AYNADAN KORKULUR MU?

Fahri SARRAFOĞLU sarrafoglufahri@gmail.com

 

Yıllar önce Ankara’ya okumaya giderken, babamın bana ve ağabeyime söylediği bir söz vardı, bize bir ömür boyu yol haritası olan sözlerini sizlerle paylaşmak istiyorum:

“–Çocuklar, ben Aksaray’ın Ulukışla köyünde doğdum. Çocukluğum o köyde geçti. Yaşım 12 civarında idi galiba; köyde yaşarken, anam bir gün akşam vakti, beni dışarıya ahırdan tezek almaya yolladı. Gece vakti; zaten elektrik yok, gaz lâmbası var. Elimde lâmba ile ahıra girdim, bir-iki tane tezek alıp çıkacağım. Ama ahıra girdim baktım ki; kocaman kanatları olan bir yaratık gördüm, ahırın damından aşağı sarkıyor ve sallanıyordu. Bağırarak;

«–Anaaa! Cin var cin!» diye tekrar eve koştum. Ben böyle bağırarak koşunca babam da (benim büyükbabam Hacı Hamza) o da telâşlandı. Kış günü olmasına rağmen yalın ayak;

«–N’oluyo len!» diyerek ahıra daldı. Sonra geri dönünce hem gülüyor hem de;

«–Ülen kirmandan mı korktun sen? Anan kirmanı ahırın damına asmış. Sen de onu zaar bişeye benzettin, cin ne arar len?» diyordu.

Evet, ben onu kirmanı, yani yün eğirilen ahşap âleti, kafamda artık onu gaz lâmbasının verdiği gölge ile bir şeylere benzettim. Çocukluğumuzda da bizi cinli hikâyelerle büyüttükleri için, kafamda artık ne kurduysam, geçmiş zaman; «Eyvah!» diyerek korkmuştum. Yani demem o ki Fari Efendi! (babam bana Fari Efendi diye hitap ederdi, Fahri Efendi demek isterdi)

Sen de Aksaray’dan dışarı çıkıyorsun. Önce kendi gölgenden korkma! Çık dışarı deniz gör, büyük yerler gör ve bizim gibi kirmandan yani kendi ürettiğimizden korkma! Sana doğruyu söyleyen, sana ayna olan insanlar vardır; onları bul, önce onların sözlerini dinle, onlar sana ayna olurlar. Orada kendini görürsün, zaafların varsa onlar sana güzelce îzah ederler. Her bilgiye açık ol, ama kendi akıl süzgecinden de geçir…”

Evet, Yüzakı’nın değerli okuyucuları! Günümüzde gençlerimizi kendisine ayna tutacak kişilerle buluşturmalıyız. Aslında sadece gençlerin değil, hepimizin aslında buna ihtiyacı var. Nasıl evden çıkmadan aynaya bakıyorsak, mânevî olarak da her birimizin aynaya bakmaya ihtiyacı var. Bunun yolu da güzel insanlarla bir arada olmak ve onları sakince, can kulağı ile dinlemek. Birisi bizi uyarıyorsa; nefsinden dolayı değil, bizim iyiliğimiz için uyarıyor ya da tavsiyelerde bulunuyor. Yıllar önce duyduğum bir söz beni çok şaşırtmıştı. Değerli bir büyüğümüz bir başka ağabeyimize nasihatte bulunuyordu giydiği kıyafet ve ağdalı sözleri ile ilgili.

O ağabeyimiz de o büyüğümüze karşı şu ağır cümleyi kullanmıştı:

“–Ooo hocam! Yahu senin yoğurt yediğin kadar, benim yoğurdu üstüme dökmüşlüğüm var.”

Yani; «Benim nasihate ihtiyacım yok!» mânâsında ağır bir lâf etmişti. -Allah muhafaza- değerli dostlar! Her an hepimizin nasihat ve güzel tavsiyelere ihtiyacımız var. İnşâallah Rabbimiz lutfuyla; başta bu satırların yazarı kardeşiniz olmak üzere, hepimiz dinleyenlerden oluruz ve bize nasihat verecek, tecrübelerini aktaracak kişiler inşâallah karşımıza çıkar. (Âmîn)

Bir şairin dediği gibi:

“Yüzümüzdeki lekeler için aynaya baktık. Ama kalbimizdeki lekelere hiç bakmadık.”

 

Mânevî kalbin aynaları; Kur’ân-ı Kerim, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hadîs-i şerifleri ve Ehlullâh’ın (Allah dostlarının) öğütleridir.

 

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;

“Mü’min, mü’minin aynasıdır.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 49; Tirmizî, Birr, 18) buyuruyor.

Kısaca: 

 

“Ey îmân edenler! Allâh’a karşı gelmekten sakının; özü-sözü doğru, samimî ve dürüst insanlarla beraber olun!” (et-Tevbe, 119)

 

“Kur’ân okununca dinleyin ve susun da rahmete erin.” (el-A‘râf, 124) 

 

“Şeytanın arkadaş olduğu kimsenin ne fena arkadaşı vardır!” (en-Nisâ, 38)

آیینەدن قورقولیر می؟