ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI İSRAF -3-

YAZAR : Ahmet ZİYLAN

ahmet_ziylan_yuzakidergisi-agustos2015

HAVA ve OKSİJEN İSRAFI

Bu yazımda da, dilim döndüğü kadar hava ve oksijen israfı üzerinde durmak istiyorum. İkisi de çok kıymetli, fakat ikisinin de yeteri kadar kıymetini bildiğimizi zannetmiyorum.

Hava Mevlâ’mın insanlara verdiği en büyük, en değerli bir lütufdur. Gıdasız birkaç gün durabiliriz, susuz bir-iki gün durabiliriz, içeceğimiz, kullanacağımız suyu arayabilme zamanımız vardır. Ama hava öyle midir? Onsuz bir dakika bile yaşayamayız. Havaya her şeyin ihtiyacı var, onsuz hayat mümkün değil.

Mevlâ’m havayı o kadar çok vermiş ki, balıkların suda yüzüp ondan habersiz olduğu gibi, biz de hava nimetinin farkında değiliz.

Mevlâ’mızın büyüklüğünü, kudretini, bundan da görmek mümkündür. Mevlâ’mıza ne kadar hamd ve şükür etsek azdır. Ârifler demiş ki, bir nefes için iki şükür lâzım:

Biri alabildiğimiz için, biri verebildiğimiz için…

Bu kadar kıymetli havayı nasıl kirletiyoruz!

Fabrikalarda, kazan yakıtlarında kalitesiz yakıt kullanmak sûretiyle zehirli dumanları havaya vererek…

Evlerde, sitelerde; kalorifer ve kömür kazanlarından veya benzeri yakıt yakan acemî eğitimsiz yakıcıların her tarafı dumana boğması şeklinde…

Binlerce bozuk egzozlu araba kullananların filtresiz egzoz dumanını atmosfere salması sûretinde…

Keyif için, imha etmek için lâstik veya benzeri şeyleri yakıp çıkan kapkara dumanını seyrederek…

Bu kişiler, insanların olmazsa olmaz ihtiyacına zarar vererek kul hakkına tecavüz ettiklerini bilmiyorlar mı?

Kazan kullandığı hâlde nizamnâmelere uyan ve şuurlu olarak zehirli dumanları arıtan, filtreleyen tesisler de çoktur. Hepsinin öyle olması gerekir, Böyle davranmayan tesislere Çevre Bakanlığı müdahale eder.

Hava çok ve hiç kirlenmeyecek gibi görünse de durum öyle değildir. Büyük şehirlerde hava kirliliği ciddî bir problemdir. Atmosfere bırakılan bazı gazların, ozon tabakasına zarar verdiği de ispatlanmıştır.

Konu hava kirliliğine gelmişken, havamızı berbat eden, vücudumuza ve başkalarına zarar veren bir belâ daha var ki yazmadan geçemeyeceğim:

SİGARA BELÂSI

Sigara bir belâ ki, bir başlayan tiryaki (bağımlı) oluyor, zararlarını bilse bile, bir daha kolay kolay bırakamıyor. Vücut nikotine bağımlı oluyor, o dumanı almadan duramıyor. Bırakmak istese de;

“–Kolay değil!” diyor. Teşebbüs etse de, nefsine mağlûp oluyor, pes ediyor. Ümidi kırılıyor.

Uyuşturucular da öyle, ama bırakanlar da yok değil. Demek ki imkânsız değil. Sadece yiğit, güçlü bir irade istiyor.

Biz duâ edelim:

«İçenlere Mevlâ’m soğukluğunu versin, terk etmeyi nasip etsin!»

Sigaranın üç önemli zararı var:

Birincisi; içildiği yerde sigaranın dumanı ortamın havasını kirletiyor, oksijenini yok ediyor, orada olanlar da o havayı teneffüs etmek mecburiyetinde; başka şansları yok, yani başkalarına zarar veriyor, hele orada olanlardan hasta olan varsa nefesi tıkanıyor, ne yapacağını şaşırıyor. Ama sigara içenin bundan haberi yok. Onun için uçaklarda, otobüslerde, toplu yaşanan yerlerde sigara içmek yasaklanmıştır, iyi de olmuştur.

Geçmiş senelerde yengem İstanbul’dan Gaziantep’e otobüsle yolculuk etmişti. Henüz kanunen yasak olmadığı için otobüste fosur fosur sigara içiliyor. Yengem astım hastası olduğu için, dumandan rahatsızlanmış, krize girmiş. O kadar ki ölecek sanmışlar. En yakın şehrin hastahânesine, âcile götürmüşler, ancak 3 saat oksijen verildikten sonra kendine gelmiş. Tabiî ki otobüs de beklemiş, otobüsteki sigara içenler de pişmanlık duymuşlar. Şuurlu doktor da otobüsteki yolculardan, otobüste sigara içmemeleri için söz aldıktan sonra hastayı otobüsle göndermeye râzı olmuş. O yolculardan gelip benden de hâdise için özür dileyenler oldu.

Bunun gibi hâdiselerin misali çok, onun için; «Yasaklandığı çok iyi olmuştur.» diyorum.

Bir hâtıra daha anlatalım önemine binâen;

Bundan 15-20 sene önce idi. Müzisyen Kenan DOĞULU’nun babası, kendisi de gitarist olarak çeşitli yerlerde Türkiye’yi temsil eden Yurdaer DOĞULU benim halamın torunu olur. Gırtlak kanseri olduğunu, evde yattığını haber aldım. Ziyarete gittik, geçmiş olsun dedik, konuştuk, duâ ettik. Çok iyi, tatlı, nazik bir insandı.

O anda kapı çaldı. Hasta;

“–Kardeşim geldi.” dedi, rahatsız bir tavır takındı.

Kardeşi, emekli Albay Yurdakul DOĞULU’yu da yakînen tanıyorum, benim yaşımda, emsaliz, çocukken arkadaşlığımız da vardı;

“–Niye rahatsız oldun?” deyince;

“–Şimdi gelir, sigara yakar. Sigara da beni rahatsız ediyor.” dedi.

“–Neden, rahatsız olduğunu ona söylemiyorsun?” dedim;

“–Kendisine (abime) çok saygım var, diyemiyorum.” dedi.

O anda kardeşi içeri girdi. Çok üzgün, hasta kardeşinin yüzünü-gözünü öptü;

“–Nasılsın?” diye hâl hatır sordu. İki kardeş birbirlerini çok seviyorlar. Ana-babaları ölmüş, kardeşinin hastalığı dolayısı ile çok üzgün ve bitkin. Gamlı hâli ile elini cebine attı, hastanın dediği gibi, sigara çıkardı yakacak, hemen müdahale ettim;

“–Ne yapıyorsun? Hastanın yanında sigara içilir mi? Hasta rahatsız olur!”

Bunun üzerine hasta olan kardeşine sordu:

“–Sigaradan rahatsız oluyor musun?”

Kardeşi mahcup bir sesle;

“–Oluyorum.” dedi.

“–Niçin söylemiyorsun?” diyerek yaptığı hatayı anladı. Üzgün hâliyle kendini balkona attı, arkası arkasına birkaç tane sigara yaktı.

Hulâsa; sigara içenler çoğu kez yaptıkları hatanın farkında olmuyorlar, sigaranın havayı kirlettiğini, başkalarına zarar verdiğini unutmamamız lâzım.

Meşhur şairlerimizden, merhum Yahya Kemal BEYATLI, İstanbul Beyazıt semtinde yaya olarak «Kazancı Yokuşu»nu çıkar, kendisi de kilolu, yokuşun başında nefes nefese kalır. Oradaki bakkal dükkânının önündeki kürsüye oturur. Bakkal onu tanımıyor, müşteri sanır;

“–Ne alacaksın amca?” diye sorunca, nâzik bir üslûpla;

“–Nefes alacağım evlâdım, ihtiyacım var da!” der.

Hava bu kadar önemlidir. Kirletenler düşünsünler!

Dînî, ahlâkî açıdan düşünürsek, sigara içen bir insan, ömrü boyunca tanıdığı, tanımadığı binlerce, on binlerce insanın kul hakkına girmektedir.

İnsanlar kendi iz’anlarıyla bu zararı anlamadıkları için, kanunlar çıkarıldı, mağdurlara hakları öğretilmiş oldu. Fakat hâlâ evlerinde, iş yerlerinde eşlerinin, çocuklarının, maiyetlerindeki kişilerin hakkına giren birçok insan var. Bunun hesabını unutmamalılar.

Bir düşünün: Peygamberimiz, sarımsak gibi kokulu yiyecek yiyip de onu gidermeden camiye gelinmesini bile bir kul hakkı olarak görüyor. Sigarayı içen kişiler, sonrasında bile ağız kokularıyla çevrelerine zarar veriyorlar.

Sigaranın üç önemli zararı var demiştik.

İkincisi de içenin kendisine, yani vücuduna zararıdır. Bu zarar kesindir ve ispatlanmıştır. Kanser hastalıklarında, kalp-damar hastalıklarında, daha birçok hastalıkta sigara başrolü oynamaktadır. Hattâ sigara paketlerinin üzerine; «Sağlığa zararlıdır!», «Sigara öldürür!» diye yazılarak içenler uyarılmaktadır. Bağımlı olanlar bunları görmezden-duymazdan gelirler;

“–Ne yapalım, alışmışız, bırakamıyoruz.” derler.

Bazıları;

“–Atın ölümü arpadan olsun…” diyerek intihar ettiklerini itiraf ederler.

Bazıları;

“–Duâ edin, İnşâallah soğukluğunu verir Mevlâ’m, biz de bırakırız.” derler.

Bazıları da;

“–60-70 yaşına gelmiş, sigara içmeye devam edenler var ki daha «çivi» gibiler.” diye savunma yaparlar. Hâlbuki dışı çivi gibi görünse de, kim bilir, ciğerler ne âlemdedir, damarlar ne vaziyettedir? Bu hastalıkların ne kadar sinsi olduğu malûm! Sonra sigaraya rağmen böyle dinç kalabilenler, bir de içmeseler kim bilir, ne kadar daha zinde olacaklardı. Uzmanların görüşü kesin: Sigara ömrü kısaltır.

Bu sebeple sigaranın vücuda verdiği zarar tartışılmaz.

Dînimize göre herkesin vücudu ve canı, kendisine emânettir. Vücuda zarar verecek herhangi bir şeyi uygulamak emânete ihânet etmektir.

Sigara Peygamberimiz zamanında olmadığı için, âlimler ilk çıktığında hükmünü vermekte ihtilâf etmiş. Zararları henüz bilinmediği ve ispatlanmadığı için mubah zannedenler olmuş. İsraf ve çevreye zararı var diye mekruh demişler. Fakat devrimizin âlimleri, bütün zararları ortaya döküldüğü için, onu diğer uyuşturucular gibi haram sayıyorlar.

“–Bu benim vücudum, ne yaparsam yaparım, zehirlerim, öldürürüm!” deme hakkına kimse sahip değildir. Kimse emânete ihânet edemez. Ne yapıp yapıp bırakmayı denemek, irademizi güçlendirmek lâzım. Doktorlardan, Yeşilay’dan, bu işe kendini adamış birimlerden destek almak lâzım, azmetmek lâzım; o zaman bırakabilirsin.

Türkiye Yeşilay Cemiyeti Yüksek Müşâvere Heyeti Üyesi M. Mehdi SUNGUR Paşanın hazırladığı broşürde şu bilgiler var:

Vücudumuzdaki damarların uzunluğunun dünyanın çevresinin 3 katı olduğu, yani 120.000 kilometre olduğu bildirilmiştir. Kalbimize 24 saatte giriş-çıkış yapan kanın 15 ton civarında olduğunu, kalbimizin günde 100.000 defa kasılıp-gevşemek sûretiyle bu dolaşımın gerçekleştiğini bildirmiştir. Bu fonksiyonunu sağlıklı bir şekilde yapabilmesi için, kandaki akıcılığın (aktivitenin) normal olması gerekir. Bu akıcılığı önleyen en büyük belâ nikotindir. Nikotin; sağlıklı damarları zamanla daraltır, kandaki akıcılık azalır, dolaşım güçleşir ve tansiyon yükselir. Böylece organlar yıpranır, kalbin pompa etkisi azalır, kan-damar sistemi için büyük tehlike oluşturur. İnsanın sağlığını olumsuz yönde etkileyen bu problemlerin bir kısmı, sigarayı bıraktıktan sonra bile devam eder. Hâl böyle olsa da, zararın neresinden dönülürse kardır, sigarayı bir an önce bırakmak lazımdır.

Nikotinin solunum yolları ve akciğer üzerinde de etkisi vardır:

Solunum yollarını tıkayan ve bronşları dolduran nikotin, beyne ve diğer organlara yeteri kadar oksijen gitmesini engeller. Bu oran sigara içenlerde içmeyenlere nazaran % 15 daha azdır. Bu durum sağlığı olumsuz etkiler, hâfıza kaybına sebep olur. Akciğer kanserine yatkınlık da fazladır, % 40 dolayındadır. Boğaz-gırtlak kanseri sigara içenlerde 11 misli daha fazla görülmektedir. Mide ülseri, karaciğer hastalıkları, damar hastalıkları… Say sayabildiğin kadar!.. Hepsinde sigaranın etkisi gerçekten yüksektir. Bu «zıkkım»ı içmekte ısrar edenin, iradesine, azmine sadâkat gösterip bırakması gerekir. Bize duâ ve nasihat etmek düşer.

Kalp Cerrahı Sayın Prof. Dr. Hakkı KAZAZ bir sohbetimizde;

“–İnsana en zararlı şey sigara, en faydalı şey de hareket etmek (yürüyüş) ve dikkatli beslenmek (az yemek)…” demişti.

Sigaranın üçüncü zararı ise; kesene yani cebine. Para verip aldığın sigarayı teker teker yakıp tüketiyorsun. Geçici bir rahatlık, esasında bağımlılığın verdiği rahatlama olur. Önce de anlattığımız gibi, bir hayli zararları olduğunu bildiğimiz bir şeyi, bir an-geçici bir rahatlama için para verip alıyoruz, sonra yakıp tüketiyoruz.

TAM BİR İSRAF!

Bir kişi, en az günde bir paket sigara tüketiyor olsa, günde 5-10 lira, ortalama 7 sayalım; 30 günde 210 TL, 365 günde 2.555 TL…

Bu parayla neler alınmaz ki? Ne ihtiyaçlar görülmez ki?!. 10 sene-20 sene hesap edersen, bir de bu paraları çalıştırır değerlendirirsen; karşına bir servet çıkar, bir «ev parası» çıkar.

Üstelik birçok sigara markası da ithal!.. Ülke ekonomisine de ayrıca zarar.

Bu parası olanların vebali bir de düşünelim ki, sigara içenlerin bir kısmı bu parayı, dar veya sabit gelirinden, çoluk-çocuğunun nafakasından kesiyor. Evlâtlarına daha sağlıklı ve kıymetli yiyecekler alabilecekken, kitap alabilecekken, onların geleceği için yatırım yapabilecekken, gidiyor, parasını yele veriyor. Bu hem israftır, hem vebaldir.

Sigaranın zararını ifade için demişler:

Dumanını yel alır,
Parasını el alır,
Zehiri sana kalır!..

Mevlâ’m bu israfı idrak edenlerden eylesin. Bu israftan bir an önce kurtulanlardan eylesin. Kardeşlerini boğanlardan değil, onlara nefes aldıranlardan eylesin!..

Âmîn…