EVLER TEMİZLENMEDEN MAHALLE TEMİZLENİR Mİ?

YAZAR : Sami BÜYÜKKAYNAK skaynak48@hotmail.com

Zaman itibarıyla, savrulmalar yaşanıyor. Geçmişten tevârüs edilen güzellikler, iyilikler umarsızca geri plâna itiliyor. Redd-i mîras yapmak çok kolaylaştı, hattâ hayat görüşü hâline geldi. Selefin dünya görüşü, modern zamanlarla uyuşmadığı için çarçabuk kurtulmak gereken bir yük olarak görülmeye başlandı. Zamanın popüler kültürü; seküler (dünyevî) hayat görüşünü dayattığı andan itibaren, herkes hayatından bir şeyler kaybetti.

Aile, mahalle, ev, akrabalık ilişkileri, ticarî faaliyetler, beşerî münasebetler, her şey değişime uğradı. Bu değişim birçok güzel hasleti yok etti.

Aile artık eski aile değil. Ailenin bütün fertleri bir araya gelemiyor, gelseler dahî, herkes ayrı dilden konuşuyor. Asgarî müşterekte buluşma bile gerçekleşmiyor. Anne-baba, evlâdına söz geçirmekte zorlanıyor. Anne-baba, sokağa gönderdiği çocuğunun akşam ne hâlde geleceğinden emin değil. Okula gönderdiği evlâdının; hangi pisliklerle, çirkinliklerle eve döneceğinden şüphe içinde. Evde bir arada olabildikleri anlarda, anne-babanın gözleri çocuklarının gözlerine baktığı zaman güven duyamıyor. Âzâlar, eller, ayaklar, gözler, ağızlar, farklılık arz ediyor. Aynı dili konuşamıyorlar, aynı hayat görüşüne sahip olamıyorlar. Çünkü dışarıda müessir o kadar çok ki. Hayatlarını inşa edecek bir sürü müessirin kuşatması altındalar. Okullar, popüler kültürün kuşatması altında, güven zâfiyeti var. Temiz fıtratına münasip büyütmeye çalıştığınız evlâdınızı okula gönderdiğiniz zaman, akşama onun hangi alışkanlıkla döneceğinden emin değilseniz; «Okullar güvenli!» demek mümkün değil.

Düşünebiliyor musunuz, eğitim müessesesinin emniyetinin olmadığından bahsediyoruz. Eğer, tedrîsat yapılan, nesil yetiştiren okulların güvensizliğini sorguluyorsanız, bir şeyler doğru gitmiyor demektir. Çocuk; emin bir şekilde okula gidemiyorsa, gözler arkada kalıyorsa, o zaman güllük-gülistanlık bir ortamdan söz etmek mümkün değil. Öyle ki bir derneğin yaz okuluna oğlunu yatılı olarak gönderen bir arkadaşın çocuğunun tepkisi, vahâmetin boyutunu gözler önüne seriyor:

“Baba, ben buraya Kur’ân eğitimi almaya geldiğimi zannediyordum, meğer ben buraya küfür (sövme) eğitimi almaya gelmişim. Buradaki çocukların ağzı çok bozuk baba, ben buradan gitmek istiyorum!”

Mahalleler güvenli değil. Sokağa çıkanlar hangi çirkinlikle karşılaşıp, bunun menfî yüküyle eve geleceğinden şüphe içerisinde. Bundan 25-30 sene önce çocuklar sokakta oynarlardı. Anneler-babalar evlâdını, rahatlıkla sokağa gönderirdi. Orada çocuk oyunları oynanırdı. İlk beşerî münasebetler sokakta gerçekleşirdi. Anne-baba çocuğun çirkinliklerle dönebileceğini düşünmezdi. Çünkü konu-komşunun gözetimi altındaydı çocuklar. Çocuklar kavga ederse, ağızlarından çirkin söz çıkarsa; mahallenin amcaları, teyzeleri müdahale ederdi.

Bir arkadaşın anlattığına göre, kendisi «sövme»yi hiç duymamış. İlk duyduğunda ise lise öğrencisiymiş. «İlk defa lisedeki bir arkadaşımdan duydum.» diyor, küfür ifadesini. Hattâ; «Ne demek?» diye de sâfiyâne sormuş, arkadaşına. Demek ki oyun oynadığı mahalle, gittiği ilkokul o kadar temizmiş ki; arkadaş, fıtratına uygun büyümüş. Bu arkadaşın yaşı çok değil, şu anda 37 yaşında. Demek ki 25-30 yıl önce, güvenli bir sürü mahalle varmış. Şimdi çocukların sokağa çıkıp oyun oynamaları mümkün değil. Anne-baba rahatça çocuğunu sokağa gönderemiyor. Ya bir balici, uyuşturucu mübtelâsı, sigara tiryakisi ile karşılaşırsa, ona gönlünü kaptırırsa… Bu, büyük bir endişe…

Durum tespiti yapmak kolay. Peki çözüm ne?

Çözüm, evleri «Beytullah»tan iz taşır hâle getirmek. Çünkü her ev ibâdet boyutunda birer Beytullah alâmeti taşımaya namzettir. Kur’ân’da İbrahim ve İsmail -aleyhimesselâm-’a bir emir var. Bu emir, Beytullâh’ı; ziyaret edenler, kendini ibâdete verenler, rükû ve secde edenler için temiz tutmak olarak bildirilmiştir. (el-Bakara, 125) Hazret-i İbrahim ve İsmail’in bu görevini bugüne taşıyıp, «ev temizliği» yapmak gerekiyor. Bu maddî bir temizlik olduğu gibi aynı zamanda da mânevî bir temizliktir. Mânevî kirden arındırmak, kirlenmemesi için koruyucu tedbirler almak, «Beytullah» rûhu taşır hâle getirmenin en önemli çabası olsa gerektir.

Evlerin temizliği, aynı zamanda mahallenin, toplumun temizliği demektir. Temiz evlerden oluşacak bir mahallenin, toplumu etkileyeceği muhakkaktır. Bu temizlik çalışmasının sonunda içtimâî bir kurtuluş, bir nezâhet beraberinde gelecektir.

Firavun’un hem maddî hem de mânevî baskısı altındaki Mısır toplumuna, İsrailoğulları’na içtimâî kurtuluşun evlerin kurtuluşundan geçtiği ile ilgili Rabbimiz’in Musa ve Harun -aleyhimesselâm-’a şu emri var.

“Mısır’da milletinize evler hazırlayın. Evlerinizi namazgâh edinin, namazı kılın!” Âyetin devamında da; “Mü’minleri müjdelemeleri” isteniyor. (Yûnus, 87)

Demek ki, içtimâî bir bozulmanın, içtimâî bir darboğazın tesirinden kurtulmak için; müslümanların evlerini gözden geçirmeleri ve evlerini namazgâh hâline getirmeleri gerekiyor. Allah ile irtibatın sağlam olmadığı evlerin oluşturduğu mahallenin, toplumun hâkim kültürün tesiri altında kılıktan kılığa girmesi muhakkaktır. Buralarda yetişen insanlardan, toplumun güvende olmasını beklemek mümkün değildir. Bu yüzden evlerin pak olması için evlerin namazgâh hâline gelmesi gerekiyor. Namazın şuurlu kılındığı evlerin sayısının çoğalması gerekiyor. Bu evler, kokuşmuş mahallenin yeniden güzel kokularla buluşmasının teminatıdır. Zira temiz evler; mutlaka komşuyu etkiler, huzursuz aile, huzurlu aileden hisse kapar. Problemli aile ister istemez problemsiz ailelerden etkilenir.

Bunun için toplumun kurtuluşunu namazgâh olacak, tertemiz olacak evlerin varlığına bağlayan Allâh’ımıza kulak vermek geleceğimizdir, kurtuluşumuzdur.