ARUZ KUSURLARI
Prof. Dr. Harun ÖĞMÜŞ harunogmus@gmail.com
Aruzda vasl, zihaf ve imâle gibi uygulamalar kusur olarak görülür. Vasl (ulama), sonu sessiz harfle biten bir hecenin kendisinden sonra gelen ve sesli harfle başlayan heceye eklenerek telâffuz edilmesidir.
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
mısraında; «yurdumun üstünde» kelimeleriyle «son ocak» kelimeleri arasında olduğu gibi. Söz konusu kelimelerin son hecelerindeki sessiz harfler bir sonraki kelimenin ilk harfine ulanarak «yurdumu-nüstünde» ve «so-nocak» şeklinde okunur. Ulama, esasında Türkçede bulunan bir özellik olduğu için bir kusur değildir. Bilâkis kapalı olması gereken bir hecenin, sonrasına ulanarak okunacak şekilde kullanılması kusur addedilmelidir. Meselâ;
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik.
mısraındaki ilk hecenin, vezin gereği kapalı olması gerekir. Türkçede bulunan ulama özelliği gereği bu hece; «bi-natlı» şeklinde okunursa, söz konusu hece açılır ve kusur oluşur. Ancak bu ve benzeri mısralarda genellikle vurgu gereği ulama yapılmadığından ilk hece açılmaz ve dolayısıyla kusur oluşmaz. Bu itibarla vurgusuz okunacak yerlerde; kapalı olması gereken hecenin sonraki heceye ulanarak okunacağı kullanımlardan, yani böyle hecelerden sonra açık heceyle başlayan kelimeler getirmekten kaçınmak gerekir. Bunun dışında şu hususlar da vasl ile ilgili kusurlu kullanımlardan sayılmalıdır:
1. Virgül, ünlem vb. ile sesin bir müddet kesileceği yerlerde vasl yapmak. Meselâ;
Mâşuk güler, âşık güler, ahbâb gülerdi. (H. Öğmüş)
mısraındaki «güler» kelimelerinin son heceleri, vezin gereği kendilerinden sonra gelen kelimelere ulanarak; «güle-râşık güle-rahbâb» şeklinde okunması gerekir. Hâlbuki her ikisinden sonra virgül olduğu için sesin bir süre kesilmesi gerekmektedir. Ancak sesin bir süre kesilmesiyle birlikte ise, söz konusu hecelerin sonrasına ulanması da kesintiye uğramakta ve dolayısıyla vasl gerçekleşmemektedir. Yani böyle bir durumda ya mânânın rahat anlaşılmasından ferâgatte bulunarak sesi bir süre kesmekten vazgeçmek veya vezin sayesinde elde edilen ses düzeni ve âhengini fedâ etmek gerekmektedir. Her ikisi de kusurdur. Gerçi hem sesi bir süre kesmek sûretiyle virgüle işaret eden hem de «güler» kelimelerinin sonundaki «r» sesini hafif yutmak sûretiyle bir sonraki heceye geçmek, böylece vaslı da kurtarmak mümkündür. Ancak bunu yapabilecek kişiler vezne vâkıf olan ve şiirleri vezne uygun okuma konusunda mümârese sahibi olan kişilerdir. Hâlbuki biz, aruzu bilmediği hâlde kelimeleri Türkçe telâffuza uygun şekilde inşâd eden (yeni tabirle yorumlayan) bir kişinin mevzun şiiri diğerlerinden ayırt edip üstün tutmasını söz konusu ediyor ve bunu yakalamaya çalışıyoruz. Bu itibarla ancak aruz bilen kişilerin okuma esnasında örtebileceği bu yerlerin -büyük olmasa da- kusurlu olduğunu addediyoruz.
2. İki sessiz harfle biten «dert, dost» gibi hecelerle yine «yâr, ağyâr» gibi sessiz harfle biten uzun heceler, aruzda bir buçuk hece değerindedir. Bir buçuk hece demek bir kapalı/uzun ve bir kısa açıktan oluşan iki hecedir. Nitekim örnek verilen hecelerin sonuna bir ek getirilip «derdi, dostu, yâre, ağyâre» denildiğinde durumun böyle olduğu ortaya çıkar. Bu, -daha önce söylediğimiz üzere- aruzun hece sayısına değil de ses değerine dayalı bir âhenk sistemi olduğunun bir diğer ispatıdır. Şu hâlde söz konusu kelimeler «derd, yâr» şeklinde yalın hâlde kullanılacaksa iki yol takip edilmelidir:
•Bunlardan biri;
Derd çok, hem-derd yok, düşman kavî, tâli‘ zebun. (Fuzûlî)
mısraında olduğu gibi bir buçuk hece değerinde kullanılarak «imâle-i memdûde» adı verilen uygulamaya başvurulmasıdır.
•İkinci yol ise bunların sonrasında mutlaka sesli harfle başlayan bir kelime getirilerek vasl yapılmasıdır. Aksi hâlde;
Şâyet efgānımı bir dinleyecek fert varsa…
mısraındaki «fert» kelimesinde olduğu gibi bir sıkışma hissedilir. Hâlbuki aynı mısra;
Şâyet efgānımı bir dinleyecek fert olsa… (H. Öğmüş)
şekline getirildiğinde söz konusu kelime «fer-tolsa» şeklinde sonrasına ulanarak okunacağı için bir rahatlama olacaktır.
Önümüzdeki sayıda zihaf ve imâle ile devam edeceğiz.