BAKIR, ALTIN OLUR MU?

Fahri SARRAFOĞLU sarrafoglufahri@gmail.com

Bu satırların yazarının baba mesleği, kuyumculuk ve sarraflıktır. Yani hem imalât hem de satış işi vardı.

Efendim; kuyumcu dükkânımıza gelen takıları babamla önce güzelce ateşte yakar, sonra asitli suyun içine atar, ardından özel sabunlu suda yıkar nihayet talaş dolu kaba atıp kuruturduk. Böylece kir ve yağ ile altın rengini kaybetmiş olan takılar; yeniden pırıl pırıl olur, sanki yeni alınmış gibi gösterişli olurdu. Eğer takılan takılar çok kirliyse; bu sefer cilâ motoru dediğimiz bir teknikle cilâdan geçirilir, daha çok parlak olması sağlanırdı.

Bütün bu teknikler gelenekten gelen sistemle yapılırken, «yaldızlama tekniği» denilen yeni bir sistemle daha tanıştık. Bu çok daha kolay bir yöntemdi. Bu teknik ile altın takılar çok daha parlak hâle geliyordu. Sanki yeni imal edilmiş gibi oluyordu. Yeni üretim altın takı ile arasında hiç fark yok gibiydi. Neydi bu sistem derseniz; elektroliz sistemi idi.

Yani belli kimyevî maddeler ile özel bir solüsyon hazırlanıyor; bu solüsyonun içine de yaklaşık 5 veya -içine konacak altın takının gram durumuna göre- 10 gram saf altın yani 24 ayar altın konuyordu. Elektrik ile temas ettirilince su kaynamaya başlıyor ve suyun içine konan hangi metal olursa olsun onu hemen altın rengine çeviriyordu. Ama burada hassas olan ve dikkat edilmesi gereken, süresiydi. Yani süreyi ne kadar uzun tutarsanız, yaldızlanacak metal o kadar fazla altın rengini alıyordu. İşte işin sırrı buradaydı.

Bir gün yine dükkânda babam yaldız için solüsyon hazırlığı yaparken; dükkânımıza, herkesin çok sevdiği, her kuyumcu esnafın yakından tanıdığı, beyaz sakallı, nur yüzlü Veli Emmi dediğimiz tasavvuf erbâbı bir zât geldi. Kendisi Merhum Ramazanoğlu Mahmud Sâmi Efendi -kuddise sirruhû-’nun müridlerindendi. (Allah rahmet eylesin. Veli Emmi daha sonra bir umre yolculuğunda trafik kazasında şehid oldu, mezarı bugünkü Irak topraklarında.) Evet, Veli Emmi dükkâna geldi ve abimle bize sordu:

“–Çocuklar bu suyun içine şu parmağımdaki bakır yüzüğü atarsam altın gibi olur mu?”

Ağabeyim hemen atıldı ve;

“–Olur Veli Emmi, sapsarı yapar. Hele iki-üç dakika tutarsak, altından farkı bile olmaz neredeyse…”

İşte tam burada Veli Emmi söze girdi ve çok güzel şu önemli tasavvufî mesajı verdi:

“–Sevgili gençler, işte insanoğlu da bu has altın gibidir. Allah bizi ahsen-i takvîm olarak yani en güzel biçimde yaratmıştır. Fakat yaşadığımız çevre, insanın nefsinin eğitimsizliği ve kötü arkadaşlarla birlikte olunması sonucu, o güzel olan ahlâkı giderek bozulur. Tıpkı bugün bu suyun içine attığınız kararmış, kirli altınlar gibi olur. Siz bu altınları yaldızla temizliyorsunuz. Tertemiz oluyor. Onu vitrine koyup yeniden satabiliyorsunuz. Ya insanoğlunun yaldızı nasıl olacak? İnsanın kirlenen rûhu, kirlenen ahlâkı nasıl yaldızlanacak? İşte onun cevabı da Kur’ân-ı Kerim’de:

«Ey îmân edenler! Allâh’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla, güzel, sâdık insanlarla beraber olun.» (et-Tevbe, 119)”

Veli Emmi, gerçekten de parmağındaki o bakır yüzüğü çıkardı ve babama rica ederek altınlarla birlikte yaldız yapılacak su kabının içine attı. 3-4 dakika sonra diğer altınlar nasıl sararmış altın gibi olmuşsa, Veli Emminin o yüzüğü de altın gibi sarıydı. Sonra yine devam etti Veli Emmi:

“–Bu altınlar şimdi temizlendi. Tekrar altın oldu. Benim bakır yüzüğüm ise altın gibi sarardı, altına benzedi. Ama altın olmadı. Bir süre sonra havadan, terden veya sudan etkilenecek ve yine eski bakır hâlini alacak. İnsanlar da güzel insanlarla ne kadar birlikte olurlarsa o kadar güzel ahlâklarını sürdürürler. İyi insanlarla birlikte yapılan arkadaşlık; insanın ahlâkını, rûhunu tekâmül ettirir.”

Sonra ağabeyimle bana dönerek şu özlü cümleyi söyledi:

“–Öyle bir hayat yaşayın ki, altın gibi hayat olsun. Ne 8 ayar ne 14 ayar ne de 22 ayar… İnşâallah olmuşken 24 ayar altın gibi hayat yaşayın. Bunun için de hem doğrularla hem de iyi kişilerle arkadaşlık kurun.”

Kısaca:

“Mü’minler içinde Allâh’a verdikleri sözde sadâkat gösteren nice erler var! İşte onlardan kimi adadığını ödedi kimi de (bunu bekliyor). Onlar hiçbir sûrette (ahidlerini) değiştirmediler.” (el-Ahzâb, 23)

“Bu, sâdıklara doğruluklarının fayda sağladığı gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. Allah onlardan râzı olmuş, onlar da O’ndan râzı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş budur.” (el-Mâide, 119)

“Kur’ân’da İsmail’i de an; çünkü o, va‘dine sâdık bir kuldu ve gönderilmiş bir peygamberdi.” (Meryem, 54)

Hazret-i Peygamber -sallâl­lâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdular ki:

“Kişi dostunun dîni üzeredir. Öyleyse her biriniz kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 19; Tirmizî, Zühd, 45)

Mü’min, kardeşinin aynasıdır ve mü’min, mü’minin kardeşidir; onun zarar ve ziyâna uğramasını, helâkını önler; arkasında da onu çevreleyip korur ve ihtiyaçlarını görür.