DÜNYAYA KARŞI ZÂHİD OL!

Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

BİR HADİS:

عَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ السَّاعِدِيِّ قَالَ : أَتيَ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رَجُلٌ فَقَالَ :

يَا رَسُولَ اللّٰهِ دُلَّن۪ى عَلَى عَمَلٍ إِذَا أنَا عَمِلْتُهُ أَحَبَّنِي اللّٰهُ ، وَأَحَبَّنِي النَّاسُ ، فَقَالَ :

« اِزْهَدْ فِي الدُّنْيَا يُحِبَّكَ اللّٰهُ ، وَازْهَدْ ف۪يمَا أَيْدِي النَّاسِ يُحِبُّوكَ »

Sehl bin Sa‘d es-Sâidî’nin naklettiğine göre Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e bir adam gelmiş ve şöyle demişti:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Bana öyle bir amel göster ki, onu işlediğim zaman beni hem Allah sevsin hem de insanlar!”

Bunun üzerine Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurdular:

“–Dünyaya karşı zâhid ol ki Allah seni sevsin. İnsanların elinde bulunanlara karşı zâhid ol ki insanlar seni sevsin!” (İbn-i Mâce, Zühd, 1)

BİR MESAJ: “Şu fânî dünyada zâhid yaşa, zâhid öl!”

Dervişlik dedikleri
Hırka ile tâç değil
Gönlün derviş eyleyen
Hırkaya muhtâç değil  (Yûnus Emre -rahmetullâhi aleyh-)

Zühd kelimesi lügatte; «bir şeye rağbet etmemek, ona karşı soğuk ve ilgisiz davranmak, ondan yüz çevirmek, azla yetinmek» gibi mânâlara gelmektedir. Istılahta ise; dünyaya rağbet etmemek, ona gönül bağlamamak, ona karşı ilgisiz ve soğuk davranmak, dünya malına, makam ve mevkiine, şan ve şöhretine ehemmiyet vermemek; azla yetinip dünyanın geçici olduğunun şuurunda olarak âhiret için hayırlı işlere yönelmektir.

Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; dünyaya ehemmiyet vermemiş, ömrünün sonuna kadar zühd ve takvâ üzere bir hayat sürmüştür. Zâhidâne bir hayat yaşadığı gibi zâhid olmanın tarifini de yapmış, bir hadîsinde şöyle buyurmuştur:

“Zâhid olmak (dünyaya rağbet etmemek), kişinin helâl olan şeyleri kendisine haram kılması veya malını dağıtıp tüketmesi demek değildir.

Bilâkis zâhid olmak; elinde olan şeylere, Allah katında olanlardan daha fazla güvenmemek demektir.” (Tirmizî, Zühd, 29)

Bu hadîs-i şerîfe göre zühd; yeme-içme, evlenme, uyuma, mal sahibi olma gibi helâl ve mubah olan şeyleri kendine haram kılmak değildir. Zühd; Allah Teâlâ’nın katında olana, kendi elindekinden daha fazla güvenmektir. Bu da tabiatıyla sağlam bir îman, tevekkül ve teslîmiyet ile mümkündür.

Dahhâk bin Müzâhim’den nakledilen bir rivâyette ashâb-ı kiramdan biri Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e geldi ve şöyle dedi:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! İnsanların en zâhidi kimdir?”

Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu:

“–Kabri ve çürüyüp toprak olmayı unutmayan, dünyanın en değerli süsünü terk eden, bâkî olanı fânî olana tercih eden, yarını kendisine ait saymayan ve kendi nefsini ölmüş kabul eden kişi.” (İbn-i Ebî Şeybe, XIII/223)

Bu mânâda zühd; ölümü düşünmektir, tefekkür-i mevttir, ölmeden önce ölmektir.

Zühd, kendini hîç görmektir.

Zühd, her şeyden önce dînin yasakladığı şeyleri terk etmektir. Zühd, takvâ üzere yaşayıp şüpheli şeylerden kaçınmaktır.

Zühd, mubah olan şeylerin azıyla yetinmektir. Az yemek, az konuşmak, az uyumaktır.

Süfyân-ı Sevrî Hazretleri’nin dediği gibi;

“Dünyaya karşı zâhid olmak; kanaat etmek, azla yetinmektir. Kuru ekmek yemek ve aba giymek zühd değildir.”

Zühdün en yüksek derecesi; Allâh’ın dışındaki her şeyi kalpten çıkarmak, kalbi daima Hak ile birlikte tutmaktır. Bir başka deyişle zühd, mâsivâyı terk etmektir.

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretleri şöyle der:

“Dünya nedir? Ne kumaş ne kadın ne de paradır. Dünya, insanı Allah’tan alıkoyan şeydir.”

Onun için zühd; dünyaya kapılmamak, ona gönül bağlamamaktır. Zira âhiret mutluluğuna nâil olabilmek için, dünyaya ve dünya nimetlerine kapılmamak lüzum etmektedir.

Ama insan bu noktada aldanmakta, sonsuz âhiret hayatını bırakıp fânî dünya hayatına dalıp gitmektedir. Rabbimiz, insanın bu zâfiyetini şöyle dile getirmektedir:

“Siz, dünya hayatını tercih ediyorsunuz ama âhiret hayatı daha hayırlı ve daha kalıcıdır.” (el-A‘lâ, 87/16-17)

“Siz; geçici dünya malını istiyorsunuz, hâlbuki Allah, (sizin için) âhireti istiyor.” (el-Enfâl, 8/67)

Şu bir hakikat ki dünya hayatı fânîdir, bâkî olan âhiret yurdudur. (Yûnus, 10/24) Dünya hayatı, bir oyun ve eğlenceden ibarettir. (el-Hadîd, 57/20) Dünya hayatı, geçicidir; âhiret hayatı ise ebedî ve sonsuzdur. (el-Mü’min, 40/39)

Bu bakımdan zühd; dünya hayatının geçici olduğunu idrâk etmek, onu hakîr ve değersiz görmektir.

Zühd; dünyanın bir imtihan yeri olduğunu unutmamaktır, dünyayı âhirete tercih etmemektir. Zühd, dünya ve nimetlerine lüzumundan fazla kıymet vermemektir.

Zira dünyanın Allah katında hiçbir değeri yoktur.

“Eğer dünya; Allah katında sivrisineğin kanadı kadar bir değere sahip olsaydı, Allah hiçbir kâfire dünyadan bir yudum su bile içirmezdi.” (Tirmizî, Zühd, 13)

“Âhiretin yanında dünyanın durumu sadece, sizden birinin denize gidip parmağını içine daldırıp çıkarması gibidir.” (Müslim, Cennet, 55)

Zühd; kibir ve gururdan uzak sade bir hayat yaşamak, lüks ve israfa girmemektir. Nitekim bir seferinde ashâb-ı kiram, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yanlarında olduğu hâlde, kendi aralarında dünyadan bahsediyorlardı. Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“Siz işitmiyor musunuz? Siz işitmiyor musunuz? Sâde yaşamak îmandandır; sâde yaşamak îmandandır.” (Ebû Dâvûd, Tereccül, 2)

Zühd, âhiret kaygısını yüreğinde taşımaktır. Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-’ten rivâyet edildiğine göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Kimin kaygısı âhiret olursa; Allah onun zenginliğini kalbine yerleştirir, iki yakasını bir araya getirir ve dünya boyun eğmiş bir hâlde ona gelir.

Kimin kaygısı da dünya olursa; Allah onun fakirliğini iki gözü arasına koyar ve onun iki yakasını bir araya getirmez; kendisine de ancak onun için takdir edilen dünyalık ne ise o gelir.” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 30)

Zühd; daima takvâ üzere yaşayıp, tevekkül, teslîmiyet, sabır ve şükür gibi iyi hasletlerle donanmaktır.

Zühd, maddenin kölesi olmamak, her dâim Allâh’a kullukta sebât etmektir. Zühd, dünya ve dünyalık şeylere karşı hırs ve ihtirası terk etmektir.

Zühd; kanaatkâr olmak, dünya malına karşı tamahkâr olmamaktır, gönül tokluğu ile mala yaklaşmaktır.

Hakîm bin Hizâm -radıyallâhu anh- anlatıyor:

“Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den (Huneyn ganîmetlerinden) istedim, bana ondan verdi. Sonra yine istedim, yine bana verdi. Sonra tekrar istedim bu defa da verdi. Sonra şöyle buyurdu:

«Ey Hakîm! Bu dünya malı göz alıcı ve tatlıdır.

Kim bu mala tamah etmeden gönül zenginliği ile sahip olursa, kendisi için malı bereketlenir.

Ama kim de hırs ve tamah dolu bir kalple bu malı isterse; tıpkı yiyip de doymayan kimse gibi, onun için malın bereketi kaçar. Veren el, alan elden üstündür.»” (Buhârî, Zekât, 50)

Zühd; şu fânî dünyada bir yabancı, bir garip kimse gibi yahut yolcu gibi olmaktır. (Buhârî, Rikāk, 3) Zira;

“Dünya mü’minin zindanı, kâfirin cennetidir.” (Müslim, Zühd ve Rekāik, 1)

Zühd; dünyayı gönle koymamak, dünya nimetleriyle yetinip onunla mutlu olacağını ummamaktır. Aksi takdirde -Allah korusun- hüsrana uğrayanlardan oluruz. Nitekim tâbiûndan Hasan-ı Basrî Hazretleri şöyle demektedir:

“Bir kimse dünyayı sever ve onunla mutlu olursa, âhiret sevgisi kalbinden çıkar.”

Bu bakımdan zühd; son nefes kaygısını, âhiret kaygısını yüreğinde taşımaktır. Bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmaktadır:

“Her kimin kaygısı âhiret olursa; Allah onun zenginliğini kalbine koyar, işlerini dağınık olmaktan kurtarır ve dünya ona boyun eğerek gelir.

Her kimin kaygısı da dünya olursa; Allah, onun fakirliğini gözlerinin önüne koyar, iki yakasını bir araya getirmez. Dünyadan da kendisine ancak mukadder olan gelir.” (İbn-i Mâce, Zühd, 2)

Bütün bunların yanında zühd, zenginliği ve serveti reddetmek değildir. Veya dünyadan tamamıyla el etek çekerek kendine helâl ve mubah olan şeyleri, tamamıyla terk etmek değildir. Burada zühd açısından mühim olan husus; dünyaya gereğinden fazla önem vermemek, onu gönle sokmamaktır. «El kârda gönül Yâr’da» prensibi ile hareket etmektir.

Bu bakımdan mü’min; dünya hayatının geçici olduğunu idrâk ederek zühd içerisinde bir hayat sürmeye çalışmalı, âhiret yurduna karşılık dünyayı tercih etmemelidir. Hem dünyada hem de âhirette mutlu ve huzurlu olmanın yolu budur.

Velhâsıl serlevhâ hadîsimizde de işaret edildiği gibi zühd, hem Allah Teâlâ’nın hem de insanların seveceği bir haslettir.

Ne mutlu zühd hayatı yaşayabilenlere…

Rabbimiz el kârda gönül Yâr’da bir hayat sürmeyi cümlemize nasip ve müyesser eylesin!

Rabbimiz cümlemizi fânî olanın değil bâkî olanın peşinden gidenlerden eylesin!

Âmîn…