TEVEKKÜLÜN YÜCELİĞİ

Dr. Halis Ç. DEMİRCAN cetindemircan2@hotmail.com.tr

Sene 1596, yeniçeriden Muhzir Ağa, Eğri Savaşı’na çağırılır. Fakat gel gör ki karısı Rahime Kadın hamile.

Koca asker, karısını nereye, kime bırakacağını bilemez; «Ferman padişahın!» deyip yola koyulmadan önce iki rekât sefer namazı kılar ve Allâh’a yalvarır:

“–İlâhî! Hâlim Sana malûmdur. Kalbime öyle gelir ki ben seferden dönmeden şu hatuncuk doğuracaktır. Artık çocuğum Sana emânet!” deyip yola çıkar.

Ancak kadıncağız birkaç ay sonra kocasının yokluğunda çocuğunu doğuramadan hastalanıp vefat eder ve mahalleli tarafından getirilip mezarlığın bir yerine defnedilir.

Gel gör ki kadıncağızın karnındaki çocuk yaşamaktadır. Yavrucak anasının mezara verilişinden birkaç gün sonra dünyaya gelir. Annesinin vücuduna tırmanır, göğsüne yetişir ve meme emmeye başlar.

Evet; yavrucak bu ölü memesinde süt bulur, karnını doyurur, nerede, nasıl yaşadığının farkına bile varmadan uyur.

Kadıncağızın vefatından bir hafta kadar sonra, kadının kocası Eğri Savaşı’ndan döner, ilk işi evine koşmak olur. Fakat evde ne karısı ne de yavrusu vardır. Deli gibi dört bir yana saldırır. Mahalleli, ona karısının öldüğünü söyler ve onu karısının gömüldüğü mezarlığa götürürler.

O pos bıyıklı dağ gibi yiğit, hanımının mezarını görünce henüz bir haftalık taze toprağa sarılıp hüngür hüngür ağlamaya başlar. Kabarık toprağa kulağını dayadığında, kabirden incecik bir çocuk sesi geldiğini duyar.

Yeniçeri;

“–Bre kazma kürek verin! Evlâdım aşağıda sağdır!” diye haykırarak fırlar.

Erkekler şaşkın hâlde mezarcının kazmasını küreğini kaparlar. Hemen toprağı açarlar. Gördükleri manzara karşısında gözleri âdeta yuvalarından dışarı fırlar. Çünkü açılan çukurda küçücük bir insan yavrusunun anasının sağ memesini emmekte olduğunu görürler. Ölü kadının vücudu canlılığını kaybetmesine rağmen sağ memesi taptaze, sapasağlam kalmıştır.

Evliya Çelebi’nin «Seyahat­nâme»sinde anlatılan bu menkıbede; hem kaderin varlığı hem de tevekkülün yüceliği ne kadar güzel kendini gösterir.

Rahime Hatun kaderine karşı koyamaz ama Cenâb-ı Hak; masum yavrunun yaşamasını murâd eder ve tevekkül ehli yeniçerinin ihlâslı duâlarını geri çevirmeyerek bir mûcizesini daha gösterir.

Allah Teâlâ; dünya hayatında böyle imtihanlar karşısında sabır ve tevekkül gösteren mü’minleri Kur’ân-ı Kerim’de şöyle müjdeler:

“Andolsun; Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele!” (el-Bakara, 155)

Görüldüğü üzere tevekkül, dünyada ve âhirette büyük bir kazanç.

Her türlü tehlikeden kullarını selâmete çıkaran Rabbimiz; tevekkülle ilgili sırları Kur’ân-ı Kerim ile mü’minlere vererek, onlar için dünya hayatındaki imtihanı kolaylaştırıyor.

Ölü anasının koynundan alınıp yetiştirilen Meyyitzâde; delikanlı çağına geldikten sonra ulemâ sınıfına sokulmuş, önemli bir devlet adamı olmuş. Sultan I. Ahmed Han devrinde ölünce de yine anasının kabrine defnedilmiş, ama «ölü oğlu» mânâsına gelen «Meyyitzâde» adı, halk arasında dilden dile dolaşır olmuş.

Bu menkıbede adı geçen Loğusa Hatun türbesi ise; İstanbul ili Beyoğlu ilçesi, Şişhane’den Unkapanı Köprüsü’ne giden yolun üzerinde bulunmakta, çocuğu olmayan kadınlar tarafından sıkça ziyaret edilmektedir.

Sağlıcakla kalın.