ÖLÜMSÜZ GERÇEKLER

ŞAİR : SEYRÎ (M. Ali EŞMELİ)

Bu imtihan yurdunun hâli nasıl bir doku?
Ölümsüz gerçekleri, ölmeden önce oku!

Omzunda iki defter, ya takvâ hazînesi,
Nefis arsız, bu yüzden, ya da fücur karnesi.

Her yalan söner, kabre girerken yakar günah,
Ey kul, şimdi tevbe et, yarın kâr etmez eyvah!

Ya ahsen-i takvimsin, ya esfel-i sâfilîn,
Ârifin ecri sonsuz, sonu hüsran gâfilin.

Düzelmez şeytan gibi yiyenler gururdan ok,
Kibrini yıkamayan hiçbir gönle cennet yok!

Cimrinin, yerde gökte simsiyahtır kitâbı,
İsraftan kurtulmayan, doğrultamaz hesâbı!

Ahlâkı çirkin kulun güzel rengi girdaptır,
Mel’unların cezâsı, cehennemde azaptır!

Göklerde affedilmez yerde fesat ve fitne,
Münâfığa der ki Hak: «-Sen ateşin dibine!»

Gıybet eden yemiştir ölü eti, yani leş,
Kim leşten tiksinmezse, tiksinir ondan güneş!

Zevk değil, felâkettir, nefsin kirli arzusu,
Odur gönlü çelip de rûhu deviren pusu.

Vitrinde en iyidir, mutfakta en kötüdür,
Hırs adlı kara duygu, insanı eyler kömür!

Doğruluk reklâmıyla, kim atar eğri nâra?
Kayar Sırat üstünden, düşer ebedî nâra!

Kalbi İbrahim olmaz, kimin Nemrut’sa başı,
Musa olur mu, ey can, Firavun’un yoldaşı?

Can vermeden kulak ver; şu harâbe ne söyler?
Ömrü bir keyif sandı, helâk oldu kavimler!

Servetiyle kuduran nankör Kārun ne hâlde?
Onu, yere batırdı, parayla pula secde!

Yahu, tâc edilir mi, iblislerin paspası?
Ne olur Kâbe’mize Ebrehe’nin faydası?

Mikrobu şifâ sandı, insanlık oldu hasta,
Hakkı ihyâ mı eder bâtıla hayran usta?

O her Ebû Leheb’in, her Ebû Cehl’in dostu,
Muhammedî olur mu, giyse müslüman postu?

Hilâlimden ne anlar, haçlı, zındık felsefe?
İnci olmaz köstebek, güneş gibi sedefe!

Adâlete zıt mantık, Yezitler, Hülâgûlar,
Şerri güldüren hayra, dünya hâlâ kan ağlar!

Hürriyet mi, her şeyi yakıp yıkıp fahretmek,
Demokrasi mi, hattâ beşikleri kahretmek?

Hınzıra bak; markada insanın en seçkini,
Çakala bak; sahnede bir barış güvercini!

Filme bak; en vahşîler, aldı şefkat ödülü,
Canavar gösterdiler, cılız, yavru bülbülü!

Zâlim îlân ettiler mazlumların adını,
Kökünden kopardılar kuşların kanadını.

Timsahlar mı hep masum, serçeler mi hep suçlu?
Ben insanım demesin, ağzı akrep sorguçlu!

Kendini ey merhamet, sen bunlara okutma,
Ey harâbe memleket, yine sabret, unutma!

Allı pullu olsa da, lânet huylar, ne kadar,
Onlara aldanmayan, sonsuz bir karşılık var!

Bir kulak var, kimsenin duymadığı her sese,
Tartısı hiç bozulmaz göklerin, şaşmaz hisse!

Helâl mührü altında haramlar olmaz câiz,
Allah’la savaşmaktır, ey çene, yenmez fâiz!

Hangi niyet kurtarır abdestsiz bir namazı?
Bırak şu bahâneyi, vebalden kirli sazı!

Dehlize perde çekmiş, fink atıyor mel’anet,
Dıştan hiç sezilmeyen yüze, ey dost, dikkat et!

Göz, ipekten yumuşak; söz, baldan tatlı hüner;
Öz, lâkin kurttan beter; dedirtir Arş’a: Yeter!

İşte o sinsi hâin, Hakk’a cür’et ve hîle,
Bizzat kahreder Allah, tuş eyler sille sille!

Yol zannetme ey beşer, şeytan zikzaklarını,
Doğru ol, hak zannetme nefsin tuzaklarını!

Yarım değil, tam dinle Allah ve Rasûlü’nü,
Seyrî’nin de ufku bu, cennet eyle gönlünü!

7 Ocak 2017, Sancaktepe / İSTANBUL