MEHMED ÂKİF’İN ATA YURDUNDA… -1-

YAZAR : Prof. Dr. Osman ÇETİNKAYA* osmancetinkaya@sdu.edu.tr

KOSOVA DENİLİNCE…

Kosova, Murad Hüdâvendigâr’ın zaferle çıktıktan sonra şehid edildiği I. Kosova Savaşı’ndan (1389) beri bir İslâm diyarı. Sultan Murad, yüreğini Kosova’nın bekçisi olarak Meşhed’de bırakırken; bedenini Anadolu’ya göz kulak olması için Bursa’ya naklettirmiş. Böylece, Kosova ve Anadolu mübârek şehidimizin şahsında; bu cihanda kardeş olmuş. Kosova’da İslâm izleri, Osmanlı’dan da öncesine uzanıyor. Hoca Ahmed Yesevî’nin alperenlerinden Sarı Saltuk Gazi’nin mezarına, makamlarına ve dilden dile dolaşan hikâyelerine rastlamak mümkün. Öte yandan Kosova; bu topraklarda yaşayan, yaşamaya çalışan insanlar için bir hüzünler ülkesi. Dün ve bugün Kosova; düşmanlığı, kini hiç eksilmeyen kişi ve toplumlar için bir öç alma, kan ve gözyaşı akıtma mekânı sanki. Ancak ne olursa olsun, Kosova; gönül coğrafyamızın bir parçası, mekân olarak millet bahçemizin vazgeçilemez bir çiçeği. Hâlen Türkiye’de yaşayan birçok siyaset, ticaret, spor adamı, yönetici Kosova kökenlidir. Kosova; tarih ve kültür insanlarının bir harmanı, millî şairimiz Mehmed Âkif (Aralık 1873-27 Aralık 1936) Kosova’nın bize bir hediyesi.

Geçtiğimiz yıl (2013); Türkiye, Türk Dünyası ve Balkan ülkelerinde olduğu gibi; Mehmed Âkif’in ata yurdu Kosova’da da Âkif’in (77. ölüm) 140. doğum yıldönümü münasebetiyle Türkiye Yazarlar Birliği ile Priştina Yunus Emre Türk Kültür Merkezi işbirliğinde İpek, Prizren ve Priştina’da toplantılar yapıldı. Törenlerde; paneller, şiir akşamları ve diğer faaliyetler yer aldı. Törenlere Kosova’dan ve diğer ülkelerden çok sayıda ilim, fikir adamı, edebiyatçı katıldı. Her Aralık ayında Mehmed Âkif’i sevenler, tanıyanlar ve tanımaya çalışanlar; onun hâtırasını bir şekilde anıyor, şiirleriyle duygulanıyor, rûhuna Fâtihalar gönderiyor. Bu vesileyle biz de onun ata yurdu, Kosova hakkındaki intibâlarımızı paylaşmaya çalışacağız.

KARADAĞ’DAN KOSOVA’YA…

Sırbistan Sancak bölgesi Yeni Pazar’da (Novo Pazar) bizi misafir eden İsa Beğ Medresesi’nden ayrıldıktan sonra Karadağ üzerinden Kosova’ya geçtik. Sırbistan-Kosova arasında da sınır kapısı olmasına rağmen, edindiğimiz bilgiye göre Sırbistan’dan Kosova’ya geçişlerde sıkıntı çıkarıldığı için biraz yolumuzu uzatarak Kosova’ya giriş için Karadağ’ı kullanmıştık. Karadağ (Monte Negro) içinden geçtiğimiz güzergâh; tamamen çam, ardıç, sedir, lâdin gibi ağaçlardan oluşan ormanlarla kaplı, bölge engebeli ancak nefis bir manzaraya sahip. Kosova’ya girdiğimizde bizi ilk karşılayan şehir İpek. İpek, kentin Osmanlı Türkçesindeki adı, Arnavutça Peje veya Peja; Boşnakça ve Sırpça da Peć adıyla anılıyor. Kosova’nın kuzeybatısında yer alan İpek; Kosova’nın büyük yerleşim yerlerinden biri, kentin nüfusu yüz bin kadar. İpek I. Kosova Savaşı’ndan sonra Osmanlı sınırları içine dâhil oldu, bu aidiyet uzun bir süre devam ettikten sonra, Balkan Savaşı’nın ardından 1913’te Sırbistan’da kaldı. Yugoslavya’nın kurulmasıyla, Yugoslavya yönetimi altında özerk bir bölge olarak kalan Kosova, Yugoslavya’nın dağılması ile birlikte Sırp saldırıları ve zulmü altında zor yıllar geçirdi. Uluslararası müdahale sonrasında 1998-2008 arasında Birleşmiş Milletler yönetiminde kaldı, sonra Avrupa Birliği kontrolüne geçti, 2008’de tek taraflı, 2012’de tamamen bağımsızlığını ilân etti.

İPEK’TEN İSTANBUL’A

Millî şairimiz Mehmed Âkif’in babası; İpekli Temiz Tahir, İpeklizade Arnavut Tahir Efendi gibi adlarla da anılan, İpekli Tahir Efendi; 1826’da hâlen Kosova sınırları içinde kalan İpek ili İstok (İstog) İlçesi Suşisa (Shushice) Köyü’nde (bazı kaynaklarda Suşitsa olarak geçiyor) doğmuş, 1888’de İstanbul’da ölmüş bir Osmanlı din adamıdır. Tahir Efendi’nin babası Nureddin Ağa; köyde hâlen hayatta olan 3. kuşaktan akrabalarının da belirttiği gibi, 12-13 yaşlarındaki oğlunu dînî eğitim alıp yetişmesi ve imam olarak köyüne dönmesi için İstanbul’a gönderir. Tahir Efendi; İstanbul’da çok iyi bir eğitim alır, Yozgatlı Mahmud Efendi’nin derslerine katılır. Tahir Efendi; eğitimini tamamladıktan sonra köyüne dönmek yerine, İstanbul’da kalır ve devrin en itibarlı eğitim müessesesi olan Fatih Medresesi’nde baş müderrisliğe kadar yükselir. Tahir Efendi, aynı zamanda Nakşî-Hâlidî şeyhi Feyzullah Efendi’nin müridleri arasına katılır. Suşisalılar artık genç Tahir Efendi’nin köye dönmesinden ümitlerini kesmiştir. Âkif’in dedesi Nureddin Hoca; şimdi sadece yıkılmış duvarları kalan, mezarlık içindeki köy camiinde imamlık görevine devam etmişti.

Tahir Efendi; ulemâdan Derviş Efendi’nin ölümü üzerine, onun dul kalan eşi, Buhara asıllı Emine Şerif Hanım ile 45 yaşında iken İstanbul’da evlenir. Bu evlilikten Mehmed Âkif ve Nuriye isimli iki çocukları doğar. Tahir Efendi; Âkif’in doğumundan sonra, Çanakkale Bayramiç Karşıyaka Camii’ne imam olarak tayin edilir. Mehmed Âkif ilk dînî eğitimini ve Arapça derslerini babasından alır.

Her şeye kādir olan Allah -celle celâlühû-; Tahir Efendi’yi İpek’ten ilim talibi bir muhâcir olarak; Emine Şerif Hanım’ı da tâ Buhara’dan mazlum, mahzun bir eş olarak İstanbul’da bir araya getirip bu millete Mehmed Âkif’i ihsan edecektir. Tahir Efendi, Mehmed Âkif henüz genç yaşta iken 1888’de vefat eder. Babasının muhâcirliği, annesinin ikinci defa hüznü ve mahzûniyeti; bu sefer onun omuzlarındadır artık. Böylece giderek zorlaşan şartlar, sağanak olup akan hüzünler altında; Mehmed Âkif hem ailesini geçindirmek için çırpınır hem de yazar, Sebilü’r-Reşad ortaya çıkar, Safahat mükemmel bir imbikte sabırla damıtılır ve biriktirilir, İstiklâl Marşı’mız âbideleşir.

MEHMET ÂKİF’İN ATA YURDU: SUŞİSA KÖYÜ

Karadağ’dan Kosova’ya; genç, gür, yeşilin her tonunu sergileyen ormanlarla kaplı vadilerden geçerek gelmiştik. Sınır kapısında zorluk çekmeden Kosova’ya girdik. Türkiye’de eğitim almış, Türkçeyi bilen hâlen Sırbistan-Sancak bölgesinde öğretmenlik yapan Arnavut asıllı İbrahim Rüstemî bize rehberlik yaptı. Kosova’ya girdikten sonra Âkif’in babasının doğduğu ve hâlen 3. kuşaktan akrabalarının yaşadığı Suşisa Köyü’nü bulmakta biraz zorlandık. Köyün girişine otobüsümüzü bırakarak bir süre yürüdükten sonra, Âkif’in akrabalarının evine ulaştık. Âkif’in ata yurduna kadar gelmişiz, heyecanlıyız, duyguluyuz birbirimizi de anlamak istiyoruz; ancak ortak bir dilimiz yok!.. İbrahim Rüstemî aracılığı ile Arnavutça; Âkif’in amcazadesi seksen yaşlarındaki Âdem Mulaj’ın torunu, hâlen Priştine Üniversitesinde görevli ve İngiltere’de ekonomi doktorası yapan İsa Mulaj ile İngilizce sohbetler edildi. Sorular soruldu cevaplar alındı. Âdem Mulaj’ın anlattıklarına göre Mehmed Âkif, üç kez Suşisa’ya gelmiş, akrabalarını ziyaret etmiş, köy camisinin tamiratını üstlenmiş, ama ömrü yetmemiş.

Bahtın açık olsun ey Suşisa Köyü! Varol! Allah seni hep korusun, Tahir Efendi’yi yetiştirip İstanbul’a gönderdiğin için sana hep şükran borçluyuz. O geri dönmedi diye biraz hüzünlendin, bunu anlıyoruz ama, onun meyvesi bütün bir İslâm âlemi için nimet oldu. Suşisa sen sağ ol ve yeni Tahir Efendiler yetiştir ve gönder bu ümmete!