HASRETLE BEKLİYORUZ

Yazar: Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi

Yüzakı: Bir Gönül Derneği çatısı altında sürdürdüğümüz, Yüzakı eğitim faaliyetlerinin güzîde bir meyvesi olarak, Kur’ân bahçesinde yetişen yüzlerce hâfızımızla, defalarca Hâfızlık Cemiyetleri tertip etmek nasip olmuştu.

Bu güzel merasimlerde, bembeyaz sarıklarıyla salevatlar eşliğinde hâfızlarımızın, istikbâlimize nur ve ümit saçan kandiller gibi yürüyüşleri, gönüllere safâ ve ruhlara şifâ bahşediyordu.

Bu müstesnâ ve duygulandırıcı manzaralar, orada dinlenen Kur’ân ziyafetleri ve mâneviyat dolu hasbihâller ve duâlar;

•Arkadan gelen nesillere güzel örnek oluyor,

•Gıpta ile seyreden anne-babaları evlâtlarını böyle bir eğitime yönlendirme husûsunda şevklendiriyor,

•Bütün ümmete şifâ ve rahmet meltemleri estiriyordu.

İki senedir bütün dünyayı tesiri altına alan Korona hastalığı sebebiyle maalesef 2020 ve 2021 yıllarında icâzet merasimlerimizi gerçekleştiremedik.

Ancak;

Allâh’a hamd ü senâ ederek ifade edelim ki;

Hâfızlarımız yetişmeye devam ediyor. Hâl-i hazırda merasimini hasretle bekleyen hâfızlarımızın sayısı 150’yi aştı. Her geçen gün yenileri ekleniyor.

•İçlerinde sabah namazında Fâtiha-i şerîfeye başlayıp, akşamında Nâs ile hatasız olarak hatm-i şerîfini tamamlayan gayretli gençlerimiz de var.

•İhtisas eğitimini sürdüren ve tamamlayan hâfızlarımız da var.

•Kıraat-i aşere eğitiminde Mushaf’ın üçte ikisini tamamlayan bir grubumuz da var.

•Sivil toplum kuruluşu olarak, iâşe ve ibâtesine destek olduğumuz, Musa Efendi Hâfızlık Proje İmam Hatip Lisesi de 2022’de ilk mezunlarını verecek. Bu mezunlar da, lise müfredâtı yanında hâfızlık ve Arapça destek programını tamamlıyorlar. Geleceğin donanımlı irşad kadroları olarak yetişiyorlar.

Bu mutlu haberleri sizlere vermekle beraber;

Maalesef;

Merasimimizi 2022 baharına erteliyoruz. Ümmetçe duâmız odur ki, inşâallah salgın hastalık tehlikesi bertaraf olsun yahut iyice azalsın da, o rûhâniyet ve feyiz dolu Kur’ân ziyafetine, o mâneviyat dolu, şevk dolu merasimlerimize yeniden kavuşalım.

➢Hasretimizi bir nebze dindirmek için;

➢En azından dergimizin sahifeleri vasıtasıyla, gönüllere ulaşabilmek ve Kur’ân eğitiminin ehemmiyetini yeniden hatırlatmak için;

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Üstâdımız’dan hâfızlarımıza, ailelerine ve bütün okuyucularımıza hitâb eden özlü bir mesaj, veciz bir gönül sohbeti istirhâm ettik.

Takdim ederiz efendim:

ÂHİRET MES’ÛLİYETİMİZ

Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Ey îmân edenler! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyunuz!..” (et-Tahrîm, 6)

Demek ki;

Her anne-baba evlâdına İslâmî bir terbiye vermekle mes’ûldür.

Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz hadîs-i şerifte buyurur:

“Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden mes’ûlsünüz…

•Erkek (yani baba), ailesinin çobanıdır ve sürüsünden mes’ûldür.

•Kadın (yani anne), evinin çobanıdır ve sürüsünden mes’ûldür…” (Buhârî, Vesâyâ, 9)

Diğer bir hadîs-i şerif de şöyledir:

“Çocuklarınıza ikramda bulunun ve onları güzelce terbiye edin!” (İbn-i Mâce, Edeb, 3)

Herkes evlâtlarına mîras bırakmak ister.

Evlâtlara bırakılacak hakikî mîras, ebediyet zenginliğidir.

Yavrularımıza fânî varlık ve lezzetleri değil; eskimeyen, solmayan ve tükenmeyen bir saâdeti mîras bırakmamız gerekir.

O mânevî mîras da, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in bize emânet olarak bıraktığı Kur’ân-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye’dir.

Yani;

En güzel, en faydalı mîras, evlâtlara İslâm karakter ve şahsiyetini mîras bırakabilmektir.

Bu mukaddes mîrâsın evlâtlarımıza intikalinde gösterilecek îtinâ büyük bir sadaka-yı câriyedir.

Bunun ihmâli ise, her anne-baba için büyük bir âhiret felâketidir.

Çünkü;

Bu ihmâlin neticesi; Yâsîn-i şerifte buyurulduğu gibi; sonsuz azaptır, dünyadaki ayrılıklara benzemeyen fecî bir ayrılıktır.

ZAMANIMIZDAKİ HELÂK FIRTINALARI

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki;

Âd, Semûd, Medyen ve Lût kavmi gibi geçmiş milletleri helâke götüren eşcinsellik ve benzeri bütün günah ve isyanlar, bugün yeniden daha şiddetli bir şekilde zuhûr etmektedir.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in duâsı vesilesiyle toplu bir helâk olmuyor. Lâkin, mevziî olarak dünyevî helâkler meydana geliyor ve nicelerinin âhireti kararıyor.

Bu günahların celbedeceği kahr-ı ilâhîden kendimizi ve evlâtlarımızı muhafaza etmemiz elzemdir.

İnsanımıza İslâmî eğitim verilemediği için, dînimizin mükemmel esasları, rûha ferahlık getiren güzel ahlâkı, gönle huzur veren zarâfet ve nezâketi güzelce tâlim edilmediği için, yaşanıp yaşatılamadığı için;

Maalesef memleketimizde kendi dîninin güzelliklerinden habersiz bazı insanlarımız Uzak Doğu dinlerinin çöplüğünden; yoga, meditasyon, terapi ve benzeri bâtıl uygulamalarda, beyhude bir şekilde çare aramaktadır.

Akāidi bozan, ruh sağlığını ve gönül huzurunu tahrip eden bu ifsâd edici sözde tedavilerden de evlâtlarımızı muhafaza etmemiz için, onlara güzel dînimizin huzurunu yaşatarak öğretmemiz lâzımdır.

Bu sebeple;

En merhametli anne-baba, evlâdının istikbâlini düşünen anne-babadır.

En büyük istikbal de sonsuz hayattır, ebedî saâdettir.

Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Ey îmân edenler! Allah’tan korkun ve herkes yarına ne hazırladığına baksın!..” (el-Haşr, 18)

Cenâb-ı Hak bu âyet-i kerîmede âhiretten «yarın» diye bahsediyor.

Çünkü o «yarın»a varıldığında, insana bütün geçmişi; «اِلَّا عَشِيَّةً اَوْ ضُحٰيهَا / … bir akşamın loş karanlığı veyahut da sabahın bir kuşluk vakti…» kadar gelecektir. (en-Nâziât, 46)

Dolayısıyla;

Bu kısacık cihan sermâyesini en güzel şekilde değerlendirip, ebedî hayatı kazanmamız zarûrîdir. Evlâtlarını da bu idrâk ile, Kur’ân eğitimi vermek üzere Kur’ân kurslarına, hâfızlık proje imam hatiplerine gönderen anne-babalar, ömürlük teşekküre lâyıktır.

EFENDİMİZ’İN; EN BÜYÜK SEVİNCİ, EN BÜYÜK ÜZÜNTÜSÜ

Evlâtları ve nesilleri Kur’ân ile yetiştirmek; Cenâb-ı Hakk’ı râzı eder, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i hoşnut ve mesrûr eder.

Bu vazifenin ihmâli ise, Cenâb-ı Hakk’ın gazabına ve Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hüzünlenmesine sebebiyet verir.

Mâlûmdur:

-sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, 7 evlâdının altısını, kendi sağlığında kaybetti. Elleriyle defnetti.

Fakat en çok üzüldüğü hâdise, kendi evlâtlarının vefâtı olmadı.

Bi’r-i Maûne hâdisesinde, Ashâb-ı Suffe’de yetişen 70 hâfıza pusu kuruldu. 69’u şehîd oldu.

Bu hâin saldırı karşısında, Rasûlullah Efendimiz’in gözlerinden dolu dolu yaş aktı ve bir ay, lâ-yenkatî (kesintisiz) bu pusuyu kuran bedbahtlara bedduâ etti. (Bkz. Buhârî, Cihâd, 9, 19, Meğâzî, 28; Müslim, Mesâcid, 297)

Fahr-i Kâinât Efendimiz, şahsına yapılan zulüm ve hakaretlere karşı bedduâ etmezdi. Tâif’te taşlandı, bedduâ etmedi. Uhud’da dişi kırıldı, bedduâ etmedi.

Fakat Kur’ân talebelerine yapılan zulmün karşısında, gönlü dilhûn oldu, bedduâ etti.

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ اَحَبَّ

“Kişi sevdiği ile beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96) hadîsini şöyle de idrâk etmek çok güzel ve isâbetli olacaktır:

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in üzerinde durduğu en kıymetli zümre, O’nun rahle-i tedrîsinde yetişen ashâb-ı suffesi idi. Yani seçkin Kur’ân talebeleri idi.

Bugün de aynı hissiyat içinde, Peygamberî bir ahlâk ve şuur ile Kur’ân talebelerine gösterilecek ihtimam, alâka, hizmet ve gayretler de Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile aynı muhabbeti paylaşmanın güzel bir hâlidir ve ashâb-ı suffe olabilme iştiyak ve gayretinde bulunanlar için güzel bir nasîb ve hissedir.

Ecdâdımız bu nasib ve hisseye mazhar olabilmek için eğitim külliyeleri içinde «dâru’l-huffâz»lar kurmuşlardır. Orada müstesnâ ehl-i Kur’ân ve hamele-i Kur’ân şahsiyetler yetişmiş ve cümlesi bütün imparatorluğa şifâ ve rahmet vesilesi olmuştur.

Çünkü;

Rasûlullah Efendimiz’in en büyük sevinci de, nesillerin yetişmesiydi.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in dâr-ı bekāya irtihâl ettikleri günün sabah namazıydı.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- oda kapısının perdesini kaldırdı ve o esnada Hazret-i Ebûbekir’in imamlığında namaz kılan sevgili ashâbını son defa seyretti.

Onları (yani yetiştirdiği o müstesnâ nesli, ardında bıraktığı o güzîde insan mîrâsını) yan yana saf tutmuş, cemaatle namaz hâlinde gördü.

Bundan son derece memnun kaldı ve sürûr içinde tebessüm buyurdu. (Buhârî, Meğâzî, 83)

Bu hâdiseyi anlatan Hazret-i Âişe Vâlidemiz diyor ki:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ashâbının namaz kılışını tebessüm ederek seyrediyordu. (Arkasında güzel bir nesil bırakmanın huzuru ve sürûru içindeydi.) Allah Rasûlü’nü hiçbir vakit böylesine sevinçli bir hâlde görmemiştim.” (İbn-i Hişâm, IV, 331)

Bugün internet, televizyon, modalar ve reklâmlar da evlâtlarımıza pusu kuruyor. Son günlerde yaşanan sellerde sürüklenen ve yangınlarda yanan insanlara nasıl derin bir üzüntü duyuyor ve onların imdâdına koşmak istiyorsak, mânevî sellerde ve mânevî yangınlarda helâk olan nesillerin ızdırâbını da yüreklerimizde hissetmeliyiz. Bunun için elimizden gelen gayreti ve fedâkârlığı sergilemeliyiz. Elbette ilk olarak evlâtlarımızdan başlamalıyız.

Bizler de, Rasûlullah Efendimiz’i sevindirmek, memnun ve hoşnut etmek istiyorsak, evlâtlarımızı İslâm şahsiyetiyle yetiştirmek için, Kur’ân eğitimine gönderelim.

Bu vazifemizi ihmâl etmemizin, Rasûlullah Efendimiz’i mahzun ve mükedder eyleyeceğini unutmayalım.

Ne mutlu, evlâtlarını hâfız eyleyen anne-babalara!..

Ne mutlu Kur’ân’ın elfâzını hâmil, ahkâmıyla âmil, ahlâkıyla da kâmil olabilen, bu yolda ilk adımı atan hâfızlarımıza!..

Rabbim sayılarını artırsın. İnşâallah tez zamanda, memleketimizin şifâyâb olmasıyla, güzel ve feyizli bir merasimde buluşmamızı nasîb eylesin.

Cenâb-ı Hak; bu hâfızlarımıza, Kur’ân’ın hurûfunu öğrenme ve ezberleme nimetini bahşettiği gibi, hudûdunu (ahkâmını) ve hulukunu (ahlâkını) da öğrenme, yaşama ve yaşatma gayretini lutfeylesin.

Âmîn!..