DUÂ, RABBİN GİZLİ HAZİNESİDİR

Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

 

D; insanın Rab katındaki değerini artıran, onu semâlar âlemine ulaştırabilen, eşref-i mahlûkat derecesine yükselten eşsiz bir nimettir. Her inanan; kendisine bahşedilen bu ulvî nimeti, içinde bulunduğumuz üç ayların bereketli zemininde, en kâmil mânâda değerlendirme çabasına yönelmelidir. Bilhassa; mübârek Ramazan ayında yapılacak hâlisâne duâlar, -kişi adına- hakikaten büyük bir kazanç olur

 

Rab katındaki kıymetimiz, duâyla anlaşılır. 

 

Cenâb-ı Hak;

 

“De ki; eğer duânız olmasa Rabbim size niye değer versin?” (el-Furkān, 77) buyurmaktadır. 

 

Duâ; bize şah damarımızdan daha yakın olan Allah Teâlâ ile irtibata geçerek her çeşit arzu ve isteklerimizi ilettiğimiz, aklanmak için yalvarıp yakarışa geçtiğimiz en hayırlı vasıtadır.

 

Bir müslümanın Rabbine takdim ettiği en değerli hazinesi duâdır. 

 

Özellikle rahmet ve mağfiret ayı Ramazan’da, duâ cidden çok ehemmiyet arz eder. Affı, bağışlanması bol olan bu rahmet ayında; mağfirete vesile olacak, affedilmeye mazhar duâlar çokça yapılmalıdır. Ramazan ayında, müslümanların âdeta duâyla bütünleşmesi ne güzeldir!

 

Duâ, hiç şüphesiz âhiret için faydalıdır ama dünya için de pek çok faydası vardır. 

 

Hazret-i Eyyûb -aleyhisselâm- şifâ bulmak için, Hazret-i Yûnus -aleyhisselâm- balığın karnından çıkabilmek için duâya sarılmışlardır. Her çeşit dünyevî problemin çözülmesinde, duâ gizli bir anahtar rolü oynar. 

 

Zira duâ, yüce Rabbin gizli hazinelerindendir.

 

Duâ, insanın can damarıdır. Duâ, ibâdetin özüdür. Duâ, rûhu besleyici iksirdir. 

 

Duâ, bizim hayata tutunmamızı sağlayan ehemmiyetli bir mekanizmadır. 

 

Duâ, hayat enerjisini artırır. Bilhassa menfî hâdiseler karşısında, kişiye mânevî destek temin eder. İnsan; hakkından gelemediği problem ve sıkıntılarla karşılaştığında, nasıl ruh doktoruna veya psikoloğa gidiyorsa, işte duâ aynen öyledir. 

 

Duâ; kişiyi, rûhî sıkıntılardan kurtaran, rahatlatan bir tür mânevî terapidir. Rûhî bozukluklarda hastaya antidepresanlar verilir ki, onların da pek çok yan etkisi var, çünkü bu tür ilâçlar kişiyi uyuşturur, insanı âdeta uyurgezer bir hâlde dolaştırır. 

 

Duâ etmek bugün, antidepresanların vazifesini yerle bir eden biricik unsurdur. Hasta ruhlara ne ilâç ne doktor ne psikolog; illâ duâ, illâ zikir, illâ tesbihat gerektir. 

 

Eski insanların hiç mi derdi, tasası yoktu? Onlar da nice dertlerle hemhâldiler. Ama o güzel insanlar; zikirle, tesbihatlarla işi çözüyorlardı. 

 

Duâ ve zikirle hem ruhlar rahatlıyor, hem her iş, yüce ve Aziz olan Allah Teâlâ’ya havâle ediliyor. Biz ne zaman ki, mânevî dinamiklerimizden uzaklaştık, her şeyin çözümünü maddede aradık, işte o zaman, tam mânâsıyla pek çok güzelliği kaybettik. Madde, insanı hem yorar hem üzer. Ama mânâ, insanı her zaman rahatlatır; enerjik, huzurlu ve mutlu kılar; insanı, sâhil-i selâmete çıkarır. 

 

Duâ, Kâinâtın Sahibi yüce Yaratıcımızla farklı bir mânevî münasebettir. O’nunla asla bağlantı kesilmemelidir. O’nunla olan bağ kesildi mi, insan nefsiyle baş başa kalır. Nefis de pek tabiî kötülüğü emreder; insana Hak olanı değil, kendine ve keyfine göre olanı tercih ettirir. Kişi; kendisi için neyin hayır, neyin şer olduğunu bilemez. 

 

O sebeple kul; her işini, her müşkülünü Cenâb-ı Hakk’a havâle etse, her isteğini Hak Teâlâ’ya ısmarlasa, netice çok daha güzel olacaktır. 

 

Dolayısıyla duâ ile; kalp, zihin, ruh daha rahat, emniyet ve güven içinde olur. İnsanın problem veya isteklerini bütün samimiyetiyle, Kâinâtın Mutlak Hâkimi’ne söylemesi, mü’min adına hakikaten büyük bir güçtür. Duâ, insan için bir rahmet kapısıdır ve dahî aynı zamanda ibâdettir. 

 

Hiç şüphesiz gönle geldiği gibi duâ etmelidir; ama peygamberlerin duâları, bize en güzel misaldir. Meselâ Hazret-i Zekeriya -aleyhisselam-

 

“Rabbim, bana Sen’in katından temiz bir nesil bağışla, muhakkak ki Sen duâyı en iyi işitensin.” (Âl-i İmrân, 38) diye duâ etti. 

 

Hazret-i İbrahim -aleyhisselâm- oğlu İsmail için; 

 

“Ey Rabbimiz! 

 

Bizi Sana boyun eğenlerden kıl! 

 

Neslimizden Sana itaat eden bir ümmet çıkar. 

 

Bize ibâdet usûllerimizi göster ve tövbelerimizi kabul et, zira tövbeleri kabul eden, çok merhametli olan ancak Sen’sin.” (el-Bakara, 29) şeklinde duâ etti. 

 

Şerefli Peygamberimiz -aleyhisselâm-, bu duânın neticesidir. Ve bu hakikati ifade sadedinde; 

 

“Ben dedem İbrahim’in duâsıyım…” (Hâkim, c. II, s. 453) buyururlar. 

 

Ebeveynler, İbrahim -aleyhisselâm- gibi duâ etmeliler: 

 

“Ey Rabbimiz! 

 

Beni ve soyumdan gelecekleri namazı dosdoğru kılanlardan eyle! 

 

Ey Rabbimiz! Duâmı kabul et.” (İbrâhîm, 40)

 

Fakat günümüzde anne ve babalar; genelde çocuklarının uhrevî kazançtan çok dünyevî başarıları için yahut kaliteli bir okul kazanmaları, güzel kariyerlere sahip olmaları, iyi bir evlilik yapmaları için duâ ediyorlar. 

 

O zaman şu âyet-i kerîmeyi duâlarının tâcı yapmalılar: 

 

“Ey Rabbimiz! 

 

Lutfunla bizlere, eşlerimizden, çocuklarımızdan göz aydınlıkları ihsan buyur ve bizi takvâ sâhiplerine önder kıl.” (el-Furkān, 74) 

 

Şurası bir hakikattir ki, Kur’ân şifâdır. 

 

İnsanların en kâmilleri peygamberler dahî kendi evlâtları ve ardından gelecek nesiller için hep duâ etmişlerdir. 

 

Bizler de onları örnek alarak; evlâtlarımız, ailemiz, nesillerimiz ve dahî bütün insanlık için ve bilhassa Filistinli kardeşlerimiz için duâlar etmeliyiz. Duâ etmek çok değerlidir. 

 

Duâ âdeta insanların sigortasıdır. Peygamberimiz -aleyhissalâtü vesselâm-; yatmadan önce güzelce abdest alır, Âyetü’l-kürsî ile Felâk, Nâs, İhlâs ve Fâtiha Sûrelerini okurlardı. (Bkz. Nesâî, İstiâze, 37) 

 

O hâlde bunları biz de okuyalım. Hattâ zaman zaman istiğfarlar, Yâsîn-i şerif ve salevât-ı şerîfeler okuyalım ki; onların nûruyla yavrularımızın zihinleri, yürekleri nurlansın. 

 

Deneyin bakın; 

 

Okuduklarınızın evlâtlarınızın karakterleri üzerinde ve ahlâklarında nasıl tesir ettiğini göreceksiniz. 

 

Çocuk terbiyesinde ve karakter eğitiminde duâların tesirini bilseydik, duâyı hiç dilden bırakmazdık. Hattâ bunlara ilâveten; duâsı makbul, güzel, sâlih insanların duâsını almalı; gönlü kırıkların, yolcunun, misafirin duâlarına tâlip olmalıyız.

 

Yine duâ, hususî sıkıntılarımızın çözümlenmesinde de en tesirli bir müessirdir. Başımıza gelen sıkıntı ve problemler için Kâinâtın Mutlak Sahibi’ne yönelip duâ ettiğimizde; gönlümüzde bir ferahlık hisseder, âdeta taze bir güç kazanırız. 

 

Bizi bizden iyi bilen, varlığımızın en değerli sahibine duâ ile içimizi açtığımızda, bizde mevcut olan bütün negatiflikler yerini pozitifliğe bırakır. 

 

Böylece duâ, varlığımıza farklı bir kuvvet katar. 

 

Bitkin, üzgün, süzgün hâldeyken Allah -azze ve celle-’ye yapılan samimâne duâlar neticesinde; sevinçli, dinamik ve canlı bir ruh hâline kavuşuruz. İnsanın en zor ve zayıf anlarında yöneldiği Rabbini, her an duâyla yanı başında hissetmesi, kişi için büyük bir mânevî destektir.

 

Her şeyin bittiğinin sanıldığı en kritik zamanlarda, duâlar bütün menfîlikleri müsbet hâle çevirir. Kişi duâyla en zor problemlerin içinden kolayca sıyrılır. 

 

Duâ; ümitsizliği ümide, umutsuzluğu umuda dönüştürür. 

 

Duâ, kişinin hayata bakışını pozitif hâle getirir. Allah Teâlâ duâyla vakti geldiğinde, her işi olması gereken zemine oturtur. İnancıyla, duâsıyla insan ne kadar olumsuzluk içinde dahî olsa hayata küsmez, bilâkis hayata tutunur. 

 

Duâ; kişiyi çaresizlikten kurtarır, ona yeni ufuklar açar.

 

İçinde bulunduğumuz her biri diğerinden değerli şu mübârek günlerde; kendimiz için yapılan duâlar, makbul olabileceği gibi, etrafımızdaki dost ve yakınlarımız adına yapabileceğimiz hayır duâlar ile nice katı kalplerin yumuşamasına vesile olabiliriz. 

 

Aynı zamanda bin bir çile, sıkıntı ve zulüm altında bulunan, dünyanın değişik coğrafyalarındaki mağdur mü’min kardeşlerimiz için, bilhassa; aç, susuz, ilâçsız bulunan, aylardır kātil İsrail’in zulmü altında şanlı bir mücadele sergileyen Filistinli kardeşlerimize çok duâlar etmeliyiz. 

 

Yine, Doğu Türkistan’da Müslümanlıklarından dolayı uzun süredir Çinliler tarafından; zulme, tecavüze, asimilasyona tâbî tutulan, Uygur Türkü kardeşlerimize bolca duâlar yapmamız hayatımızın vazgeçilmezidir. 

 

Bu vesileyle müslümanların sıkıntılarını paylaşmış, onların dertleriyle hemhâl olmuş oluruz. 

 

Bilelim ki, duâyla aşılmayacak engel yoktur.

 

Duâ, günümüzde yeni zuhur eden pek çok psikolojik rahatsızlıkların giderilmesinde de etkili bir çözümdür. İnsanların kendi acziyetlerini idrâk edip; çok yüce, çok büyük ve çok güçlü bir rahmet kapısına dayanmanın adıdır duâ. Kişiye güven ve emniyet verir, kaygı ve korkuları giderir. Nice olumsuz duygular duâ sayesinde, olumlu hâle gelir. 

 

Bugün yapılan pek çok ilmî araştırma sonucunda; insanların fizîkî ve rûhî rahatsızlıklarının duâ tedavisiyle onarıldığı, duânın kişiye mânevî yönden yaşama gücü kattığı ispat edilmiştir. 

 

Bilhassa stresle ilgili hastalıklarda, kanserde, kalp, tansiyon, şeker hastalıklarında, psikolojik hastalıkların iyileştirilmesinde duânın büyük katkı sağladığı bugün ispatlanmış bir husustur.

 

Duâ; belâ ve musîbetler karşısında, kişinin kendisini bir başına hissetmesinin önüne geçen ilâhî bir yöneliştir. İnsanın kendisini yaratan yüce Yaratıcı’sına duâyla ilticâ ederek kalbini açması, onun fikir ve his dünyasına içli ve derin mânâlar katar, hayatını anlamlandırır. 

 

Dolayısıyla dikkat edildiğinde görüleceği üzere, ağzı duâlı insanlar, hayata hep pozitif bakan, mutlu ve huzurlu insanlardır. 

 

Her gün, güne başlarken duâyla başlamak; elleri semâya açarak Cenâb-ı Hak’tan rahmet, sağlık, afiyet ve selâmet dilemek; bedenimize pozitif enerji yükler, günün negatifliklerine karşı güç toplamış oluruz. Gün içinde karşılaşacağımız sıkıntıları, bu güçle aşabileceğimizin şuuruyla, âzâlarımız sakinleşir, rûhumuz dinlenir.

 

Duânın insan rûhunu rahatlatan, psikolojisini düzelten, sağlığına daima olumlu gelişmeler sunan hâlini, sağlık uzmanları ve çalışanları bildiği gibi, elbette cümle âlem biliyor. 

 

Yeter ki insan; samimî bir yönelişle, coşkun bir istekle, Kâinâtın Yüce Sahibi’ne ilticâ etsin. Bilhassa da af ve mağfireti bol, rahmet ve ihsânı çok olan, içinde bulunduğumuz şu mübârek üç ayların kutlu zemininde yapılan duâlar çok kıymetli ve kabule şâyan olacaktır.

 

Duâ ile Hakk’a ilticâ ederek, âcizliğinin idrâkinde olan kul bilir ki; kendisini işiten, dertlerini dinleyen, yakarışlarına cevap veren, kendisini aşan bir yüce varlık mevcut. 

 

Duâya duran kişi bilir ki; derdine derman olacak, problemlerini çözecek, sıkıntılarını kendisi için en mükemmel şekilde bitirecek bir güç var. O bilir ki; yüce Yaratıcı’nın kudret eli herkese yetişir, O -celle celâlühû- herkesi işitir, O -azze ve celle- her duânın gereğini en kâmil mânâda yerine getirir. 

 

Her yaratığın var edicisi; pek tabiî ki, her şeyi merhametiyle ve engin rahmetiyle kuşatmıştır. 

 

Dünya denen bu büyük handa; kul olarak insan bilir ki, asla yalnız değildir. Âciz ve günahkârların da sahibi vardır. O; yanlışlarından döndüğünde, yaptıklarına pişman olduğunda, kendisini rahmetiyle kucaklayan; «Buyur ey kulum!» diyen bir «Rahmet-i Rahmân» var. 

 

Sonsuz kerem ve ihsan sahibi yüce Rab, yaratıklarına bakar ve onlara ünsiyet verir. Kulunun sayısız hattâ hadsiz ihtiyaçlarını karşılar, onun düşmanlarını dahî isterse kahreder. Belâ ve musîbetler karşısında kulunun yüreğine bir ferahlık ve inşirah bahşeder. 

 

O yüce Yaratıcı -yanlış vehmedildiği gibi- insana kaldıramayacağı yükleri yüklemez. 

 

Bilâkis kaldırabileceğini, imtihan vesilesi olarak, daha kazançlı çıkması temennîsiyle kuluna verir ya da lutfeder. 

 

Aslında bizi duâya sevk eden her hâl, bizim için idrâk edilse, uhrevî bir kazançtır. 

 

Kulu Hakk’ın kapısına durdurup, duâ duâ yalvartan her durum adına, Allah Teâlâ’ya hamd gerektir.

 

Duâ her zaman ve her yerde yapılabilir. Gece-gündüz, günün her saatinde! 

 

İnsan her ânında, her isteğinde, her sıkıntısında; ezel ve ebedin sahibi, rahmet hazineleri geniş olan Cenâb-ı Hakk’ın huzûruna durup duâ edebilir. 

 

Hele de içinde bulunduğumuz mübârek Ramazan ayının her saati, her günü ayrı bir kıymettir. 

 

Kul tabiî duâsını yaparken belli bir edep ve tâzim içinde, samimâne bir hâl ile yüreğinin sesini, gönlünden geçirdiği hayırlı dileklerini yüce Rabbine takdim eder. Ancak duâlar edilirken bazı mekân ve zamanlar da ehemmiyetlidir. 

 

Meselâ namazların hemen arkasından, cuma günleri, Ramazan ayının bütün günleri, Kadir gecesi, mübârek geceler, seher vakitleri; duâların kabul edilmesi için efdal vakitlerdir. 

 

Mekân olarak da mukaddes mekânlar, Kâbe, Mescid-i Nebevî, Mescid-i Aksâ gibi temiz mekânlar duâların kabulü için önemli yerlerdir.

 

Sevgili Peygamberimiz -aleyhisselâm- zaman zaman şöyle duâ ederlerdi: 

 

“Allâh’ım! 

 

Bütün işlerimin başı olan dînim konusunda hataya düşmekten beni koru! 

 

Yaşadığım şu dünyada işlerimin yolunda gitmesini sağla! 

 

Dönüp varacağım âhiretimi kazanmama yardım et! 

 

Hayatım boyunca daha çok hayır yapmama imkân ver! 

 

Her türlü kötülükten kurtulmamı sağlayacak bir ölüm nasip eyle.” (Müslim, Zikir, 71-3) 

 

Âmîn…

 

“Allâh’ım! Âcizlikten, tembellikten, korkaklıktan, ihtiyarlayıp ele avuca düşmekten ve cimrilikten Sana sığınırım. 

 

Kabir azâbından Sana sığınırım. 

 

Hayat ve ölüm fitnesinden Sana sığınırım.” (Ebû Dâvûd, Vitir, 32) 

 

Âmîn…

 

Rabbim şu kazancı bol, mânevî yönden her ânı kârlı, bereketli iklimde yüreklerimizi ve gönlümüzü kendi ziyâsıyla aydınlatsın. 

 

Niyetlerimizi hâlis kılsın, lutfettiklerini yoluna kullanmayı nasip etsin. Kendisinden başka kapılarda derman aratmasın. 

 

Kendisini hakkıyla zikredebilmeyi, verdiklerine şükredebilmeyi nasip eylesin. 

 

Sevdiği, râzı olduğu, sabır ehli kullarından olabilmemizi nasip eylesin. 

 

İbâdetlerimizi ihlâsla, zihnimizi sağda-solda gezdirmeden, ihsan sırrına eriştirerek edâ etmemizi müyesser kılsın. 

 

Günahlara dalmaktan, kendisini unutmaktan bizleri muhafaza eylesin. 

 

Ramazan’dan en güzel şekilde bizleri istifadelendirsin inşâallah. 

 

Âmîn…