İbâdetlerimiz ve Amel-i Sâlihlerimizle ÎMANDAN İRFÂNA…
M. Ali EŞMELİ seyri@seyri.com seyri@yuzaki.com
Ey beşer, sonsuza bak, kurtuluş îmân iledir,
Candan Allah dediren mertebe, irfân iledir.
Sen bu irfâna yücel; onda fikir, onda zikir,
Bir ömür sâlih amel, çokça ibâdet gerekir.
Görünür en karışık sır, bu basîretle sana,
İki dünyâyı çözersin, gidişat hangi yana! (Seyrî)
Hayatı dolduran nice problemler, sayısız çalkantılar; «Ne oldu, ne oluyor, ne olacak?» gibi yığınla imtihan meçhulleri arasında herkes bir çare arıyor, bir çözüm soruyor, sayısız belirsizliklere karşı belirli bir cevap peşinde koşuyor. Hazret-i Âdem’den bugüne ve yarına tüm çağların ilâhî imtihan programı bu. Cevaplar, yerlerden de fışkırıyor, göklerden de yağıyor. Meçhulde boğulanlar, bu defa cevapların yoğun girdaplarında boğuluyorlar. Çünkü;
Merhamet ve adâletin olduğu kadar, zulüm ve zâlimliğin de mantık mantık cevaplarıyla dolu meydanlar. Şuurlu âriflerin Hakk’a itaat ve kulluğa olduğu kadar şuursuz gafillerin isyana ve günahlara iknâ edici cevaplarıyla da dolu ortalık. Sade hakikatlerin olduğu kadar cilâlı yalanların hattâ daha fazla cevaplarıyla dolu bütün devran. Basîret ve takvânın olduğu kadar gerçeklere âmâlık ve şekvânın cevaplarıyla da dolu kulaklar, gözler, gönüller. Yüce tefekkürün olduğu kadar sahte ve cüce felsefenin cevaplarıyla da dolu tüm etraf. Faydalı ilmin âlimce olduğu kadar zararlı bilgilerin câhilce cevaplarıyla da dolu ekranlar, hattâ öğretim ve eğitim ortamları.
Çıkış yolu?
Bilenlerin bile şaşırdığı, apışıp kaldığı bu hengâme dünyada, bilmeyenler nasıl şaşırmasın? Dost ile düşmanın karmakarışık olduğu, üstelik vitrinlerdeki sıcak tebessümlerin mutfaklarda buz gibi hasımlaştığı bir dünyada yaşanan mücadeleler, savaşlar ve sinsi oyunlar arasında sıkışan bir insanlık dramı için, toplumların ve ailelerin dramları için, nesilleri kâbus gibi saran kimliksizlik ve ahlâk dramları için nasıl bir yol izlemeli?
Anlatsak bunların cevapları da, yığın yığın.
Belki bir kelime kâfî:
İrfan.
Bulanıkları süzecek bir kelime. Karmaşıkları yalın hâle getiren bir kelime. Yanlış algıları doğrultan bir kelime. Eğitim ve öğretimle elde edilemeyen, ancak Allâh’ın lutfuna bağlı bir idrak. Tek şartı: Allah korkusu / takvâ. Kur’ân’da buyurulur:
“Ey inananlar!
•Eğer Allah’tan korkarsanız,
•O, size,
•İyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir ve
•Sizin kötülüklerinizi / suçlarınızı örter, sizi bağışlar.
Allah, büyük lütuf sahibidir.” (el-Enfâl, 29)
“…
Kim,
•Allâh’a karşı gelmekten sakınırsa,
•Allah ona bir çıkış yolu açar.” (et-Talâk, 2)
•Onu beklemediği yerden rızıklandırır.
Kim,
•Allâh’a tevekkül ederse,
•O kendisine yeter.” (et-Talâk, 3)
Bunun en güzel misâli şu hadîs-i şerif:
“Sizden önce yaşayanlardan üç kişi bir yolculuğa çıktılar. Akşam olunca, yatıp uyumak üzere bir mağaraya girdiler. Fakat dağdan kopan bir kaya mağaranın ağzını kapattı. Bunun üzerine birbirlerine;
–Yaptığınız iyilikleri anlatarak Allâh’a duâ etmekten başka sizi bu kayadan hiçbir şey kurtaramaz, dediler.
İçlerinden biri söze başlayarak;
–Allâh’ım!
Benim çok yaşlı bir annemle babam vardı. Onlar yemeklerini yemeden çoluk çocuğuma ve hizmetçilerime bir şey yedirip içirmezdim. Bir gün hayvanlara yem bulmak üzere evden ayrıldım; onlar uyumadan önce de dönemedim. Eve gelir gelmez hayvanları sağıp sütlerini annemle babama götürdüğümde, baktım ki ikisi de uyumuş. Onları uyandırmak istemediğim gibi, onlardan önce ev halkının ve hizmetkârların bir şey yiyip içmesini de uygun görmedim. Süt kabı elimde şafak atana kadar uyanmalarını bekledim. Çocuklar etrafımda açlıktan sızlanıp duruyorlardı. Nihayet uyanıp sütlerini içtiler.
Rabbim! Şayet ben bunu Sen’in rızânı kazanmak için yapmışsam, şu kaya sıkıntısını başımızdan al, diye yalvardı.
Kaya biraz aralandı; fakat çıkılacak gibi değildi.
Bir diğeri söze başladı:
–Allâh’ım!
Amcamın bir kızı vardı. Onu herkesten çok seviyordum. (Bir başka rivâyete göre: Bir erkek bir kadını ne kadar severse, ben de onu o kadar seviyordum). Ona sahip olmak istedim. Fakat o arzu etmedi. Bir yıl kıtlık olmuştu. Amcamın kızı çıkıp geldi. Kendisini bana teslim etmek şartıyla ona 120 altın verdim. Kabul etti. Ona sahip olacağım zaman (bir başka rivâyete göre: Cinsî münasebete başlayacağım zaman) dedi ki:
Allah’tan kork! Dînin uygun görmediği bir yolla beni elde etme!
En çok sevip arzu ettiğim o olduğu hâlde; kendisinden uzaklaştım, verdiğim altınları da geri almadım.
Allâh’ım! Eğer ben bu işi Sen’in rızânı kazanmak için yapmışsam, başımızdaki sıkıntıyı uzaklaştır, diye yalvardı.
Kaya biraz daha açıldı; fakat yine çıkılacak gibi değildi.
Üçüncü adam da;
–Allâh’ım!
Vaktiyle ben birçok işçi tuttum. Parasını almadan giden biri dışında hepsinin ücretini verdim. Ücretini almadan giden adamın parasını çalıştırdım. Bu paradan büyük bir servet türedi. Bir gün bu adam çıkageldi.
Bana;
–Ey Allah kulu! Ücretimi ver, dedi.
Ben de ona;
–Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunlar ve köleler senin ücretinden türedi, dedim.
Adamcağız;
–Ey Allah kulu! Benimle alay etme, deyince; seninle alay etmiyorum, diye cevap verdim. Bunun üzerine o, geride bir tek şey bırakmadan hepsini önüne katıp götürdü.
Rabbim! Eğer bu işi sırf Sen’in rızânı kazanmak için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bizi kurtar, diye yalvardı.
Böylece;
Mağaranın ağzını tıkayan kaya iyice açıldı; onlar da çıkıp gittiler.” (Buhârî, Büyû, 98, İcâre, 12, Hars ve’l-müzârea, 13, Enbiyâ, 53, Edeb, 5; Müslim, Zikir, 100)
Bütün mesele;
•ÎMAN ve İRFAN ile takvâ üzere yapılan İBÂDETLER ve SÂLİH AMELLER.
Hâsılı;
•Her günü,
•Her yılı,
•Tüm ömrü bu muhasebe ve şuurla yaşayabilenlere ne mutlu!
Yâ Rab,
Nasîb et!
Âmin!..