FÂNÎYİ BÂKÎ YAPAN SIR: SADAKA

YAZAR : Yard. Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

Sadaka, her müslüman üzerine bir vecîbedir. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu hususa şöyle işaret buyurmuşlardır:

“Her müslümanın sadaka vermesi gerekir.” (Müslim, Zekât, 55) Her müslüman zengin olamayacağına göre, burada bahsedilen sadaka; sadece mal ile verilen sadaka değildir. Bunun dışında da sadakaların olduğu açıktır.

Güzel dînimiz İslâm’da sadakanın yelpazesi öyle geniş tutulmuştur ki, neredeyse müslüman fertlerden hiçbiri sadaka sevabından mahrum bırakılmamıştır. Zira serlevha hadîsimizde Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- her iyi, güzel işin sadaka kapsamına gireceğini beyan buyurmaktadır. Şu hadîs-i şerîfinde de sadakanın bu geniş yelpazesini şu şekilde dile getirmektedir:

• “Kardeşinin yüzüne tebessüm etmen senin için sadakadır.

• İyilikleri emretmen ve kötülüklerden sakındırman sadakadır.

• Yolunu kaybeden bir adama yol göstermen senin için sadakadır.

• Âmâya kılavuzluk yapman senin için sadakadır.

• Yoldan (insanlara zarar vereceğini düşündüğün) taşı, dikeni ve kemiği gidermen senin için sadakadır.

• Kendi kovandan kardeşinin kovasına boşaltman bile sadakadır.” (Tirmizî, Birr, 36)

Bu nebevî hakikate göre; demek ki, kardeşinin yüzüne gülümsemen bir sadakadır. Etrafında olanlara karşı daima mütebessim bir çehreye sahip olan Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmaktadır:

“Din kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibaret bile olsa, hiçbir iyiliği küçümseme.” (Müslim, Müsâkât, 7)

Kişinin, ailesine yaptığı harcama sadakadır. Nitekim Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Kişinin ailesi için yaptığı harcama da sadakadır.” (Buhârî, Meğâzî, 12)

Yine bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmaktadır:

“Bir adam Allâh’ın rızâsını umarak ailesinin geçimini sağlarsa, harcadıkları onun için bir sadaka olur.” (Buhârî, Îmân, 41)

Buna göre sadaka, Allah -celle celâlühû- rızâsı için îfâ edilir. Ufak bir güzel söz veya davranış bile olsa, rızâ-yı ilâhîye mutâbık ise, karşılığında büyük sevaplara nâil olunabilir. Zaten sadakayı anlamlı kılan, bu kadar değerli kılan şey de; Allâh’ın rızâsını gözeterek yapılmasıdır.

Bu mânada Allah için kötülüklerden uzak durmak da sadakadır. Bir gün ashâb-ı kiram; malıyla veya bedeniyle sadaka vermeye gücü yetmeyen bir kişinin ne şekilde sadaka sevabı elde edebileceğini Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e sormuş, O da;

“Kötülükten uzak durur. Bu da bir sadakadır.” (Müslim, Zekât, 55) buyurmuştu.

Öyleyse Allah için yapılan her iyi, güzel iş sadakadır. Allah için yapılan her güzel davranış, sadaka kapsamına girmektedir. Şu hadîs-i şerif, bu hususu çok güzel bir şekilde ortaya koymaktadır:

• “Güneşin doğduğu her gün, insanın bütün eklemleri için sadaka vermesi gerekir.

• İki kişinin arasını düzeltmen sadakadır.

• Bir kimseyi kaldırarak hayvanına binmesine yardımcı olman veya eşyasını ona yüklemen sadakadır.

• Güzel söz de sadakadır.

• Namaza giderken attığın her adım sadakadır.

• Yoldaki rahatsızlık veren şeyleri kaldırman sadakadır.” (Müslim, Zekât, 56)

Yine ilim öğrenmek ve öğretmek de sadakadır. Rasûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Sadakanın en faziletlisi; müslümanın ilim öğrenmesi, sonra da onu müslüman kardeşine öğretmesidir.” (İbn Mâce, Sünnet, 20)

Sadaka Rabbin hoşnutsuzluğunu giderir, belâyı def eder, mü’mini -Allâh’ın izniyle- kötü sonla karşılaşmaktan muhafaza eder. Şu hadîs-i şerifte bütün bu mânâlara işaret buyurulmaktadır:

“Şüphesiz sadaka, Rabbin hoşnutsuzluğunu giderir. (Allâh’ın kişiye huzurlu bir hayat bağışlamasına vesile olur, işlenen kötülüklere mukabil başa gelebilecek kötülüklere de keffâret olur) ve kötü bir şekilde ölmeyi (Allâh’ın izniyle) önler.” (Tirmizî, Zekât, 28)

Ayrıca sadaka şükürdür. Sadaka; zenginliğimize, beden ve ruh sağlığımıza, nefes alıp vermemize, en mükemmel yaratılmışlığımıza bir şükürdür. «Elhamdülillâh ki Rabbim zenginlik lutfetti de sadaka verebiliyorum.»; «Elhamdülillâh ki Rabbim sağlık lutfetti de bir taşı kenara koyabiliyorum.»; «Elhamdülillâh ki Rabbim bana mütenâsib bir beden lutfetti de tebessüm edebiliyorum.”… diyebilmek ne büyük bir lütuftur.

Sadaka, sadâkattir. Bezm-i âlemde Rabbimiz’e vermiş olduğumuz;

“Evet, Sen bizim Rabbimiz’sin!” ahdinin arkasında durmaktır. Çünkü O’nun rızâsı için, O’nun lutfettiği maldan veriyoruz. O’nu memnun etmek için, O’nun kullarına tebessüm ediyoruz.

Şu husus önemlidir ki; sadaka, Allah Teâlâ’nın rızâsını gözeterek, helâlinden verilir. Hadîs-i şerifte şöyle buyurulmaktadır:

“Kim helâl kazancından bir hurma kıymetinde sadaka verirse -ki Allah, helâlden başkasını kabul etmez- Allah o sadakayı bizzat kabul eder. Sonra onu; dağ gibi oluncaya kadar, herhangi birinizin tayını büyüttüğü gibi, sahibi için ihtimamla büyütür.” (Buhârî, Zekât, 8)

Aslında Allah rızâsı için yapıldığından dolayı ve helâlinden olduğu için sadakada bereket vardır, yani sadaka berekettir. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Allah yolunda malını harcayan kimseye, harcadığının yedi yüz misli ecir/sevap verilir.” (Nesâî, Cihâd, 45)

Yüce Rabbimiz bu hususa şöyle işaret buyurur:

“Allah fâiz malını mahveder (Fâiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise artırır (bereketlendirir).” (el-Bakara, 2/276)

Yine bir başka hadîs-i şerifte;

“Sadaka vermekle kulun malı eksilmez.” (Müslim, Birr, 69) buyurularak, sadakadaki berekete vurgu yapılmıştır.

Sadaka, cennete açılan kapıdır. Zira Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir sözünde cennette mü’minlere açılacak kapılardan birinin «sadaka kapısı» olduğunu bildirmiştir. (Müslim, Zekât, 85)

Onun için; sadaka, aynı zamanda kıyâmet günü için hazırlık yapmaktır. Rabbimiz;

“Herkes yarın için ne göndermiş olduğuna bir baksın!” (el-Haşr, 59/18) buyurarak, dehşetli kıyâmet günü için hazırlık yapmamızı istemektedir.

İşte bütün bu özelliklere ve daha nicelerine sahip olan sadaka, fânîye hayat verir. Fânî olan bir mü’min; elindeki fânîyi Allah için bir fânîye verdiğinde, en başta fânî bedeni, kendi hayat bulur. Hattâ öyle ki öldükten sonra bile o sadaka ile hayat bulmaya devam eder.

Bu bakımdan sadaka, ölümsüzleşir ve ölümsüzleştirir. Dünya hayatındayken yerine getirilen bir sadaka; öldükten sonra da kabirde, mahşer gününde hemen o verenin yanı başında hazır bulunur. Böyle sadakalara ölümsüzleşen/sürekli devam eden sadaka anlamında, sadaka-i câriye denmektedir. Bir hadîs-i şerifte bu durum şöyle tasvir edilmektedir:

“İnsan öldüğü zaman, şu üç şey dışında amelleri kesilir:

• Sadaka-i câriye (faydası kesintisiz devam eden sadaka),

• Kendisinden yararlanılan ilim ve;

• Kendisine duâ eden sâlih evlât.” (Ebû Dâvûd, Vesâyâ, 14)

Allah için verilen bir sadaka, verilen fânî kişiye de hayat verir. Meselâ fânî bir mü’min; samimî niyetlerle Allah için kendisine verilen helâl bir sadakanın hayrını, bereketini görür. Kendisine sunulan güzel bir nasihat veya güzel bir davranış karşısında belki hayatı değişir, istikamete yönelir ve böylece hayat bulur.

İster mal olsun ister bir iyilik, bir güzel davranış olsun, îfâ edilmiş fânî bir sadakanın kendisi de hayat bulur. Çünkü Allah için yapılmıştır veya Allah için verilmiştir, Allah için yerine getirilmiştir. Meselâ mideden atılıp gidecek olan bir yiyecek; her ne kadar vücut için faydalı tesirler bıraksa da, Allah için sadaka olarak verildiğinde, Allah yoluna sarf edildiği için büyük bir mânâ kazanır, hayat bulur ve tabir câizse ölümsüzleşir.

Dünya hayatındayken verdiğimiz bir sadaka; öldükten sonraki hayatımızda, en başta kabrimizi nurlandırır. Bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur:

“Sadaka, sahipleri için kabirlerin sıcaklığını söndürür. Mü’min kıyâmet günü, sadakasının altında gölgelenir.” (Heysemî, III, 110)

Sonra sadaka, herkesin; «Nefsî! Nefsî!» dediği o zorlu günde, karşımıza bir nur olarak çıkar ve bizi cehennem ateşinden korur. Nitekim Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmaktadır:

“Yarım hurma (sadaka) ile bile olsa cehennemden korunun. Eğer bunu da bulamazsanız güzel bir sözle (korunun).” (Müslim, Zekât, 68)

Onun için ey mü’min kardeşim! Allah Teâlâ katında önemli bir yere sahip olan sadaka amelini geciktirme. Malın varken veya sağlığın yerinde iken, fırsatını bulduğunda, bu can bu bedenden çıkmadan; ama maldan ama candan ama bedenden sadakanı ver. Zira Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bizleri şöyle uyarmaktadır:

“(Sadaka vermeyi) can boğaza gelip de (son nefesini yaşadığın âna kadar) erteleme.” (Buhârî, Vesâyâ, 7)

Sadaka hususunda sakın; “Benim malım yok ki sadaka vereyim?” deme! Zira fakire vereceğin bir malın yoksa, mü’min kardeşine bakışında bir tebessümün de mi yok?

Onun için mü’min eğer malı varsa malından, eli tutuyorsa elinden, hiç değilse yüzündeki tebessümünden sadakasını vermeli ve kıyâmet günü sadakanın nûruyla, sadakanın şahitliği ile Rabbinin huzûruna gelmeli.

Ne mutlu mahşer günü sadakanın nûruyla gelenlere!

Rabbimiz, bizleri dünya ve âhirette sadakanın nûruyla nurlandırsın!

Rabbimiz; canımızla, malımızla, bedenimizle kendi yolunda olmayı cümlemize nasip ve müyesser eylesin!

Rabbimiz, bizleri sadaka kapısından girenlerden ve cemâline erenlerden eylesin!