TESÂNÜD: DAYANIŞMA

YAZAR : İrfan ÖZTÜRK

Tesânüd, dayanışma ve yardımlaşma mânâsına gelen sırlı bir kelimedir.

Rabbimiz birçok âyet-i kerîmede bizim tek bir anne-babadan çoğalıp geldiğimizi hatırlatır:

“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının.” (en-Nisâ, 1)

Bunun mânâsı; insanlığın ne kadar çoğalıp kalabalıklaşsa da, tek bir aile olduğudur. Bütün insanlık; tek bir anne-babanın evlâtları olarak, kardeştir.

Zamanla o evlâtlar; boylara, kabîlelere, halklara, milletlere ayrışmışsa da durum değişmez. Âyette buyurulur:

“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabîlelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” (el-Hucurât, 13)

Demek ki;

Farklı farklılığın sebebi; bölünmek, kavga etmek, birbirine üstünlük taslamak değildir. Bilâkis; tanışmadır, yarışmadır, alışveriştir, münasebetlerde bulunmaktır ve elbette yardımlaşmak ve bir tesânüd / dayanışma meydana getirmektir.

Cenâb-ı Hak, insanlara dünya hayatında nice nimetler verir. Lâkin herkese eşit vermez. Kimine çok, kimine az… Kimini güçlü kılar, kimini zayıf… Kimi kudretli, kimi muhtaç… Bu bir imtihandır: Bakalım fazla verilenler, paylaşabilecekler mi? Yoksa ilâhî takdirin imtihan için verdiği fazlalığı; israf, kibir, zulüm gibi yanlış yollarda mı tüketecekler?

İşte Rabbimiz’in beyanı:

“O -celle celâlühû-, sizi yeryüzünde halîfeler (oraya hâkim kimseler) yapan, size verdiği nimetler konusunda sizi imtihan etmek için bazınızı bazınıza derece derece üstün kılandır.

Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır. Şüphe yok ki O; çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (el-En‘âm, 165)

Âyet-i kerîmeyi tahlil edelim:

• Allah yeryüzünü insanoğlunun hâkimiyeti altına vermiştir.

• İnsanoğlu yeryüzünde istifade edeceği rızıkların taksimatı, kimine az kimine çok olmak üzere farklı farklı olacaktır.

• Bu bir davranış testidir. İnsanoğlunun nasıl davranışlar sergileyeceği tespit edilecek, âhiret hayatı bu neticelere göre belirlenecektir.

• İmtihanda muvaffak olamayanlara yani bencil, kibirli, cimri, açgözlü ve acımasız ilh. davrananlara azap; merhametli, mütevâzı, cömert, fedâkâr, kanaatkâr ilh. olanlara ise mükâfat verilecektir.

• Sözün özü Âlemlerin Rabbi, terbiye edicisi olan Allah Teâlâ; insanoğluna sonsuz nimetlerinin karşılığı olarak, davranış güzelliği ve tesânüd eksenli bir hayat tarzı istemektedir.

Rabbimiz’in bizden istediği her şey, aslında aynı zamanda bizim için de faydalıdır. Rabbimiz; bize hakkımızda hayırlı, faydalı, şifâlı reçeteler yazmıştır. Nefsimizin körlüğü sebebiyle bunu baştan idrak edemesek de, tefekkür ve tecrübe ettikçe ve bilhassa mânen derinleştikçe bazı hikmetleri sezebiliriz.

Tesânüd, karşılıklı yardımlaşmadır. Zâhirde sadece zengin, fakire; güçlü, kuvvetliye; sağlam, zayıfa yardım ediyormuş gibi görünür. Hâlbuki mânevî ve rûhî bir bakış açısından bakılabilse, fakir de zengine, zayıf da sağlama yardım etmektedir. Çünkü ihtiyaç karşılıklıdır.

İnsan topluma muhtaçtır. Eğer toplum, ızdıraplar içindeyse; fert mutlu olamaz. Ne kadar kaçmaya, uzaklaşmaya çalışsa da sessiz feryatlar vicdanının duvarlarını deler. Bu sebeple; muhtaçlar ne kadar yardıma muhtaç ise, elinde fazla imkânlar bulunan kişi de, o fazlalığın vebâlinden kendisini kurtaracak muhtaçlara muhtaçtır!

Bu mânâda tesânüd; hem iç dünyadaki marazları tedavi eder, hem de toplumdaki adâletsizlik girdabını bertaraf ederek, muhtemel kargaşa, karışıklık ve anarşi durumuna açılabilecek pencereleri kapatır.

Rûhî ve mânevî denge, maddiyatla veya bedenî sıhhat ve kuvvetle temin edilen bir şey değildir. İnsan fizikî ve maddî olduğundan daha fazla, rûhî ve mânevî bir varlıktır. Onun hayır duâya ihtiyacı vardır, sevgiye, saygıya, desteğe, güler yüze ihtiyacı vardır. Onun en çok da huzura ihtiyacı vardır ve elindeki her imkânı o huzuru elde etmek için sarf etmeye hazırdır.

Aşk üzre yaratılmış insan; yine aşk ile yaratılmış her şeye karşı Yaratıcı’nın Vedûd ism-i celîlinin bir yansıması ve yine Mükrîm isminin kuldaki tecellîsi olarak muhabbet ile belki elindeki her şeyi ihtiyaç sahiplerine ikram etmesi ile iç âleminde huzuru inşa edecektir.

Maksat da bu huzuru yakalamak değil midir zaten?

Tesânüd konusunda muhabbet unsurunun önemli olduğunu yüce Allah da Kur’ân-ı Kerim’de şöyle belirtir:

“Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine îmânı yerleştirmiş olan kimseler; kendilerine hicret edip gelenleri severler, onlara verilenler karşısında içlerinde bir kaygı hissetmezler, kendileri zarûret içerisinde bulunsalar bile onları kendilerinden önde tutarlar…” (el-Haşr, 9)

Ensar ve muhâcir arasında inşa edilen kardeşlik bu tesânüde en güzel örnektir. Yukarıdaki âyetin sebeb-i nüzûlü de sayılan şu küçücük örnek bu devâsâ uhuvveti anlamamıza katkı sağlayacaktır:

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e açlıktan zayıf düşmüş birisi gelerek yardım istedi. Fahr-i Kâinât Efendimiz;

“–Bu kardeşinizi kim misafir etmek ister?” diye sordu. Ensar’dan Ebû Talha -radıyallâhu anh-;

“–Ben misafir ederim yâ Rasûlâllah!” diyerek o yoksulu alıp evine götürdü. Eve varınca hanımına;

“–Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in misafirini ağırlayalım! Evde yiyecek bir şey var mı?” diye sordu. Hanımı;

“–Hayır, sadece çocuklarımın yiyeceği kadar bir şey var.” dedi.

Sahâbî;

“–Öyleyse çocukları oyala. Sofraya gelmek isterlerse onları uyut. Misafirimiz içeri girince de lâmbayı bir bahaneyle söndür. Sofrada biz de yiyormuş gibi yapalım.” dedi.

Sofraya oturdular. Misafir karnını doyurdu; onlar ise aç olarak yattılar. Sabahleyin Ebû Talha, Peygamber Efendimiz’in yanına gitti. Allah Rasûlü onu görünce;

“–Bu gece misafirinize yaptıklarınızdan Allah Teâlâ râzı oldu.” buyurdu. (Buhârî, Tefsîr, 59/6; Müslim, Eşribe, 172-173)

Yardımlaşmanın madde boyutunda da yine pek çok fayda bulunmaktadır. Bunların başlıcaları eşitsizlik ve dengesizliğin müspet mânâda azalması ve merkez noktaya doğru hem fakir hem de zenginin yaklaşmasıdır. Yani arada bir uçurumun meydana gelmemesidir.

Yardımlaşmanın mânevî boyutu da ihmal edilmemelidir.

“Komşusu açken, tok yatan bizden değildir.” (Hâkim, II, 15; Heysemî, VIII, 167) hadîs-i şerîfindeki «açlık» kelimesini zamanın, mekânın ve vaziyetin çeşitliliğine göre anlayabilir ve yeniden ifade edebiliriz:

“Komşusu cahilken; kendisi de ona öğretebilecek ilme sahip biri olduğu hâlde, çalışmayan, gayret etmeyen, onu cehâletin karanlığında bırakan merhametsiz kişi, bizden değildir!”

“Komşusu dalâlette iken; ona hidâyet kandili olamayan, güzel hâl ve davranışlarıyla ona İslâm’ın güler yüzünü seyrettirip hayran bırakamayan bizden değildir.”

Çünkü «biz» olmak tesânüd ister.

Rabbimiz, bizleri tesânüd ile yaşayıp huzûruna yüz akı ile dönen kullarından eylesin.

Âmîn…