların yanı sıra; sanayileşme sonucu fabrika atıklarının hattâ kanalizasyon sularının toprağa karışması ve onunla tarım ürünlerinin sulanması, yiyecekleri kirletmektedir. Yine etlerini yediğimiz hayvanların yemlerinde, dînen necis sayılan maddelerin kullanılması, o hayvanların etlerini dînen ve sağlık açısından sakıncalı hâle getiriyor. Bu sebeple müslüman ne yediğine, ne içtiğine dikkat etmelidir. Market raflarında görülen her biri birbirinden şatafatlı ambalâjlara aldanmamalı, ürünün muhtevâsına bakılmalıdır.

Bugün bizce; sadece gıdâ alanında değil, temizlik, ilâç, kozmetik gibi sahalarda, müslümanlara sunulan ürünlerin, helâl olup olmadığı yetkili kurumlarca denetlenmeli ve ürünün üzerine «helâl» logosu konulmalıdır. Bizler şuurlu tüketiciler olarak yediklerimizin ve kullandıklarımızın denetlenmesini arzu ediyoruz. Mamuller satışa sunulduğunda, üzerinde herkesin görebileceği şekilde muhtevâsının yazılması elzemdir. Unutulmasın ki, bu yapılmadığında kul hakkı konusu devreye girer. Biz buradan yetkilileri îkaz ediyoruz. Şimdiye kadar hep uyardık, yine uyarıyoruz… Bu konuda ufak da olsa çalışmaların olduğunu biliyoruz, ancak bu hususta çok geç kalındığını da vurgulamak durumundayız.

Gelelim helâl gıdânın ikinci veçhesine; gıdânın helâl olması önemliyken, helâl olarak temini de ehemmiyetlidir. Fâiz, karaborsa, tefecilik, stokçuluk, rüşvet, hilecilik, sahtekârlık, haksız kazanç, kumar, e-kumar gibi bugün dînen pek çok meşrû olmayan kazanç yolları mevcuttur. Bunlardan elde edilen kazançların helâl olmadığı gayet açıktır. Böylesi kazançla beslenen kişiler pek tabiî ki, fıtrattan uzaklaşarak, insan olma haysiyetine yakışmayan yanlışlıkları, çirkinlikleri rahatlıkla işleyebiliyor. Bu tür insanlar; tahammülsüz oluyor, her türlü aşırılığa kaçıyor, fuhşiyâta sürükleniyor, gaddarlaşıyor, zâlimleşiyor. İşte günümüzde haramla beslenen, yediğine aldırış etmeyen insanlığın hazin manzarası budur ne yazık ki! Sonuçta insanlar Cenâb-ı Hakk’a kulluğa yanaşmıyor, emirlerine lâkayt davranıyor, ibâdetlerini ifâ etmiyor. Müslüman içinde bulunduğu bu gafletten uyanmak istiyorsa; helâl gıdâya, helâl lokmaya ehemmiyet vermelidir. Yeniden diriliş, ancak ve ancak buna bağlıdır.

Bilinsin ki; Allah Teâlâ’nın bizim için dünyada yarattığı helâller, haramlara tevessül edilmeyecek kadar keyfe kâfîdir. Dinde haram da, helâl de, bellidir. Bunun dışında hoş görülmeyen «mekruh» olanlar ve «şüpheli» görülenler vardır. Müslüman kendi kafasına estiği gibi davranamaz. Müslüman kendi inanışına göre yer ve içer. Yediği, içtiği onun kimliğini belirler. Müslüman; damak zevkine, keyfine, nefsine göre değil, yüce Kur’ân’a ve O’nun şerefli Peygamberi’nin sünnetlerinin koyduğu nasslara göre hareket eder. Ne diyor Hazret-i Kur’ân:

“Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helâl ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır.” (el-Bakara, 168)

Dînimizin yegâne önderi Peygamber -aleyhisselâm- da ne diyor:

“Öyle devir gelecek ki; insanoğlu, aldığı şeyin helâlden mi, haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak.” (Buhârî, Büyû, 7) Bu hadîs-i şerif, insanların helâl-haram hükümlerine aldırmadan yaşayacaklarına dair âdeta günümüzü işaret ediyor. Hâlbuki yine O, insanlığın Efendisi yüce Rasûl -aleyhissalâtü vesselâm-;

“Allâh’ım; helâl nimetlerinle benim gözümü, gönlümü öyle doyur ki, harama dönüp bakmayayım.” (Tirmizî, Deavât, 111) buyuruyor. Demek ki, helâl olana yönelmeliyiz.

Gerçek odur ki; bedenin, sıhhatin ve ahlâkın değişiminde en etkili şey gıdâdır. Mukaddes kitâbımızda;

“Ey peygamberler! Temiz şeylerden yiyiniz ve iyi ameller işleyiniz! Doğrusu Ben, sizin yaptığınız şeyleri tamamen bilirim.” (el-Mü’minûn, 51) buyuruluyor. Âyette ifade edildiği üzere; müslümanın yedikleriyle, sâlih amel irtibatı olduğu anlaşılıyor. Burada; “Helâl ve temiz olanlardan yiyin, şeytanın peşinden gitmeyin!” uyarısı var. Şeytan insana ne yaptırır? Şeytan; insanı harama teşvik eder, şükürsüzlük yaptırır, israfa sürükler, haddi aştırır, kişiyi taşkınlığa, azgınlığa, ahlâksızlığa sevk eder, velhâsıl neticede şeytan, mü’mine kulluğunu unutturur. Dolayısıyla helâl gıdâ, helâl lokma müslümanın hem dünyası hem âhireti için ihmal etmemesi gereken çok önemli bir kıstastır.

Müslüman; hâliyle, kāliyle her hususta örnek insandır. Onun yaptığı işler bizzat melekler tarafından kaydedildiği için; o yalnızken de, insanlar arasındayken de ancak kendini yaratan Rabbinin emirlerine uygun davranır. Çalmaz, yalan söylemez, hakkı teslim eder, vazifesini kötüye kullanmaz. Hangi mesleği icrâ ediyorsa; hiçbir denetleyicinin denetlemesine gerek duyulmadan, tabiri câizse «hiçbir kaçamak» yapmadan vazifesini îfâ eder. Meselâ, öğretmen ise dersine vaktinde girer-çıkar; serbest meslekte ise malı fâhiş fiyata satmaz, stokçuluk yapıp devleti ve halkı zora sokmaz. Mal sahibi ise dükkânını İslâm dışı işler için kiralamak isteyene vermez. Yani her türlü ahvalde müslüman; cebini, kendi menfaatini, nefsini düşünmez. Dînen kendisine tanınan hak ve hukuk neyse o çerçevede davranır. Çünkü yarın hesapların görüleceği büyük bir mahkeme-i kübrâ vardır. Anlatıldığı üzere her müslüman gereğini yapsa, ortalık huzur mekânı olur…

Bugün toplumda yaşanan bereketsizlikler, insanların hakka değil keyfine göre davranması sonucu oluşan pek çok menfîlikler, ibâdetsizliğin yaygınlaşması, ibâdetli olanlarda huşû noksanlığı, maddî-mânevî-hissî olarak yaşanan rûhî problemler, tembellik, bencillik, umursamazlık, huzursuzluk, gaflete dûçâr olma, duâların kabul edilmemesi ve müslüman şahsiyetine yakışır davranış sergilememe… yenilen gıdâlarda bahsedilen hassâsiyetlerin gözetilmemesinin sonuçlarıdır.

Yüce ve Azîz olan Rabbimiz bizlere merhamet etsin, içinde bulunduğumuz bu ahvalden kurtulmayı ve daha düzgün müslümanlar olmamızı nasip etsin inşâallah.