BİRRU’L-VÂLİDEYN

Dr. Halis Ç. DEMİRCAN cetindemircan2@hotmail.com.tr


Abdullah İbn-i Semûre -radıyallâhu anh-’tan rivâyete göre; Rasûlullah -sallâllâhu teâlâ aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurmuştur ki:

“Dün gece ümmetimden birini rüyada gördüm. Kendisine melekü’l-mevt (Azrâil) -aleyhisselâm- rûhunu kabzetmek için gelmişti. Fakat bu zâtın, babası hakkındaki birr u ihsânı temessül edip melekü’l-mevti bu ümmetimin yanından reddetti.”Terğîb ü Terhîb adlı eserin sahibi, bu hadîse; hasendir, demiştir.2

Bu hadîs-i şerîfi okuyunca dağarcığımda bir hâtıra canlandı:

Daha önceki bir yazımda sözünü ettiğim; Beşiktaş’ta oturan, aslında babamın dayısı olan, Eyüp Dayının evine ziyarete gittiğimiz günlerden biriydi. Ev halkı bir süre birbiriyle dertleştikten sonra Eyüp Dayı, hanımları baş başa bırakmak istemiş olacak ki;

“–Haydi yeğenim, biz namaza gidelim.” dedi.

Yahya Efendi’den yürüyerek Beşiktaş çarşısına geldik;

“–Daha namaza bayağı var, gel bir arkadaşa uğrayıp iki çift lâf edelim.” dedi.

Bir antikacı dükkânına girdik.

İçeride birkaç kişi oturmuş sohbet ediyorlardı, dayım da onlara katıldı. Ben ise etrafa meraklı gözlerle bakıyor, bir taraftan da onları dinliyordum.

Bir ara antikacı yerinden kalkıp elinde bir âlet ile geldi. Bu, metalden yapılmış bir âletti.

Boynu, uzun bir maşrapaya benziyordu. Tam su dökülen kısmı genişti.

Yandan çarkı vardı, çarkın yanında bir kol vardı.

Antikacı bu âleti sohbettekilere göstererek anlatmaya başladı:

“–Bakın arkadaşlar; bu âleti geçenlerde bir zât-ı muhterem getirdi, satmak istiyordu, kendisi bu âleti babası için tasarlamış.

Kendisine;

«–Nedir bu?» diye sordum.

«–Bu bir koku makinesi.» dedi.

«–Ne işe yarar bu âlet?» dedim.

Pederi alzheimer (bunama) hastası imiş. Bu makineye; gittiği yerlerin kokusunu hapsedip, gelip pederine koklatıyor ve gittiği yerleri ona hatırlatmaya, bu şekilde de babasının hâfızasını diri ve taze tutmaya çalışıyormuş.

Bana nasıl çalıştığını gösterdi.

Şu yandaki çarkın içinde süzgeç kâğıdı var. Gidilen yerde bu çarkın kolu çevriliyor; o ortamın kokusu süzgeç kâğıdına emdiriliyor, sonra çarkın kapağı kapatılıyor.

Koku makinesinin boynunun geniş olan kısmına ağız ve burun yerleştiriliyor ve bu sefer kol ters yönde çevriliyor; bu sayede süzgeç kâğıdına emdirilmiş koku, burun tarafından algılanıyormuş.

Pederi ölünce bu âleti satmak için bana getirmiş, ben de bu zât-ı muhteremin babasına olan vefâsına hayran kaldığım için âleti de enteresan bulup satın aldım, ne dersiniz bu işe?”

Sohbete katılanların içinde bir doktor da vardı. Doktor;

“–Beyinde, koku ve hâfıza birbirine çok yakın ve yer yer neredeyse iç içe geçmiştir. Böylelikle koku hâfızası denilen hâdise meydana gelir.

Bu hâdisede; uyarana çok kısa bir süre maruz kalmak, otomatik olarak geçmişe dair güçlü hâfızayı tetikler. Meselâ; bir koku duyarız ve aklımızda, hâtıralar canlanır. Bu; belirli bir yemeğin veya içeceğin kokusu, geçmişe dair tanıdığınız bir insanın kokusu da olabilir.

Yani bence mantıklı ama, makine çalışıyor mu çalışmıyor mu onu bilemem…” dedi.

Herkes bir şeyler söyledi.

Eyüp Dayı ise herkesi dinledikten sonra;

“–Makinenin çalışıp çalışmaması önemli değil, burada önemli olan bu zâtın babasına duyduğu birr u ihsandır…” diye başladı:

“Âyet-i kerîmede şöyle buyuruluyor:

«Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne-babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara; ‘Öf!’ bile deme! Onları azarlama! İkisine de gönül alıcı güzel sözler söyle.

Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger; ‘Rabbim! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse, şimdi sen de onlara merhamet göster.’ diyerek duâ et.» (el-İsrâ, 23-24) diyerek bitirdi.”

O sırada ezân-ı şerif okunmaya başladı. Hep beraber Sinan Paşa Camii’ne namaz kılmaya gidildi.

Bu hâtıradan yola çıkarak, bu zât-ı muhterem gibi, Rabbim; bizlere ana-babamızı, sevgi ve merhamet kanatlarımız altına almamızı, onlara birr u ihsân ile davranmamızı nasip eylesin. Âmîn…

______________
1 Bu başlık altında; ana-babaya itaat etme; onlara ihsanda geniş, engin gönüllü olma; onlara bol bol iyilikte bulunma vazifeleri anlatılır.
Geniş anlamıyla «birr»; her türlü hayır ve iyilik işinde genişlik, ihsan, itaat, doğruluk, bol bol iyilik demektir. Buna ideal iyilik de diyebiliriz. İdeal iyilik veya iyilikte zirve.
2 Sahîh-i Buhârî Şerhinde (Musâhabe-1, Mahmud Sâmi RAMAZANOĞLU)