1789 FRANSIZ İNKILÂBI -3-

YAZAR : Ahmet MERAL ahmetmeral61@gmail.coma_meral-SAYI-118

ÇOĞULCU YÖNETİMLER ve MİLLİYETÇİLİK

Fransız Devrimi’yle beraber güçlenen orta sınıfın daha katılımcı yönetim arayışları; Fransız aydınlarının ihtilâl öncesi yoğurduğu millî hâkimiyet, halkın yönetime katılması, eşitlik, adâlet gibi fikirlerin güçlenip, ihtilâlin dünyaya da yayılan, somut talepleri hâline dönüştü. Bu durum, bu fikirlerin yayılarak yönetimleri için tehdit oluşturacağını düşünen totaliter diğer Avrupa ülkelerini endişeye sevk etti. Bu ülkeler, inkılâbın ülkelerindeki siyasî ve sosyal yapıyı etkilemesinden korktukları için, Fransa’ya karşı birlikte hareket ettiler. Öte yandan yeni Fransa yönetiminin devrimleri savunması, hattâ Fransız ordusunun bu uğurda savaşı göze alması; Fransız milliyetçiliğini güçlendirdi. Fransız inkılâbı süreci, dünyaya yaydığı milliyetçilik fikirlerinin etkisiyle çok unsurlu devletlerin parçalanmasında mutlak bir rol oynadı. Kısacası, Fransa’nın ihtilâlin savunulması uğrunda Avrupa’nın diğer ülkeleriyle savaşa tutuşması da devrimin etkisini bütün Avrupa’ya yaydı. Fransız ordusu nereye gittiyse, ihtilâli de yanında götürdü.1

Gerçekten de milliyetçilik fikri, imparatorlukları sarsan bir nitelik kazanarak yeni millî devletlerin ortaya çıkmasına yol açtı. Bu durum, bünyesinde birden fazla millî unsur barındıran başta Osmanlı Devleti olmak üzere Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Rusya’nın dağılmasına yol açtı. İhtilâlin milliyetçi etkisi, bununla da sınırlı kalmadı. Yeni bağımsızlıklarına kavuşan küçük millî devletler; kendilerine yeni hedefler seçerek, millî birliklerini genişletme adına başta Balkanlar’da olmak üzere, dünyadaki yeni çatışmaların fitilini ateşlediler. Meselâ;

Osmanlı’dan ayrılarak bağımsızlığına kavuşan Sırpların, büyük Sırbistan’ı oluşturmak amacıyla bünyesinde çok sayıda Sırp’ın yaşadığı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na karşı girişimleri, I. Dünya Savaşı’nın çıkmasına yol açtı.

İhtilâlin milliyetçi etkisi, günümüzde de yer yer sürmekte olan bir etkidir. Nitekim millî marşlar, bağımsızlığın ve millî gururun sembolü hâline gelen bayrak törenleri, dış politikaların millî çıkarlara göre tanzim edilmesi, ihtilâlin bugüne taşıdığı değerler arasında yer almaktadır. Bu sebeple, 1789 Fransız İnkılâbı; Yakın Çağ’ı başlatan, tesiri günümüzde de devam eden, gerçekten de insanlığın siyasî, sosyal, dînî ve kültürel hayatında yeni sayfalar açan bir olay olarak tarihe geçti.

İhtilâlciler öldü, öldürüldü. İhtilâlin kurduğu teşekküller yıkıldı. Cumhuriyet devrildi, imparatorlar, krallar geldi geçti; fakat ihtilâlin yaktığı ateş sönmedi. İhtilâlin bütün dünyaya ilân ettiği tabiî hukuk prensipleri, zaman zaman ihmal edildi ise de bir bütün hâlinde daima fikirlere, vicdanlara ve kanunlara hâkim oldu. İşte ihtilâlin önemi ve meşrûiyeti buradadır.

On beş yıl süreyle yaşanmış tüm karmaşaya rağmen, 1789 tarihinden sonra insan hakları gelişti ve günümüzde de gelişmeye devam ediyor. Millî hâkimiyet, milletlerin kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi, yönetime katılım, çoğulculuk ve demokrasi gibi fikirler gündeme geldi ve olgunlaşarak siyasî rejimlerin zarurî kabulleri arasında yer aldı. Eşitlik, hürriyet ve adâlet fikri, sadece Fransız Devrimi’nin değil, takip eden tüm inkılâpların ve halk hareketlerinin vazgeçilmez sloganı hâline geldi. Bu inkılâp, orta sınıfın; kendilerini soylu hisseden aristokratları ve monarşiye dayalı güç odaklarını silkelediği, hattâ tarih sahnesinin dışına doğru sürüklediği, liberal görüşlerin devlette itibar görmeye başladığı, bir burjuva inkılâbıdır.

FRANSIZ İHTİLÂLİ ve LÂİKLİK

1794 yılında konvansiyon yönetimi, ihtilâlci devletin dînî tarafsızlığını gerektiren lâiklik ilkesini kabul etti. Yeni önderlerin; inkılâbın başlarında Katolik Kilisesi’ne karşı gösterdikleri sert tutum, hattâ Paris’te âyinleri yasaklamaları, din adamlarına baskıları, bazı kiliselerin bünyesinde hümanizmaya dayalı akıl dîni oluşturmaya yönelik çabaları, geniş halk kitleleri tarafından benimsenmedi. Süreç içinde, tutumlarını yumuşatarak din ve dînî kurumlarla mücadeleden vazgeçmek zorunda kaldılar. Esasen ihtilâlcilerin din ve dînî kurumlara karşı bu denli acımasız tutumlar göstermelerinin arkasında yatan sebep; Katolik din adamlarının yoksul halk kitleleri yerine, zalim monarşi rejimi ve onlarla iş tutan soyluların yanında yer almalarıydı. Bu önemli tarihî süreçteki din adamlarının talihsiz duruşu, başta Hıristiyanlık olmak üzere tüm dinlere karşı yanlış bir tutumun gelişmesine yol açtı. Dînî kurumların mutlak halk desteğinde de gerilemeler meydana geldi. Böylece Fransa’da lâiklik; sistemin bir parçası hâline gelirken daima sicilinde, dinle mücadele, dîni sanık sandalyesinde muhakeme etmek gibi bir tecrübenin izlerini taşıdı. Bu tarihî arka plân etrafında şekillenen lâiklik anlayışı, bugün de birçok ülkeyi toplum barışı adına olumsuz etkilemektedir. Oysa İngiltere ve Amerika gibi gelişmiş ve toplum barışı açısından daha sağlıklı ülkelerde, dînî hürriyetler titiz bir biçimde teminat altına alınarak fertlerin huzur ve mutluluğu daima önde tutulmakta ve önemsenmektedir. Böylece, devletin dînî hayata müdahale etmediği, tarafsız kaldığı, dinle mücadele yerine mukaddes değerlerin toplumun gücü, birlik ve beraberliğin teminatı olarak görüldüğü lâiklik anlayışı, toplumların iç barışına da dünya barışına da daha fazla hizmet etmektedir.

FRANSIZ İHTİLÂLİ’NİN OSMANLI’YA ETKİSİ

İnkılâbın olduğu yıl tahta geçen III. Selim, Fransa’ya yakınlık duyan biriydi. 1794 yılında askerî ıslahat yaptığı zaman kurduğu yeni askerî birliklere; «Nizâm-ı Cedid» adını verirken kimi tarihçilere göre Fransız İhtilâli’nin kullandığı «Nouvel ordre» deyimini tercüme ettirdiği belirtilmektedir.

Fransız Devrimi’nin ideolojisi, imparatorluğun müslüman olmayan kavimlerinde yeni ideallerin gelişmesinde gerçekten de etkili olmuştur. 1820’lerdeki Yunan Bağımsızlık Hareketi bunun çarpıcı bir örneğidir. Müslüman kavimlerde ise aynı düşüncelerin yayılması ve benimsenmesi yavaş olmuş ve ancak on dokuzuncu yüzyılın ortalarından itibaren varlığını hissettirebilmiştir.2 1789 İnkılâbı’nın ardından Osmanlı Devleti’nin hıristiyan unsurlarının yoğun olarak yaşadığı Balkanlarda; Sırplar, Yunanlılar, Bulgarlar, Romenler arasında Osmanlı Devleti’nden koparak bağımsız millî devletlerini kurma fikri süratle yayıldı. İnkılâbın etkisindeki ayrılıkçı aydınlar tarafından, milletlerin kendi kaderlerini tayin etme hakkı, çoğunluğun esas alındığı millî hâkimiyet, fert hakları konuları halka işlenerek benimsetildi. Bu görüşlerin yaygınlık kazanmasında, daha çok azınlıkların gittiği batı tarzında açılan okulların tesiri büyük oldu. Bu okulları bitiren gençler, gelecekte ülkelerindeki milliyetçilik ateşinin meş‘alelerini taşıdı. Hiçbir önlem ve taviz, bu ayrılıkçı hareketlerin önüne geçemedi. Sırasıyla önce Yunanlılar, ardından Rusya ve batılı güçlerin yardımıyla Romen ve Sırplar, ardından da Bulgarlar bu kervana katılarak bağımsızlık sürecine girdiler. Şerif MARDİN’in de ifade ettiği gibi müslüman topluluklar; milliyetçi fikirlerden, çok sonraları etkilendiler. Osmanlı Devleti’nin yıkılmasının artık herkes tarafından görüldüğü bir dönemde, başta İmparatorluğun itici gücü; Türk aydınları, İngilizlerin, siyasî emelleri uğruna kışkırttıkları bazı Araplar, Balkanlarda hıristiyan kıskaç ve tesirinde şaşkın ve güçsüz hâle dönüşmüş Arnavutlar arasında milliyetçiliğin tesiri görüldü. Batının İslâm dünyasını parçalamak amacını taşıyan siyasî amaçlarına hizmet edecek milliyetçilik anlayışı karşısında daima güçlü bir ümmet birliği ve İslâm kardeşliği anlayışı yer almış ve bugün de bu anlayış ve tutum varlığını korumaktadır.

Fransız İhtilâli’nin; Osmanlı Devleti’nin parçalanma sürecine girmesine yol açması yanında, devletin yeniden yapılandırılması adına girişilen gerek Tanzimat hareketleri gerek de Kānûn-i Esâsî’nin hazırlanmasında çok bariz etkisi görülmektedir. Nitekim, 1839 tarihinde ilân edilen «Gülhane Hatt-ı Hümâyunu»nun mimarı Mustafa Reşid Paşa Fransa’da bulunmuş ve orada iken Tanzimat Fermanı olarak da bilinen fermanın maddelerini, Fransız İhtilâli’nin ürünü olan «İnsan Hakları Beyannamesi»ne dayanarak hazırlamıştı.3 Öte yandan gerek Osmanlı’nın külleri üzerinde yükselen Cumhuriyet anlayışının yeşermesi ve devamındaki süreçte sosyal, siyasî kurumların şekillenmesinde Fransız İnkılâbı esaslı rol oynamıştır.

___________________

1 Sina AKŞİN, Fransız İhtilâli’nin II. Meşrutiyet Öncesi Osmanlı Devleti Üzerindeki Etkileri Üzerine Bazı Görüşler, Ank. Ün. SBF Dergisi, 1994, c. 49, s. 24.
2 Şerif MARDİN, Fransız Devrimi’nin Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Etkisi, Katalog, İstanbul.edu.tr, s. 57.
3 Doç. Dr. Saffet BİLHAN, Büyük Fransız İhtilâli ve Türk Devrim Hareketleri, s. 228, Ankara.edu.tr/dergiler.