GÖNÜL TOPRAĞI

Mehmet MENCET

“Azmin elinden hiç bir şey kurtulmaz.” buyurmuş atalarımız. Hayatta insanın bir hedefi olmalı. İnsanlara hattâ sâir mahlûkata bir faydası olacaksa, insan, bütün enerjisini teksîf edip o hedefini gerçekleştirmeye gayret etmelidir. Kaç yaşında olursak olalım; «Benden bu kadar!» dediğimiz zaman, zaten bitecek olan hayat, bitmiş demektir. Herkesin yapabileceği bir şeyler mutlaka vardır.

Kırşehir’de babamın halası vardı. 90 küsur yaşındaydı. Etrafında kızlar, gelinler ve torunlar olduğu hâlde, o hiç boş durmazdı. Mutfak işlerine katkıda bulunmaya çabalar, meselâ bir şeyler ayıklar;

“–Sen yorulma, yeter artık çok yaptın. Bir sürü genç var, onlar yapsın!” denilince;

“–Boş oturanı Allah sevmez! Yediğimi hak edeyim, oturduğum yerde yapayım, herkese iş var…” derdi.

Bilhassa küçük yerlerde esnaf, işleri olmadığı zaman veya yerlerine birini bırakarak; dostlarıyla bir araya gelir; günlük hâdiseler, dînî mevzular, siyaset ve bunun gibi meseleleri konuşarak vakit geçirirlerdi. O yıllarda sadece gazete ve radyo vardı. Herkeste okuma alışkanlığı yoktu veya hâdiseleri birisinden dinlemek daha câzipti.

“Her kütüğün başına karınca toplanmaz.” derler. İçlerinde daha olgun, sözü sohbeti dinlenir birkaç kişinin dükkânında toplanılırdı bedestende… Mevlânâ Hazretleri de;

“Tatlı suyun başı kalabalık olur.” buyuruyor.

Keskin’de de kunduracı Mehmet Amcanın dükkânına ikindi namazını kılan bir uğrar, hâl hatır sorardı. Derken hükûmet kurulur, kaldırılır, sağdan-soldan mevzular gündeme gelirdi…

Meslek sahibi olamamış, yoksulluktan okuyamamış, askerliği de yaklaşmış gençler; boş durmamak için bir dükkânın ayak işlerine bakar, harçlıklarını çıkarırlar. Gelen ahbaba çay vs. ikram ederler…

Evet bu dükkânda da oldukça zayıf, ufak tefek bir delikanlı hizmet ediyor, yatalak bir anne ve yaşlı bir babanın bakımı ile hayatın yükünü, aldığı o harçlıkla ancak karşılıyordu. Hem hizmet ediyor hem de büyüklerin konuşmalarını dinliyordu. Bir gün büyükler konuşurken o da kendini tutamayıp kendi fikrini söyleyivermiş, orada bulunan biri de;

“–Sen diploman kadar konuş, senin aklın ermez!” gibi bir lâf etmiş.

Bu söz delikanlının çok gücüne gitmiş. Lâkin her şerde bir hayır vardır, derler ya;

“–Evet!” demiş. “Okumalıyım…”

Dışarıdan imtihanlara girmiş, nihayet üniversiteyi okumuş ve elektrik mühendisi olup devlet kademesinde iyi bir iş bulmuştu.

Bu kişide söylenen söz; motive etmiş, gayrete getirmiş. Bazen ise çok menfî neticeleri olabiliyor. İlk kez gittiği camide gördüğü muamele o kişinin maalesef dîne soğuk bakmasına sebebiyet verebiliyor. Yahut ilkokul mualliminin peşin hükümlü tavrı, bir çocuğu ömrü boyunca eğitimden soğutabiliyor. Bunlar vebaldir.

Bir de bu; “Sen ne anlarsın!” tavrında maalesef Allâh’ın kullarını hor gören kötü bir yaklaşım var. Nice diplomasız insanlar vardır ki, firâseti ve tecrübesiyle tahsilli insanlardan daha derin bir irfâna sahip olur.

Hele yoksul, yetim veya kimsesizseniz sizi kimse kaāle almaz. İnsan yerine koymaz. Çocukken hiç kimse tanımaz ama büyüyüp iş güç sahibi olur veya okuyup bir meslek sahibi olursanız herkes tanır;

“–Elimizde büyüdü, ben senin çocukluğunu bilirim gibi…” sözler söylerler.

Çocukken her şeye ihtiyacım olduğunda neredeydiniz?..

Bir Allah dostu yolda giderken şeytana rastlamış;

“–Nereye gidiyorsun?” demiş. Şeytanın bir elinde bal bir elinde kül varmış;

“–Bunları ne yapacaksın?” diye sormuş.

“–Bu külü öksüz, yetim, fakir çocukların saçına süreceğim ki sevimsiz görünsünler; bu balı da gıybet edenlerin ağzına süreceğim ki konuştukça tat alsınlar…”

Zaman öyle çabuk geçiyor ki, dünün çocukları bugün kocaman birer adam olmuşlar. Sizin çocukken ona yaptığınız iyilikleri veya sert davranışlarınızı belki siz unutursunuz ama onlar asla unutmazlar. Tertemiz kalpleri, çıkarsız, art niyetsizdir… Verdiğiniz bir balonla, bir çikolata ile veya bir simitle mutlu olurlar.

En mühimi de onlara vereceğiniz güzel telkinleriniz…

Belki söylediğiniz bir küçük söz, onun gönül toprağında bir tohum olur. O sebeple gönül toprağına ektiğimiz tohumlara dikkat etmeli; o tohum geniş gölgeli bir çınar mı olsun, meyveli bir ağaç mı olsun, yoksa etrafa zarar veren dikenli bir çalı mı?

Ne mutlu karşılaştığı her gönül toprağına bereketli tohumlar mesâbesinde güzel telkinler, yeşertici ümitler ekebilenlere…