AHÎ EVRAN

YAZAR : Mücahid BULUT mucahidbulut@yandex.com

mucahit_bulut-yuzakidergisi-temmuz2015

Anadolu’daki ilk fütuhat sahâbe asrına kadar uzanır. Ancak vatanımız hâlini almasına Malazgirt’i milât göstermek yerinde olur. 1071’den itibaren vatanlaşan Anadolu’nun millî-mânevî dokusunu ise, Fütüvvet teşkilâtı, Bâcıyân-ı Rum ve özellikle Ahî teşkilâtı gibi ocaklar, dergâhlar işlemiştir.

Anadolu’da Ahîlik teşkilâtının kurucusu, 32 esnaf zümresinin pîri; kelâm, tefsir, tasavvuf ve fıkıh âlimi Ahî Evran; 1171 senesinde İran’ın Batı Azerbaycan taraflarında bulunan Hoy kasabasında doğmuştur. Asıl adı; babasının adı ve doğum yerine nisbetle Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir. Türkçe bir kelime olup «büyük yılan, ejderhâ» mânâsına gelen Evran (Evren) ismini ise menkıbelere göre; herkesin görünce korkup kaçtığı büyük yılan ve ejderhâların onu görünce sakinleşmesi ve ona itaat etmesi dolayısıyla almıştır.

Ahî Evran’ın çocukluğu ve ilk tahsil devresi, memleketi olan Azerbaycan’da geçmiş, sonrasında Horasan ve Mâverâünnehir bölgelerine giderek Ahmet Yesevî’nin talebelerinden dersler almıştır. Herat’ta zamanın en büyük âlimlerinden olan Fahruddîn-i Râzî’nin hizmetinde bulunmuş, bir hac yolculuğu esnasında Râzî’nin talebelerinden Şeyh Evhadüddin Kirmânî ile tanıştıktan sonra onun talebeleri arasına katılmıştır. Ona bağlılığı Evhadüddîn’in vefatına kadar devam etmiştir. Ahî Evran, Evhadüddin Kirmânî’nin delâletiyle 34. Abbâsî halîfesi Nâsır Li-dînillâh’ın kurduğu fütüvvet teşkilâtına girmiş; böylece tefsir, hadis, fıkıh, kelâm ve tıp ilimlerinde derin âlim, tasavvuf yolunda yüksek makam sahibi bir velî olmuştur.

Ahî Evran, Anadolu Selçuklu Sultanı Gıyâseddîn Keyhüsrev’in hocası Mecdüddin İshak’ın daveti üzerine; insanlara dinlerini öğretmek, kardeşlik ve beraberliği aşılamak için Muhyiddin İbn-i Arabî ve hocası Evhadüddîn-i Kirmânî’yle birlikte 1205 yılında Anadolu’ya gelmiştir. Anadolu şehirlerini dolaştığı senelerde, vaazlarında; özellikle esnafa İslâmiyet’i anlatarak dünya ve âhiret işlerini düzenli hâle getirmeleri için nasihatlerde bulunmuştur. Kendisine sual sorup nasihat isteyenlere ise;

“Ey ahî (kardeşim)! Alışveriş ilmini bilmeyen, haram lokmadan kurtulamaz. Haram lokma yiyen ise ibâdetlerinin sevabını bulamaz. Zahmetleri hep boşa gider. Sonunda büyük azaba yakalanır ve pişman olur.” derdi.

Hocasının vefatından sonra Kayseri’ye yerleşip, burada bir debbağ (deri işleme) atölyesi kurmuştur. Zamanla bu debbağ atölyesinin büyümesi, işçi ve ustalarının çoğalması sonucu burası bir debbağlar mahallesi hâline gelmiştir. Bilhassa sanat sahibi kimseler arasında çok sevildi. Bugünkü mânâda esnaf teşkilâtı diyebileceğimiz Ahîlik müessesesini kurarak birçok şehir ve kasabada teşkilâtlanmasını sağladı. Ahîlik mensuplarının toplanıp sohbet edebilecekleri, birbirlerinin ilimlerinden faydalanacakları, gelen misafirleri ağırlayabilecekleri dergâhlar kuruldu.

Devletin himaye ve desteği ile sanatkârların sanatlarını icra etmeleri için Kayseri’de bir zanaat merkezi inşa edilmişti. Debbağ olan Ahî Evran, bütün sanatkârların lideri olarak bu merkezde hizmet vermekteydi. Bu yüzden tarih boyunca debbağların pîri ve 32 çeşit esnaf ve sanatkâr zümresinin lideri olarak kabul edilmiştir. Bu sanayi sitesinde Debbağlar Çarşısı’nın orta yerinde bulunan cami ve zâviyesinde, kurduğu teşkilâtın mensuplarının dînî ve fikrî tâlim ve terbiyeleri ile de uğraşmıştır.

İslâm âleminde daha önce de mevcut bulunan; cömertlik, mertlik, mürüvvet mânâlarına gelen ve güzel ahlâkın en yüksek mertebesi şeklinde bilinen fütüvvet teşkilâtı ile Ahî Evran’ın nasihatlerinden Ahîlik teşkilâtının umdeleri ortaya çıkmıştır. Buna göre;

Ahî ve şeyh helâlinden kazanmalıdır. Teşkilât mensuplarının hepsi sanat sahibi olmalıdır. Cömert olup yoksullara yardım etmelidir. Âlimleri sevmeli, gereken hürmeti göstermelidir. Namazlarını zamanında kılmalı, kazâya bırakmamalıdır. Alçak gönüllü olmalı, fakirleri sevmelidir. Nefsine hâkim olup, haramlardan kaçınmalıdır. Beylerin, zenginlerin kapısına gitmemelidir.

Bir Ahînin üç şeyi açık olmalıdır:

1) Cömert olup eli açık olmalı, fakat israf etmemelidir.

2) Misafire kapısı açık olmalı, gelene ikramda kusur etmemelidir.

3) Sofrası açık olmalı, aç geleni tok döndürmelidir.

Üç şeyi de kapalı olmalıdır:

1) Gözü; harama ve başkasının ayıbını görmeye kapalı olmalıdır. Kimseye sû-i zan etmemeli, göz ucuyla olsa dahî haram olan hiçbir şeye bakmamalıdır.

2) Dili bağlı olmalı, kimseye kötü söylememeli, lüzumsuz yere konuşmamalıdır.

3) Beli bağlı olmalı, kimsenin nâmusuna, ırzına, haysiyet ve şerefine göz dikmemelidir.

Ahî teşkilatına kadınlar üye olamazdı. Lâkin sanata, ilme ve ahlâka son derece ehemmiyet verilen Ahîlikte, kadınların da ekonomik ve sosyal hayatta hayli mühim bir rolü vardı. Bunun için Ahî Evran’ın hanımı Fatma Bacı önderliğinde, Anadolu kadını örgütlenebilsin diye Bâcıyân-ı Rum teşkilâtı kuruluştur. Bu teşkilâtın temel esasları şunlardır:

1) İşine dikkatli ol; evinin, ailenin işini unutma.

2) Aşına dikkatli ol; ailenin helâl ve temiz beslenmesini ihmal etme.

3) Eşine dikkatli ol; idareli ol ve kocana sahip çık.

I. Alâaddîn Keykûbad’ın Ahî teşkilâtını himayesi sonucunda Ahîlik bütün Anadolu’ya yayıldı. Ahî Evran’ın nâmı da teşkilâtıyla birlikte yayılmaktaydı. Yaklaşan Moğol tehlikesine karşı Ahî Evran halkı uyandırmaya ve karşı koymaya çağırdı. Onlara şöyle nasihatlerde bulundu:

“Ey Ahîler!

Mücâhidler; yiğit, aslan yürekli olur. Düşmandan korkmaz, kaçmaz ve ona boyun eğmez. Yağmada kurt gibi saldırsalar hiç sarsılmaz. Atılan oklara ve kılıç darbelerine metânetle karşı koyar. Savaşırken safta, namazdaki gibi sessiz olup, kumandanına itaatte cemaatin imama uyması gibidir. Düşmanına karşı haykırışı gök gürültüsü gibi olmalıdır. Düşmandan korkmayın, Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarına uyamamaktan korkun. Vatan sevgisinin îmandan olduğunu unutmayın!”

Alâaddîn Keykûbad’ın tahtan indirilmesi sonrasında, Anadolu Selçuklu Devleti’ne karşı meydana gelen bir hâdise bahanesiyle onun nüfuzundan rahatsız olan bazı kimselerin şikâyeti üzerine Ahî Evran tutuklanıp hapsedildi. Bu sıralarda îman, îtikat ve tasavvuf esaslarını işleyen birçok eser yazmıştır. Bunlar günümüzde «Tasavvufî Düşüncenin Esasları» başlığı altında yayınlanmıştır.

Beş yıllık zindan hayatı bittikten sonra ilk olarak Denizli ve Konya’da bir müddet ikamet edip, müslümanları irşad ile meşgul olup, vaaz ve nasihatlerde bulundu. Daha sonra, Kırşehir’e (Gülşehir’e) yerleşti. Bu dönemde; halkı tehlikesi konusunda uyardığı Moğollar Anadolu’da kontrolü askerî tehditle ele geçirmiş, buna karşı direniş gösteren halk ile Selçuklu beyleri arasında siyasî karışıklıklar meydana gelmiştir.

Moğollar, Ahî Evran’ın halkı teşkilâtlandırmasından rahatsız olmuş onun nüfuzundan ve sevenlerinin çokluğundan korkmuşlardı. Bu sebeple bir iç karışıklık esnasında; 1 Nisan 1261 günü Mevlânâ’nın oğlu Alâaddin Çelebi ile birlikte şehid edilmiştir.

Ölümünden sonra da Ahî teşkilâtlanması hızla devam edip bütün Anadolu’ya yayılmış, şecerenâmeler ve hakkında yazılmış menkıbeler sayesinde Ahî Evran ismi de teşkilâtın tarihi boyunca debbağların pîri ve 32 çeşit esnaf ve sanatkâr zümresinin lideri olarak zikredilmiştir.

Günümüzde ağır suçlara karışan, intihar eden, ağır ailevî vb. krizler yaşayan meslek erbabının, geçmişteki Ahî teşkilâtı gibi, varıp sığınacağı, mânevî ve psikolojik destek alabileceği, teskin olacağı bir meslek kuruluşu var mıdır?