İRADE EĞİTİMİ

YAZAR : Mehmet Ali VAR varoglu5@gmail.com

«İrade»; dilemek, istemek mânâsında bir kelime. Bir şeyi yapmak veya yapmamak konusunda karar verebilme yeteneğidir. Akıl ve ruh gibi insana has özelliklerdendir. İnsan bu gücü sayesinde iyi ile kötüyü, sevap yahut günahı seçip yapabilme gücünü hâizdir.

İrade, aynı zamanda Allâh’ın sübûtî sıfatlarından biridir. Allah Teâlâ; dilediğini, dilediği zaman, istediği şekilde yapar. O, bir şeyin olmasını istediğinde, ona mâni olacak hiçbir güç yoktur.

“Bir şeyin olmasını dilediği zaman, ona; «Ol!» der, o da hemen oluverir.” (Yâsîn, 82) Kur’ân’da Allâh’ın iradesiyle ilgili olarak;

“Allah dilediğini yaratır.” (Âl-i İmrân, 47) buyurulmuştur.

Allah -celle celâlühû-, insanı en güzel şekilde yaratmış (et-Tîn, 4) onu irade kabiliyeti ile güçlendirmiştir. Peygamber göndererek iyiyle kötüyü açıklamıştır. Kur’ân’da;

“Ona iki yolu (iyi ve kötüyü) gösterdik.” (el-Beled, 10) buyurarak, iradesini doğru kullanması tavsiye edilmiştir. İslâm akıl ve irade sahibi olmayanları dînen fiillerinden sorumlu tutmamıştır.

Akāid kitaplarında kader konusuyla da bağlantılı olan irade, küllî irade ve cüz’î irade olmak üzere ikiye ayrılır. Küllî irade Cenâb-ı Allâh’ın iradesi; cüz’î irade de insanoğlunun iradesidir. İnsanın hangi ana-babadan meydana geleceği, cinsiyeti, kaş-göz rengi, kalbinin çalışması, nerede ve ne zaman öleceği gibi konular Allâh’ın iradesini (küllî iradeyi) ilgilendirdiğinden diğer bir ifadeyle; insanın tercih hakkı olmadığından bu konularda sorumluluğu yoktur. Ama sevap veya günah işleme, ibâdet yapıp yapmama, kısaca İslâmî kurallara uyup uymama konusunda tercih hakkı bulunduğundan bu tür söz ve davranışlarından sorumludur.

İnsanın, sahip olduğu akıl, ruh ve irade gibi özelliklerini; yerinde, zamanında ve gerektiği gibi kullanma vazifesi vardır. Zararlı alışkanlıklardan sakınıp, faydalı bilgilerle donatarak aklını; ibâdet, zikir, infak gibi mânevî şeylerle de rûhunu beslemeli. Bunun yanında; iradesini güçlendirmek, hayatta ondan gereği gibi faydalanmak için de çalışmalar yapmalıdır.

İradeyi güçlü kılmak, zorluklarla mücadele etmek ve hayatta başarılı olabilmek için onun eğitimine önem vermek gerekir. Bunun için küçük yaşlarda ailede başlayıp, sonra okullarda ve hayat boyu irade eğitimine devam edilmeli. Friedrich von Schiller’in dediği gibi;

“İnsanı büyük veya küçük yapan kendi iradesidir.” İradesi sağlam insanlar, zorluklardan yılmaz ve hayat imtihanında başarılı olurlar.

Günümüz insanının en büyük sıkıntısı, irade eğitiminin zayıf olmasıdır. Başta aileler; çocuğunun her istediğini yaparak, maddî imkânlarla donatıp, dînî eğitim konusunda onları ihmal edip, gönüllerini aç bırakarak en büyük noksanlığı yapmaktadır. Dünyalık kaygısı üzerine kurulmuş, değerleri zayıf, disiplin zaafları ile dolu, öğrenci merkezli eğitim sistemimiz de iyi bir irade eğitimi verememektedir. Bundan dolayı kültürüne yabancı, giyimi-kuşamı garip, hareketleri anormal bir nesil ortada. En basitinden sigara ve alkole düşkün, kumara müptelâ, nefsin emirlerine âmâde, bencil, vurdumduymaz; bunun yanında, ibâdet, zikir, hayır, hizmet gibi güzelliklere bîgâne.

İrade eğitimiyle kişiye hem dış dünyayla ve onun zorluklarıyla mücadele etme, hem de kendi iç dünyasıyla duyguları, düşünceleri, kararlarıyla baş edebilme yeteneği kazandırılır. Bunun için İslâm; iradeyi sağlam tutacak, sıkıntılar karşısında dimdik duracak ibâdet ve fiiller ortaya koymuştur. Dînin her emri, iradeyi güçlendirmek için birer basamaktır. Meselâ gece-gündüz günde beş vakit namaz, yanında başta teheccüd olmak üzere nâfilelerin her biri birer irade eğitimi gerektirir. Sabah ezanı okunurken sıcak yataktan kalkıp huzûra durabilmek, seherlerde Rabbine yönelebilmek ve bu işi devamlı yapabilmek güçlü irade ister. Bunun için Cenâb-ı Hak, cennetle müjdelediği kullarının vasıfları arasında namazın devamlılığına işaretle şöyle buyurmuştur:

“Namaz kılanlar ki, onlar namazlarında devamlıdırlar.” (el-Meâric, 23)

Bunun yanında oruç; muhteşem bir irade eğitim aracıdır. Oruçluya saygının azaldığı zamanımızda; çevrede yemekler yenirken, envâi çeşit tatlı, abur cubur gözümüzün önünde dururken, yazın sıcağında, kışın soğuğunda, işte-güçte yemeden-içmeden, nefsî arzulara esir olmadan akşamı beklemek hep irade işidir. Oruçluyken sabırla aşılması gereken bu imtihanlardan biri de insanın karşısına çıkan belâlara karşı tahammüllü olmasıdır. Bu durum hadîs-i şerifte şöyle ifade buyurulur:

“Hiçbiriniz oruçlu olduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Eğer biri kendisine söver veya çatarsa; «Ben oruçluyum.» desin.” (Buhârî, Savm, 9)

Arabistan sıcağında, kalabalık ortamlarda, farklı memleket ve kültürlerden gelen insanlarla bir arada yapılan hac da şartlarının ağırlığı hasebiyle iradeyi kuvvetlendiren ibâdetlerdendir. Dînimiz hacıların çevresini incitmemesi için; canlı öldürmek, bitki koparmak, tıraş olmak vesâire gibi yasaklar ile ibâdetin gereğini yerine getirirken, iradeyi kuvvetlendirme eğitimi de vermektedir.

Zekât, müslümanın malından yoksulun hakkını çıkarıp malı temizlemeyi hedeflerken; fakiri gözetmeyi, kardeşlik bağlarını güçlendirmeyi, insanı cimrilikten kurtarıp, infak duygusunu tattırırken çok güzel bir irade eğitimi de vermektedir.

Almak kolay, vermek zor. Nefis kimseye bir şey verilmesini istemez. Malının bir kısmını da olsa muhtaca verebilmek sağlam bir irade gerektirir. Bundan dolayı Cenâb-ı Hak, iki hususa çok dikkat etmemiz için bizi ikaz buyuruyor:

“Herhangi birinize ölüm gelip de; «Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de SADAKA VERSEM ve SÂLİHLERDEN OLSAM!» demeden önce, size verdiğimiz rızıktan infak edin.” (el-Münâfikûn, 10)

Yapılan ibâdetler, alınan irade eğitimi, nefisle mücadele; âyette işaret edilen kâmil insan, sâlih bir kul olma gayretleridir. İslâm’ın tasavvuf anlayışındaki; «Kıllet-i taâm, kıllet-i menâm, kıllet-i kelâm: Az yemek, az uyumak, az konuşmak» şeklindeki ölçülü hayat anlayışı da irade eğitimini hedefleyen işlerdir.

Yerken midesine, konuşurken diline, uyurken uykusuna sahip olamayan insandan ne derece güçlü irade ve başarı beklenebilir. Böyle insanlar nasıl cihad meydanında göğsünü düşmana siper edip Âkif’in dediği gibi;

Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz.
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz!

diyebilir? Yahut hizmette gözünü daldan-budaktan esirgemeden iş yapabilir. Mü’mine bu şuuru kazandırmak için az yemekle ilgili hadîs-i şerifte şöyle buyurulur:

“Hiçbir insan, midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır. Hâlbuki kişiye, kendisini ayakta tutacak birkaç lokma yeter. Şayet bir kimsenin mutlaka çok yemesi gerekiyorsa, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe, üçte birini de nefesine ayırsın.” (Tirmizî, Zühd, 47)

Yemeyi azaltmanın şeklini Prof. Dr. Hasan Kâmil YILMAZ Hocamızın tercüme ettiği el-Lüm‘a isimli eser;

«Her Cuma günü bir kedi kulağı kadar azaltmakla olur.» der. Buna bir çorba kaşığı denebilir. Nefis tedricî olarak az yemeye alıştırılır.

Az yemenin yollarını Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri de;

“…En yakın yolu, tartı, ölçü ile yiyip, içip, her gün beş gram azaltasın. İki yüz gram kalıncaya kadar böyle devam edesin.” der. (Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, Mârifetnâme, Bedir Yay., İst, 1980, s. 483)

Uykunun miktarı şerîatta 8 saat, tarîkatta 6 saat olarak belirtilir. Fazlası gaflete bulaşır. Yine hadîs-i şeriflerde «çok konuşmanın kalbi öldürdüğü» anlatılır. Bütün bunlar hep irade eğitimine yönelik kutlu düzenlemelerdir.

Bugün halka izletilen filmlerde, yazılı ve sözlü medyada insanların daha çok özgürleşmesinden ve toplumun baskılarına meydan okumasından bahsedilmekte. Dur-durak bilmeyen, had-hudut tanımayan, kalbinde Allah korkusu olmayan insanda irade eğitimi yoksa; onu hangi polisiye tedbirler durdurabilir? Yetişen gençlik, elbet kendine güvenecek, maddî ve mânevî donanıma sahip olacak ama durması gereken yeri, koruması lâzım olan dînî ve millî değerleri de muhafaza etmeyi bilecektir.