ŞU ÂHİRET YURDU NEDİR?

YAZAR : Abdullah Mesud HIDIR mahidir@gmail.com

Şerâfeddin Zeynelâbidîn Dağıstânî Hazretleri, 1 Aralık 1875’te (hicrî 1292) Dağıstan’da doğdu. Nakşibendî şeyhi Ebû Ahmed es-Suğûrî Hazretleri’nden mânevî eğitim aldı.

Şerâfeddin Dağıstânî Hazretleri, Şeyh Şâmil’in Ruslara karşı direnişine iştirak ettikten sonra mazlum kardeşleriyle beraber Türkiye’ye hicret ederek Yalova Güneyköy’e (Reşadiye) yerleşti. Eğitimine, kendisinden daha önce Türkiye’ye hicret etmiş olan amcası ve kayınpederi Şeyh Muhammedü’l-Medenî Hazretleri’nde devam ederek seyr u sülûkünü tamamladı.

Şeyh Şerâfeddin Efendi ve beraberindekiler, Yunanlılar Bursa’yı işgal ettiğinde düşman kuvvetleriyle dağlarda harp ederek Yunan ordusunu Orhangazi sırtlarında durdurdu.

«Ebu’l-Fukarâ» nisbesi ile anılan bu muhterem Hak dostu, 15 Ağustos 1936 tarihinde teslîm-i cân eyledi. Kabri Güneyköy’dedir.

***

Talebesi Ali Usta anlatıyor:

Bir gün Şeyhime;

“–Bana âhiretten bahseder misin Şeyhim?” dedim.

“–Sen anlamazsın, Ali Usta!” dedi.

“–Anlamam ama beş yaşındaki bir çocuğa bir şey anlatmak isteyince onun seviyesine iniyoruz. Bana bu kadar da mı hisse yok Şeyhim?” dedim. O da şunları söyledi;

“–Pekâlâ… Dinle Ali Usta!

Allâh’ın yarattığı tüm mahlûkatın dilinde, damağında olan tat alma hissi bir araya toplanıp, bu zevk bir kişiye verilse; ayrıca bütün nimetlerin içindeki tat ve lezzet toplanıp bir elmanın içine konsa, bu kişi iştahla bu elmayı yese, bunun lezzeti bir cennet nimetine eşit olamaz.

Cennet güzelliklerinden bir tanesi bu dünyaya çıkarılsa, onu gören bir daha bu dünyaya bakamayacak kadar zevke gelir, deli gibi olur. Onun güzelliğine tahammül edemez…”

MURÂDIN YERİNE GELDİ, SÖZÜN YERİNE GELMEDİ!

Sultan II. Selim Han, «Sarı Selim», 28 Mayıs 1524’te İstanbul’da doğdu. Şehzadeliğinde mükemmel bir tahsil ve terbiye gördü. Devlet idaresini öğrenmesi için Anadolu’nun çeşitli vilâyetlerinde sancakbeyliği vazifelerine gönderildi. Babası Kanunî’nin Zigetvar’da vefat haberini alır almaz İstanbul’a gelen Şehzade Selim, 1566’da tahta çıkarak on birinci Osmanlı padişahı oldu.

II. Selim devrinde Sokullu Mehmed Paşa kumandasındaki donanma, 1568’de Sakız Adası’nı fethetti. Aynı yıl Osmanlı ile Avusturya arasında sulh imzalandı. Yemen’de çıkan isyana Özdemiroğlu Osman Paşa ile Koca Sinan Paşa’yı göndererek Yemen’i yeniden Osmanlı’ya bağlayan II. Selim Han, 1570’te fetih maksadıyla donanmayı Kıbrıs’a göndererek 1571’de Kıbrıs’ı İslâm diyarı hâline getirdi. 1574’teki Tunus fethi, II. Selim devrindeki son toprak fethidir.

Bu kadar fethe rağmen II. Selim devri dış siyaseti, sulh muâhedeleriyle bilinir.

Sultan II. Selim Han, 15 Aralık 1574 tarihinde vefat etti. Kabri, Ayasofya Camii avlusundaki türbededir.

***

Kıbrıs Adası’nı fethe azmeden Sultan II. Selim, ferman eyleyip donanma-yı hümâyunu deryaya saldı ve:

“Şayet bu adanın fethi müyesser olursa, rızâ-yı ilâhî için şükür sadedinde büyük bir cami yaptıracağım!” diye bir de adakta bulundu.

Nihayet Cenâb-ı Hakk’ın nusret ve inâyetiyle fetih müyesser oldu.

Ancak Padişah, devlet işlerinin çokluğu ve daha nice meşgaleler sebebiyle va‘dini unutmuştu. Epey bir zaman sonra rüyasında Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i gördü. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ona;

“Ey Selim! Sen murâd eyledin, Hak nasip kıldı. Sözünde sâdık olasın. Kıbrıs’tan alınan ganîmetle, va‘dettiğin camiyi Edirne’ye yaptırasın!” dedi.

II. Selim Han, uyandığında gönlünde bir yandan mahcubiyet, diğer yandan sevinç vardı.

Sabahleyin rüyasını lalası Mustafa Paşa’ya anlatınca onun da aynı rüyayı gördüğünü anlayan Sultan’ın şaşkınlığı bir kat daha arttı. Bunun üzerine derhâl Mimar Sinan’a meşhur Selimiye Camii’nin inşaatına başlamasını emr ü fermân eyledi.

KAÇIRILMIŞ BİR ÇOCUK GİBİ

Hüseyin Cemil MERİÇ, 12 Aralık 1916’da Hatay Reyhanlı’da dünyaya geldi. 1928’de ilkokulu bitirdikten sonra Hatay Sultanîsi’nde ortaokula başladı. Hatay’da başladığı liseye İstanbul Pertevniyal Lisesi’nde devam etti. Ancak tahsilini tamamlayamadan Hatay’a döndü. Hatay’da ilkokul öğretmenliği, nâhiye müdürlüğü, tercüme kaleminde reis muavinliği yapan Meriç; daha sonra tekrar İstanbul’a giderek İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi.

Yazarın ilk yazısı 1933’te Hatay’ın mahallî bir gazetesinde yayımlandı. Batı medeniyeti ve dil üzerine önemli çalışmaları, çeşitli dergilerde yayımlanmaya devam etti. Bunun yanında Fransızcadan yaptığı edebî tercümeler, önemli eserlerindendir.

1942 yılında Elazığ Lisesi’nde Fransızca öğretmenliğinden sonra 1946’da İstanbul Üniversitesi yabancı diller fakültesinde çalışmaya devam etti. 1955’te gözleri âmâ olduktan sonra da talebelerinin yardımıyla çalışmalarını ve kitap neşriyatını sürdürdü.

Cemil MERİÇ, 13 Haziran 1987 tarihinde İstanbul’da vefat etti. Kabri, Karacaahmet Mezarlığı’ndadır.

***

Yazarın kendi medeniyetimizle ilgili şu tespitleri dikkat çekicidir:

“Tanzimat’tan beri hazır elbiseye meraklıyız, hazır elbiseye ve hazır medeniyete… Tefekkür kılıçla fethedilmez; bir parça kendi kafamızla düşünmek ne kadar güç!”

Yine benzer bir ifade ile:

“Tarih, Tanzimat’tan başlayarak tepeden tırnağa değiştirilmelidir. Tarih kitapları Haçlıların en büyük zaferidir.”

Bir başka tespit de şudur:

“Türk milleti, asıl ailesinden kaçırılmış bir çocuk gibidir. Çocuğu kaçıranlar; onun kendi asaleti, ailesi ve kökü hakkında bir şey bilmesi korkusu ile kendi hakkında bilgi elde edebileceği her yolu kapamak isterler.”

MİSVAKTAN GELEN ŞİFÂ

İlyas VANLIOĞLU Hocaefendi, 8 Ağustos 1933 tarihinde Trabzon Of’ta dünyaya geldi. Hâfızlığına 5 yaşında babası İsmail Efendi’de başlayıp, 7 yaşında Mahmut USTAOSMANOĞLU Hocaefendi’de tamamladı. 1944’ten itibaren devrin âlimlerinden dersler alarak İslâmî ilimlerde kendini yetiştirdi.

1947 yılında Of’ta, 1958’de Beyoğlu Fetih Camii’nde imam-hatip olarak vazife yaptı. Vazifesi esnasında önce dışarıdan ortaokul ve liseyi ardından da Marmara Üniversitesi Yüksek İslâm Enstitüsü’nü dereceyle bitirdi.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nca açılan vaizlik, müftülük ve murakıplık imtihanını kazanarak uzun yıllar vaizlik yaptı.

İstanbul merkez vaizliğinden 1995 yılında emekli olan Vanlıoğlu Hoca, emekliliğinden sonra da hizmet hayatını sürdürdü. Muhterem İlyas VANLIOĞLU Hoca geçtiğimiz ay 15 Kasım 2013’te İstanbul’da vefat eyleyerek Eyüp Sakızağacı Şehitliğine defnedildi.

Bu vesileyle kendisine Allah’tan rahmet, yakınlarına sabr-ı cemîl niyaz ediyoruz.

***

İlyas VANLIOĞLU Hoca’nın, Sâmi Efendi Hazretleri’yle bir hâtırası vardır. Kendisi şöyle anlatır:

“Ben minberin yanında karnımı tutmuş oturuyordum. Sami Efendi’nin damadı Ömer KİRAZOĞLU da hâlimden rahatsız olduğumu anlamış. Sohbetten sonra sebebini sordu.

“–Böbreklerimden birini ameliyatla almışlardı, diğeri de sürekli kum yapıyor.” dedim. O da;

“–Hocayı ziyaret edelim, duâsını alalım.” diyerek Mahmud Sâmi Efendi’nin Erenköy’deki evine götürdü. İçeri girince sağ olsunlar beni ona methettiler;

“–Efendim, bu hoca bize bir vaazlar veriyor, hiç sormayın. Yalnız bir rahatsızlığı var.” dediler.

Hoca benimle ilgilenerek, rahatsızlığımın ne olduğunu sordu. Ben de anlattım. Sırtımı okşayıp bir şeyler okudu. Sonra bana her zamanki nezâketiyle dedi ki:

“–Eyüp Çarşısı’na gider misin?”

Ben de;

“–Giderim.” dedim.

“–Orada takke tesbih satanlar var; onlara uğrar mısın?”

“–Uğrarım.” dedim.

“–Onlar misvak satarlar. Onlardan bir-iki bağ misvak al. Kaynar suyun içine koy, iyice kaynayıp kanarya rengini bulunca, suyunu süz. Yirmi gün boyunca aç karnına sabah-akşam bunu iç. Ekmek yerine de haşlanmış patates ye.” dedi.

Bu formülü uygulayınca şifâya kavuştum. Otuz yıl oldu bir daha ne ağrı ne kum görmedim…” (Mehmet ERGİN, H. Kübra ERGİN; Ayaklı Medrese İlyas VANLIOĞLU)