DÎVAN ŞİİRİNDE ATOM

YAZAR : İlyas KAYAOKAY kayaokay_2323@hotmail.com

Cevher-i ferd iken ey gāfil bu cümle mümkinât
Nice taksîm olduğun fehm etmeğe sarrâfa gel!.. (Hayâlî)

Zâtını «âyînelerde nihân» olarak cihana arz eden Mevlevî Neşâtî Dede (ö. 1674) mevzuya şairlik kabiliyeti hususunu davet eylediği zaman; ev sahipliğini, hicvin kadehini kurutan Nef‘î ile birlikte üstlenir. Nef‘î; Dede için, fantastik kurgularda karşımıza çıkan «kişiyi görünür kılan toz» olmuştur âdeta. Nef‘î ile beraber bir zerreyi oluşturmaktan dahî gurur duyduğunu ifade eden Neşâtî’nin menüsüne kalemi daldıralım:

Lehce-i Nef‘î ile olsa kelâmım n’ola bir?!.
Cevher-i ferd; değil kābil-i neng-i taksim.

“Sözüm Nef‘î’nin söyleyişiyle aynı değerde olsa buna şaşılır mı? Çünkü cevher-i ferd bölünme ayıbını taşımaz. (İkimizin de söz kudreti, aynı bölünmez cevherdendir.)”

Cevher-i ferd; maddenin en küçük yapıtaşı olarak telâkki edilen atomdan başkası değildir.

Yunanca «atomos» kelimesinden türeyen atom, «bölünemez» anlamını taşımaktadır. Modern atom kavramı; ilk defa 19. asırda İngiliz fizikçi John Dalton (ö. 1844) tarafından ortaya konulmuştur. Lâkin 12 asır önce bilimin en büyük kaynağı Kur’ân-ı Kerim, atomun şifrelerini âyetlerinde vermişti:

“…Arzda veya semâda olsun zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden gizli kalmaz! (Hattâ) ondan daha küçüğü veya daha büyüğü bile, Kitâb-ı Mübîn’dedir, (yani levh-i mahfuzdadır.)” (Yûnus, 61)

Kadîm Yunan’dan etkilenen eski fizik, atomu parçalanamaz en küçük yapıtaşı kabul ediyordu. Hâlbuki, bilim ilerledikçe; atomun nötron, proton ve elektronlardan, onların da kuarklardan oluştuğu anlaşıldı. Kur’ân-ı Kerim, zerreden daha küçüğe dikkat çekmekte…

Şairlerimizi ilgilendiren fizik, daha ziyade güzellerin fiziğidir! Dîvan şiirinde sevgilinin ağzı küçük olması münasebetiyle bazen goncaya bazen de noktaya teşbih edilir. Bu alâka ile yüz dîvan şairine;

“–Atom nedir?” suâlini yönelttik. Aldığımız en popüler cevap;

“–Atom, Leylâ’nın ağzıdır.” oldu. Anketimizin önemli nümûnelerinden bazılarını kamuya sunuyoruz:

Cevher-i ferd ile tâbîr iderler dehenün;
Lîk bu mes’elede hakk-ı teemmül müşkil!

(Sâbir Parsa)

“(Sevgilinin) ağzını cevher-i ferd ile anlatırlar. Lâkin bu meselede etraflıca düşünmek zordur.”

Ey Mezâkî n’ola reşk eylerse erbâb-ı hayâl,
Cevher-i ferd-i dehân-ı yârdır endîşemiz…

(Mezâkî)

“Ey Mezâkî, hayal erbabı kıskançlık ederse şaşılır mı? Bizim endişemiz sevgilinin cevher-i ferd olan ağzıdır. (Düşünce ufkumuz, muhayyilesi güçlü insanları imrendirecek kadar incelmiş ve derinleşmiştir.)”

Dehen-i tengi nokta-i mevhûm,
Cevher-i ferd gibi nâ-maksûm. (Neşâtî)

“(Sevgilinin) küçük ağzı, görünmeyen, var farz edilen bir noktadır. Atom gibi bölünemeyecek kadar da miniktir.”

Atom, küçüklüğünden dolayı tabiî şartlarda gözle görülmez. Ancak özel mikroskop yardımıyla görünebilir. Şair zarif bir benzetmeyle buna temas ediyor:

Görmesek tâze hatın biz der idik:
Cevher-i ferd nümâyân olmaz!.. (Mirza-zâde Sâlim)

“Ey sevgili yüzündeki taze tüyleri görmeseydik derdik ki, cevher-i ferd görünmez.”

Sevgili; gamze kılıcı ile âşıkları, Hiroşima ve Nagazaki gibi duman etmek ister. Ancak aşk hastalığıyla sararıp solan âşığın bedeni zaten cevher-i ferd misalidir:

Misâl-i cevher-i ferd, etse cismim teczie ol şûh;
Zarar yok muktezâ-yı tıynet-i meshûkdan çıkmaz.

(Kânî)

“O şuh (sevgili) bedenimi cevher-i ferd gibi parça parça bölse zararı olmaz; çünkü toz hâlinde olanlardan bir şey çıkmaz.”

Cismimün her pâresi bir cevher-i ferd olsa da,
Senden ey cân munkatı‘ kılmaz beni seyf-i ecel.

(Yenişehirli Avnî)

“Ey can! Bedenimin her parçasını atom kadar parçalasa da ecel kılıcı beni senden ayıramaz.”

Atomun bir adı da «cüz’-i lâ-yetecezzâ»dır. Kezâ «zerre» de atomu karşılar. Dîvan şiirinde zerre ve güneş yani iki zıt kavram birlikte ele alınır. Sabah güneşinden odanıza süzülen ışık huzmelerinde toz zerrelerinin uçuştuğunu çoğu kez fark etmişsinizdir. Aynı durum, camın güneş almayan kısmı için geçerli değildir. Çünkü güneş, tozların görünmesini sağlar.

Tasavvuf hırkasını giyenlere göre de vahdeti sembolize eden zerre, varlığın tek bir yapı taşının farklı dizilimleriyle meydana gelişini izah etmeye elverişlidir. Tıpkı damlaların deryayı meydana getirmesi gibi.

İnsan da âlemin bir nevi atomudur yani yaratılmışların özüdür. Zerre misali insan da Allâh’ın kudretinin lutfu olan güneşe muhtaçtır.

Hâfız’ın şu Farsça beytindeki hikmeti idrak edebilene ne mutlu:

Kemter ez-zerre ne’i pest me-şu mihr be-verz,
Tâ be-halvetgeh-i hurşid resî çerh zenân.

“Zerreden daha aşağı bir yaratılışta değilsin, gayret edip gönülden çalış ki döne döne yükselen zerrelerin eriştiği gibi sen de güneşin halvet makamına varasın.”

Vesselâm.