MÜ’MİNİN MİSALİ…

Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

BİR HADİS:

حَدَّثَن۪ي عَبْدُ اللّٰهِ بْنُ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ :
أَنَّهُ سَمِعَ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ قَالَ :

« …وَالَّذ۪ي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِه۪، إِنَّ مَثَلَ الْمُؤْمِنِ لَكَمَثَلِ النَّحْلَةِ أَكَلَتْ طَيِّبًا، وَوَضَعَتْ طَيِّبًا ، وَوَقَعَتْ فَلَمْ تَكْسِرْ وَلَمْ تُفْسِدْ »

Abdullah bin Amr bin el-Âs -radıyallâhu anhümâ-’nın işittiğine göre, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“…Muhammed’in canı elinde olan Allâh’a yemin olsun ki;

Mü’min bal arısına benzer; güzel şeyler yer, güzel şeyler üretir, (güzel yerlere) konar, (konduğu yeri de) kırmaz ve bozmaz. (İbn-i Hanbel, II, 199)

BİR MESAJ:

“Ey mü’min kardeşim! Arı gibi ol! Çalış, çabala, üret, temiz ol, temiz yere kon, güzel ve temiz işlerle meşgul ol ve insanlara faydalı ol!”

 

Sen kalbi arındırmaya bin cehd ile dal,
Gönlün arı olmazsa sunulmaz ona bal. (Tâlî)

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Cevâmiu’l-kelim özelliğine sahipti. Malûm olduğu üzere Cevâmiu’l-kelim, az lâfız ile çok mânâ ifade etme sanatıdır. O; günlük yaşantısında zaten fazla konuşmazdı, konuştuğu zaman da kısa ve öz konuşurdu.

Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; sık sık ashâbıyla birlikte olur, onlara nasihatlerde bulunurdu. Çok güçlü ifade kabiliyetine sahip olan Peygamber Efendimiz, hitâbeti esnasında etkili iletişim vasıtalarına başvurur; teşbîh, mecâz gibi edebî sanatlardan da yararlanırdı. O’nun sık sık başvurduğu edebî sanatlardan biri de temsîl sanatıdır, yani benzetme yaparak misal ile anlatımdır. Temsîl/misal ile anlatma; daha iyi bir anlama gerçekleştirmek için bir meseleyi başka bir nesneye benzetmek, açıklamak gayesiyle benzeri hakkında söz söylemektir.

Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in bu benzetmeleri arasında;

“Mü’minin meseli şudur…” ifadesi ile başlayan birçok sözü vardır. O; benzetme yaparak mü’minde bulunması gereken vasıfları daha anlaşılır şekilde ortaya koymuş, özelde ashâbına genelde biz ümmetine de;

“İşte böyle mü’min olmaya çalışın!” mesajını vermek istemiştir. Bu benzetmelerde tavsif edilenler, aynı zamanda mü’minde bulunması gereken hususiyetlerdir.

Serlevhâ hadîsimizde Sevgili Peygamberimiz, mü’mini bal arısına benzetmiştir. Bu, müthiş bir benzetmedir. Bal arısı, neredeyse kusursuz bir işçilik ortaya koyarak nasıl ki çiçekten çiçeğe dolaşarak bal yapmak için çalışıyorsa; nasıl ki temiz yere konup, temiz gıdâlarla besleniyorsa, mü’min de şu fânî dünya hayatında çalışıp çabalamalı, helâl ve temiz olanlarla gıdâlanmaya gayret göstermelidir.

Bu bakımdan mü’min çalışkandır, mü’min temizdir, mü’min temiz olanı sever, temiz olanı yer.

“Mü’min, yeşil ekine benzer. Rüzgârla eğilir (fakat yıkılmaz). Rüzgâr sakinleştiğinde yine doğrulur. İşte mü’min de böyledir; o da belâ ve musîbetler sebebiyle eğilir (fakat yıkılmaz).

Kâfir ise sert ve dimdik selvi ağacına benzer ki Allah onu dilediği zaman (bir defada) söküp devirir.” (Buhârî, Tevhîd, 31)

Evet, mü’min karşılaştığı belâ ve musîbetler karşısında; îmânını, sükûnetini, vakarını muhafaza eder; yıkılmaz, isyan etmez. Mü’min, bütün bunları imtihanın bir parçası olarak görür ve yoluna devam eder, sırât-ı müstakîm yolunda sebat eder. Asla istikametini bozmaz.

“Mü’minin durumu ne enteresandır! Her hâli kendisi için hayırlıdır. Bu durum yalnız mü’mine mahsustur.

•Başına sevinecek bir hâl geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur.

•Başına bir sıkıntı geldiğinde ona sabreder; bu da onun için hayır olur.” (Müslim, Zühd, 64)

Zira;

“Mü’min, altın parçasına benzer; sahibi ona körükle üflese bile değişmez ve azalmaz.” (İbn-i Hanbel, II, 199)

Öyle ki mü’min, mü’min kardeşlerini vücudun bir âzâsı gibi görür. Zira Numân bin Beşir -radıyallâhu anh-’ten nakledilen bir hadîs-i şerifte Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Mü’minler, birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücut gibidirler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Müslim, Birr, 66)

Hakikatte îman hassâsiyeti, bunu ilzâm eder. Buna göre dünyanın bir ucunda bir mü’minin topuğuna diken batsa, dünyanın diğer bir ucunda bulunan mü’min, bu acıyı yüreğinde hisseder, kederlenir.

Çünkü;

“Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmanın eline teslim etmez.” (Buhârî, Mezâlim, 3)

Rabbimiz bu îman hassâsiyetini ve bu kardeşlik duygusunu cümlemize lutfetsin…

Bir gün Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ashâbıyla birlikte oturuyordu. Bu sırada kendisine hurma özü ikrâm edildi. Rasûl-i Ekrem hurma özünün tadına baktıktan sonra etrafındaki topluluğa şöyle seslendi:

“–Bana bir ağaç söyleyin ki o ağaç müslümana benzer, Rabbinin izniyle her zaman meyve verir ve yaprakları da hiçbir zaman dökülmez.”

Bunun üzerine orada bulunanlar çölde yetişen ağaçları saymaya başladılar. Ancak kimse Allah Rasûlü’nün mü’mine benzettiği ağacı doğru tahmin edemedi. Bunun üzerine ashâb-ı kiram, Sevgili Peygamberimiz’den sorunun cevabını söylemesini istediler. O da;

“–Bu, hurma ağacıdır.” diye cevap verdi. (Buhârî, Edeb, 89)

Bu benzetmede Fahr-i Kâinât Efendimiz mü’mini; meyve vermesi, bereketli olması, gıdâlı ve faydalı olması hasebiyle hurma ağacına benzetmiştir.

Evet; mü’min tıpkı hurma ağacı gibi etrafına fayda verir, bereketli bir hayat yaşar.

Mü’minin güzel hâlleriyle ilgili buna yakın bir benzetme, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle dile getirilmektedir:

“Görmedin mi Allah güzel sözü nasıl misal getirdi?

•Güzel söz; kökü sağlam, dalları göğe yükselen güzel bir ağaca benzer. Bu ağaç, Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir.

Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir.

•Kötü söz de gövdesi yerden koparılmış, o yüzden ayakta durma imkânı olmayan kötü bir ağaca benzer.” (İbrâhîm, 14/24-26)

Yine bir hadîs-i şerifte şöyle belirtiliyor:

“Mü’min, güzel koku satan kimseye benzer. Onunla beraber oturursan sana faydası olur, beraber yürürsen sana faydası olur, beraber iş yaparsan yine sana faydası olur.” (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr, XII, 319)

Mü’min iyilik yaptığında sevinir, kötülük yaptığında da üzülür. Zira bir hadîs-i şerifte bu durumun mü’minlik alâmeti olduğuna işaret edilerek şöyle buyurulmuştur:

“Kim bir iyilik yaptığında seviniyor, bir kötülük yaptığında üzülüyorsa o mü’mindir.” (İbn-i Hanbel, IV, 399)

Onun için;

“Mü’min, günahlarını üzerine düşüverecek bir dağ gibi büyük görür.

Fâcir (fütursuzca günah işleyen) kimse ise günahlarını burnu üzerine konan ve kovalayınca kaçacak bir sinek gibi görür.” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 42)

“Mü’min, saf ve âlicenaptır.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 5)

“Mü’min; ne insanları karalayan, ne lânet eden, ne kaba ve kötü sözlü, ne de hayâsız birisidir.” (Tirmizî, Birr, 48) Hususiyle;

“Cimrilik ve kötü ahlâk asla bir mü’minde bulunmaz.” (Tirmizî, Birr, 41)

“Mü’min, insanların canları ve mallarının güvende olduğu kişidir.” (Tirmizî, Îmân, 12)

Öyle ki;

“Mü’min; güzel ahlâkı sebebiyle (gündüzlerini) oruçla, (gecelerini) namazla geçiren kişinin derecesine ulaşır.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 7)

Bütün bunlarla birlikte mü’min firâset sahibidir:

“Mü’min, bir delikten iki kere ısırılmaz.” (Buhârî, Edeb, 83)

Nitekim Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Mü’minin firâsetinden çekinin. Çünkü o, Allâh’ın nûruyla bakar.” (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 15)

Şüphesiz mü’minde bulunan bütün bu güzel hasletlerin, onun îmânı ile bir irtibâtı vardır. Nitekim bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur:

“Mü’minlerin îman bakımından en mükemmeli, ahlâk bakımından en güzel olanıdır.” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 15)

“Mü’min, yularından bir yere bağlanmış ata benzer; o at gezip dolaşır sonra da bağlandığı yere geri döner. Mü’min de unutarak hata işler ve sonra yine îmâna döner.” (İbn-i Hanbel, III, 39)

Velhâsıl mü’min, ağacın kökleri gibi sağlam ve sarsılmaz bir îmâna sahiptir, arı gibi çalışkandır. Mü’min ekin gibidir; belâ ve musîbetler karşısında sarsılır ama asla yıkılmaz, yine kalkıp doğrulur. Mü’min altın gibidir. Her zaman ve her mekânda değerini korur, değerinden hiçbir şey kaybetmez. Mü’min bir beden gibidir. Bir parçası acı duysa bütün bir beden o acıyı hisseder. Mü’min firâset sahibidir. Günahını büyük, sevâbını küçük görür. Bir hata işlediğinde de hemen hatasından döner ve tevbe eder.

Rabbimiz, cümlemizi bu güzel hâllerle vasıflandırsın…

Rabbimiz, cümlemize güzel ahlâk lutfetsin…