Şânlı Mâzimizden Seçme Nükteler – AFFEDİCİSİN!

YAZAR : Abdullah Mesud HIDIR mahidir@gmail.com

abdullah-mesud_hidir_1-yuzakidergisi-temmuz2015

Âişe bint-i Ebûbekir -radıyallâhu anhümâ-, Mekke’de doğdu. Rasûl-i Zîşân -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile hicretin 2. senesinde evlendi.

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-; zekâsı, anlayışı, kuvvetli hâfızası, güzel konuşması, Kur’ân-ı Kerîm’i ve Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i iyi şekilde anlaması gibi vasıflarıyla öne çıktı.

Arap dilinde ve şiirde mahir olmasının yanında, Kur’ân’ın ve hadîs-i şeriflerin anlaşılması için şiirin önemine işaretle;

“Çocuklarınıza şiir öğretiniz ki dilleri tatlansın.” diyerek şiiri teşvik ederdi.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hicretin 11. yılında Safer ayında rahatsızlanınca Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-’nın odasına geçti ve mübârek başı onun kucağında olduğu hâlde vefat etti.

Uğradığı iftiraya Cenâb-ı Hak cevap vererek, onun masumiyetini âyetle ilân etmiştir. Câriyeleri âzâd eder, çeyizlerini hazırlar, evlendirir, büyük hayır ve infak faaliyetlerinde bulunurdu. Âişe -radıyallâhu anhâ- 14 Temmuz 678’de Medine’de vefat eyledi. Kabr-i şerîfi, Cennetü’l-Bakî‘dedir.

***

Âişe -radıyallâhu anhâ-, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e;

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Kadir Gecesi’nin hangi gece olduğunu bilecek olursam, o gece nasıl duâ edeyim?” diye sormuş, Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem-Efendimiz de;

“–«Allâh’ım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin. Beni affeyle!» diye duâ et!” buyurmuştur. (Tirmizî, Deavât, 84; İbn-i Mâce, Duâ, 5)

***

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in vefatından sonra Medine’de şiddetli bir kıtlık olmuştu. Ahâlî bu durum hakkında Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-’ya müracaat etti. Âişe Vâlidemiz onlara şu tavsiyede bulundu:

“–Nebiyy-i Muhterem Efendimiz’in kabr-i şerîfine gidin, tavanından bir pencere açın. Efendimiz ile semâ arasında bir perde kalmasın!”

Nitekim böyle yapıldığında bolca yağmur yağdı, otlar yeşerip büyüdü, develer iyice semizleşti. Hattâ o seneye «Âmu’l-fetk: Bolluk senesi» ismi verildi. (Dârimî, Mukaddime, 15)

abdullah-mesud_hidir_2-yuzakidergisi-temmuz2015

GÜL YETİŞTİRİCİSİ

İsmail Hakkı ALTUNBEZER, 8 Şubat 1873’te İstanbul’da doğdu. Baba tarafı beş nesil hattattır. İsmail Hakkı Bey önce babası Mehmed İlmî Efendi’den sülüs-nesih öğrendi. Sanâyi-i Nefîse Mektebinde resim ve hakkâklık tahsil ederken Dîvân-ı Hümâyun Kalemi’ne girdi. Burada Sâmi Efendi’den hem tuğra çekmesini öğrendi, hem de dîvânî, celî-dîvânî ve celî-sülüs yazılarını meşketti. 1928 harf inkılâbından sonra Şark Tezyînî San‘atlar Mektebinde, 1936’dan itibaren de Güzel Sanatlar Akademisinde tezhib dersleri verdi.

İsmail Hakkı Bey, devrinin meşhur gül yetiştiricilerinden biriydi. Onun sanata yansıyan bu ince rûhu, tezhibde gösterdiği müthiş kabiliyetle ortaya çıktı. «Altunbezer» soyadını da bu sebeple aldı.

1945’te hastalığı dolayısıyla akademideki vazifesinden ayrılan hattat, hakkâk, tuğrakeş, müzehhib İsmail Hakkı Bey, 19 Temmuz 1946’da vefat etti. Kabri, Karacaahmet Kabristanı’ndadır.

***

Kendisi anlatır:

İran başkonsolosu bir yazı verirken yazı hakkında konuşma oluyor. İran konsolosu şöyle diyordu:

“–Men özümü bilirem ki, Türkler bu yazıyı İranlılardan öğrendiler. Fakat Kapalıçarşı’nın sahaflara bakan kapısı üzerinde bir yazı var: «el-Kâsibü habîbullah.» Sâmi Efendi’ye aittir. Bugün İran’da yazamazlar.”

Biz onların ince tâliklerini yazamayız, onlar da bizim celî tâliklerimizi yazamazlar.

abdullah-mesud_hidir_3-yuzakidergisi-temmuz2015

TERZİ GEREK

Sultan V. Mehmed Reşad, 2 Kasım 1844’te İstanbul’da doğdu. Arapça, Farsça ve bazı şer‘î bilgileri öğrendi. Mesnevî-i şerîfi, Osmanlı tarihini ve ecdâdının menkıbelerini okumayı severdi.

31 Mart Vak‘ası’yla Abdülhamid Han tahttan indirilince Reşad Efendi tahta çıktı. Sultan Reşad’ın dokuz yıllık hükümdarlık dönemi büyük buhranlarla geçti.

Tasavvuf ve edebiyatla da ilgilenen padişah şiir de yazardı. Çanakkale Zaferi üzerine yazdığı gazeli meşhurdur. O günlerde dilden dile dolaşan bu gazel bestelenmiş, ayrıca çeşitli şairler tarafından tahmis edilmiştir.

V. Mehmed Reşad, 3 Temmuz 1918’de vefat etti. Kabri, Eyüp’te sağlığında yaptırdığı türbededir.

***

Sultan V. Mehmed Reşad’ın sadrazamı Said Paşa; cimriliğinden yeni elbise almaz ve rengi solmuş, yıpranmış bir elbiseyle padişahın huzûruna çıkar. Padişah, Hereke’den gelen kumaşları başmâbeyncisi Lütfi Bey ile sadrazama yollar ve kırılmaması için;

“–Padişahımız selâm ediyorlar. Yerli mallarının yaygınlaştırılıp revaç bulmasını teşvik ettiğinizi bildikleri için size Hereke fabrikası mamullerinden bu kumaşları bir armağan olarak gönderdiler.” diye söyletir. Sadrazam kumaşları alıp memnuniyetini bildirir. Ancak aradan haftalar geçtiği hâlde sadrazam o eski kılığı ile saraya gelmeyi sürdürür. Padişah şaşırır kalır ve Lütfi Simâvî Beye sorar:

“–Acaba neden gönderdiğim kumaşları diktirip giymiyor?”

“–Efendimiz! Galiba bunun için de sarayın terzi başısının gönderilmesini bekliyor… ”

Lütfi Bey’in bu cevabı hünkârı uzun uzun güldürür. (Lütfi Simâvî; Osmanlı Sarayı’nın Son Günleri, s. 171)

abdullah-mesud_hidir_4-yuzakidergisi-temmuz2015

DENK DÜŞEN VEFAT

Mehmed Zihni Efendi, 10 Temmuz 1846’da İstanbul’da doğdu. Zekâsı ve aklı sebebiyle henüz talebe iken hocası tarafından kendisine; «Zihnî» mahlâsı verildi. Medrese öğretimi şahâdetnâmesi aldıktan sonra 1864’te mülâzım olan Zihni Efendi birçok dînî ve edebî eserin neşrini sağladı. Daha sonra Galatasaray Lisesinde dersler verdi.

Ülke içinde üstün başarı madalyaları elde eden Mehmed Zihni Efendi, 1889’da Stockholm’de toplanan Müsteşrikler Kongresi tarafından eserlerinin ilmîliği, Arap dili ve öğretimine yaptığı hizmetlerden dolayı bir altın madalya ile ödüllendirildi.

Mehmed Zihni Efendi, 17 Aralık 1913’te vefat etti. Kabri, Küplüce Camii yakınındaki kabristandadır.

***

Helmuth Ritter’in Türk talebeleri karşısında şu değerlendirmesi onun kıymetini ortaya koyar:

“Siz kendi kıymetlerinizi bilmiyorsunuz, değerli şahsiyetleri tanımıyorsunuz.

Öyle büyük şahsiyetler yetiş­tirmişsiniz ki, onlar Avrupa’da olsa biz onları baş tâcı ederdik. Onlardan birisi de bu Mehmed Zihni Efendi’dir.”

***

Selma isminde bir kızının olduğunu Mehmed Zihni Efendi’nin kendi ifadelerinde öğrenmekteyiz.

Zihni Efendi ensar hanımlarından Ümmü Atiyye’nin hâl tercemesini verirken, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kızı Zeyneb’in cenazesine de temas eder. Hadiste;

“Onu üç kere yıkayınız.” kısmını yazarken kızı vefat ettiğinde O’nun gösterdiği metâneti ve kalbinin kuvvetini düşünmektedir.

Tam da o sırada hasta kızının yattığı odadan eşinin ve diğer kızı Hâdiye’nin çığlıklarını duyar. Kızı Selma can çekişmektedir. Zihni Efendi yanına gittiğinde Selma rûhunu teslim eder. (Ali ASAL, Yüksek Lisans Tezi)