KIYÂMETE KADAR YAŞAYANLAR

Raif KOÇAK raifkocak@gmail.com

 

Başlıktaki ifade, ilk bakışta garip gelebilir. Malûm, dünyada bulunan her şey yok olmaya mahkûm yaratılmış. Allah Teâlâ’nın dışında, kâinatta ebedî kalacak hiçbir şey yok. Allah Teâlâ’nın sonsuz ve sınırsız kudreti ile yarattığı kâinât içinde, en şerefli mahlûk olan insanın da ömrünün bir sınırı var. Bu sınıra biz ecel diyoruz. Ecel geldiği zaman ne bir saniye eksik ne de fazla (Bkz. el-A‘râf, 34) emâneti sahibine teslim edecek ve asıl yurdumuz olan âhirete göç edeceğiz. Bu değişmeyen kaderden, gelmiş geçmiş bütün insanlar nasibini alacak. İster bir barakada yaşayan fakir olsun, isterse yüksek mâlikânelerde, saltanat süren zengin olsun, netice değişmeyecek. 

 

Biz vâkıaya farklı bir pencereden bakmayı arzu ediyoruz. Evet, insan âciz ve sınırlı bir varlık. Dünyada yaşayan bedeni, bir gün ölüp toprağa karışacak. Lâkin; bu insanların ölmeyen, yok olmayan bir veçhesi var ve biz buradan bakmak istiyoruz. Bu veçheden bakıldığı zaman, birçok insanın aslında ölmediğini söylememiz gayet mümkün görünüyor. 

 

Hazret-i Âdem -aleyhisselâm-’dan başlayıp, kıyâmete kadar yaşayacak sayısız insan yaratmış Allah Teâlâ. Bu insanların hepsini tanımak ve bilmek hususuna, ne imkânımız ne de idrâkimiz kifâyet eder. Bu insanlar arasında; belki binlerce yıl evvel yaşamış, ölmüş ama, hâlen daha isimlerini andığımız, eserlerinden istifade ettiğimiz, en yakınımız kadar tanıdığımız ve sevdiğimiz insanların var olması, aslında insanın bu veçhesinin kıyâmete kadar yaşayacağını gösteriyor. 

 

İnsanlık tarihine baktığımız zaman; yaratılmış bütün insanlar, yaşadıkları dönemde, kendi akıl ve iradeleri ile kendilerine verilen vazifeyi îfâ etmiş; iyilik adına, güzellik adına, hayır adına bir şeyler yapmışlarsa, onların isimleri iyilerin arasında; kötülük ve şer adına bir şeyler yapmışlarsa, onların isimleri de kötüler arasında sayılıp durmaktadır. 

 

Varlıklarına inanmanın üzerimize farz olduğu peygamberler; bu peygamberlerin tebliğ ettiği Allâh’ın emirlerini ve nehiylerini insanlara anlatan, bu emirlerin yaşanır hâle gelmesinde gayret eden, yeryüzünü îmâr edip insanları Hakk’a davet eden Allâh’ın dostlarının isimlerini anmaya, eserlerinden istifade etmeye devam ediyoruz.

 

Allah Teâlâ’nın din olarak bize gönderdiği ve râzı olduğu İslâm dîni ile müşerref olmak, büyük bir nimet bizim için. Zira öyle büyük bir rahmet var ki; sadece kendi yaptığımız amellerle değil, başkalarının yaptıkları ibâdetlerine ve amellerine yardımcı olmamız hâlinde bile, o amelleri yapan kadar sevap alma imkânımız var. 

 

Bu husus ile alakalı olarak Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in; 

 

“Kim İslâm’da iyi bir çığır açarsa; açtığı çığırın ecri ve kendisinden sonra onunla (o çığırla) amel edenlerin ecirleri, sevaplarından hiçbir şey eksilmeden ona aittir. 

 

Kim de İslâm’da (müslümanlar içinde) kötü bir çığır açarsa; açtığı çığırın günahı ve kendisinden sonra onunla amel edenlerin günahları, günahlarından bir şey eksilmeden ona aittir.” (Müslim, Zekât, 69) buyurmuştur.

 

Ancak, burada dikkat edilmesi gereken mühim bir husus var ki; o da iyilik adına açılan çığırın sevâbını alırken, kötülük adına açılan çığırın da azâbına ortak olmak gibi bir tehlikenin farkında olmak lâzımdır.

 

Yine bu husus ile alâkalı olarak Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- başka bir hadîs-i şerîfinde şöyle buyurur: 

 

“İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin sevâbı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnâdır: 

 

Sadaka-i câriye, 

 

İstifade edilen ilim, 

 

Kendisine duâ eden hayırlı evlât.” (Müslim, Vasiyyet, 14)

 

Sadaka-i câriyenin ne mânâya geldiğine baktığımız zaman; «sürekli sevâba vesile olan hayır-hasenat» anlamına gelmektedir. «Bir insan öldükten sonra, amel defterine sevap yazdırmaya devam ettiren iyiliklerdir.» denilmektedir. 

 

Bu iyilikleri bize Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle açıklıyor:

 

“Yedi şey vardır ki, kul vefâtından sonra kabrindeyken de bunların ecri kendisine ulaşır: 

 

Öğrettiği ilim, 

 

Akıttığı su, 

 

Açtığı su kuyusu, 

 

Diktiği meyve ağacı, 

 

İnşâ ettiği mescid, 

 

Mîras bıraktığı Mushaf-ı Şerif, 

 

Vefâtından sonra kendisi için istiğfar edecek hayırlı evlât.” (Beyhakî, Şuab, III, 248; Heysemî, I, 167)

 

Elhamdülillâh, yaşadığımız memleketin her köşesi, böyle eserlerle dolu vaziyette. Bizden evvel yaşamış ecdâdımız; Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in verdiği bu müjdeye nâil olmak ve amel defterlerini kapattırmamak için, ellerindeki imkânları bu yola fedâ etmişler. 

 

Yazıya başlarken aslında MevlânâYûnus EmreEs‘ad Efendimiz ve Sâmi Efendimiz gibi büyüklerimizi yazıya dâhil etmek ve onların hizmetlerini yazmak niyetindeydim. Ama bu hafta sonu şâhit olduğumuz bir vâkıa, bu kervanın hiç bitmeyeceğinin ve kıyâmete kadar yaşamak arzusunda olan çok insanın olduğunu hatırlattı.

 

Ağabeyimin rahatsızlığı sebebi ile, bir süredir hastahânelerde dolaşıyoruz. Ağabeyimin yan odasına, yeni gelen yaşlı bir hastayı, üç kişi ziyarete gelmişti. Koridorda olunca, konuşmalarına şâhitlik ettik. İçeride hasta yatağında yatan kişi, emekli bir imamdı. Ziyaretine gelenler, onun imam hatipten talebeleri olan üç kardeşti. Ziyaretçiler elli, altmış yaş arası; ikisi erkek, birisi kadındı. Aralarından birisinin sözü, bana ziyadesiyle tesir etti ve bu fırsatın bize ne kadar yakın olduğunu hatırlattı. 

 

Kardeşlerden birisi dedi ki: 

 

“–Hocam; şu anda benim ve kardeşlerimin sahip olduğu dînî bilginin tamamı, senin sayende öğrendiğimiz bilgilerdir. Allah senden râzı olsun, bizim îmânımızı kurtardın.” 

 

Şâhit olduğumuz bu diyalogdan sonra; çok uzaklara gitmeye, daha büyük insanları bulmaya, onların eserlerinden bahsetmeye gerek kalmadı. Zira yaşadığımız şu ufacık hâdise, âhir ömrümüzde asıl yatırımın ve kârlı ticaretin ne olduğunu bize anlattı. 

 

Şimdi bize düşen; bu kârlı yatırıma ortak olmak ve kıyâmete kadar amel defterini kapatmamak istiyorsak, yaşadığımız çevrede gerek yaygın eğitim adı altında, gerekse her bölgenin kendisine has verdiği isimler ile çocuk gruplarına yönelik yapılan faaliyetlerin bir ucundan tutmak, bir çocuğun abdest almayı veya besmeleyi öğrenmesine vesile olmaktır.

 

Mevlâ Teâlâ; bizleri bu hayır zincirine bir halka olarak eklesin, kıyâmete kadar kapanmayan amel defteri sahibi eylesin. Bizi kıyâmete kadar yaşayanlarla beraber eylesin. Âmîn…