ÖLÜDEN DİRİ DİRİDEN ÖLÜ

Ömer Sâmi HIDIR samihidir@gmail.com

Âyet-i kerîmede buyurulur:

تُولِجُ الَّيْلَ فِى النَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِى الَّيْلِ
وَتُخْرِجُ الْحَیَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ
الْحَیِّ وَتَرْزُقُ مَنْ تَشَاءُ بِغيَْرِ حسِاَبٍ

“(Allâh’ım Sen) geceyi gündüze sokarsın, gündüzü geceye sokarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.” (Âl-i İmrân, 27)

Ölüden diri, diriden ölü çıkarmanın bir mânâsı mecâzîdir. Zira Kur’ân’da; «Ölü: Kâfir; Diri: Mü’min» mecâzı yaygın şekilde kullanılır. Bu mânâyı bizzat Peygamberimiz’den rivâyet edilen bir kıssada da görüyoruz:

Peygamberimiz, hanımlarından birinin evine girer ve orada mü’mine olduğu hâlinden belli olan bir kadın görür, kim olduğunu sorar:

“–Senin teyzelerinden biridir.” derler.

Tafsilât isteyince Esved bin Abd-i Yağus’un kızı Ümmü Hâlid olduğunu söylerler.

Peygamberimiz

“Ölüden diriyi çıkaran Allâh’a hamd olsun.”

Diğer rivâyette;

“Ölüden diriyi çıkaran Allah sübhândır / şânı yücedir.” buyurmuştur. (Heysemî, IX, 267); Çünkü o sâliha bir kadın, fakat babası kâfir bir kişi idi. (Semerkandî, Bahru’l-Ulûm, Âl-i İmrân, 27)

Buradan işaret ile müfessirler, âyette geçen ölü ve diri mefhumlarının kişinin kalbî durumuna işaret ettiğini söylemişlerdir. Anadolu irfânı, «Âlimden zâlim, zâlimden âlim doğar.» diyerek karşılaşılan bu nevi tabloları ifadeye büründürmüştür.

İlâhî sanatta, gece ile gündüz, yaz ve kış gibi deveranlar da bu mecâzî anlayışlarla müvâzî görülmüş.

Tabiî ki âyet-i kerîmenin mânâsı üzerinde hakikat âleminden îzahlar da yapılmıştır.

Yumurta, tohum, çekirdek, nutfe ve kış mevsiminde yaprağını dökmüş ağaçlar bir mânâda ölüdürler. Çünkü canlıya dönüşme imkânına kavuşmadıkları müddetçe ölü veya ölmeye namzettirler.

Bahar geldiğinde kuru dallardan yemyeşil filizlerin fışkırması bizi bir heyecana sevk eder, çünkü ölü gibi duran dallardan hayat fışkırmaktadır.

Sakin sakin duran bir tohum, içerisinde dev bir çınar veya buna benzer sayısız nebâtâtı saklar. Sonra gün gelir yine o hayat dolu ağaç, kupkuru ve ölü gibi bir tohum verir bize.

Yumurta kuluçkada ihtiyaç duyduğu sürece ısıtılırsa içinden bir canlının çıktığına şâhitlik ederiz.

Diri ve ölü olarak nitelendirilen durumları farklı pencerelerden gördük, fakat hepsinde Kudretullâh’ı temâşâ edebiliyoruz. Kuru bitkileri yeşerten de aynı hakikat, ilk canlıyı yoktan yaratan da.

İNSANIN YARATILIŞI

Bizim için ilk insanın yaratılışını, tam olarak anlamak çok zor. Çünkü insanın topraktan nasıl yaratıldığını, ona nasıl şekil verilip mükemmel hâle getirildiğini ve rûhun ona nasıl üflendiğini akıl ile kavrayabilmekten âciziz.

Bilim çevreleri, cansız maddeden, ilk canlılığın nasıl çıktığına dair teoriler üzerindeki çalışmalara «Abiyogenez» adını veriyorlar. Bu hususta çok sayıda nazariyeler ortaya atıyor, hattâ tecrübeler yapıyorlar. Ancak şu âna kadar cansız bir varlıktan canlılığı tetikleyebilmiş değiller.

Yani âyet-i kerîme, nâzil olduğu asrın idrâkine, tohum ve nutfe gibi misalleri çağrıştırmışsa da, asırlar sonrasının insanı için, küllî bir suâli hatırlatıyor. Bu gezegenin üzerinde bu canlılık nasıl meydana geldi? Ardından ibret almaya çağırıyor: Buna kādir olan Allah, sizi yeniden yaratmaya da elbette muktedirdir.

Gafil insan; yaratılışını kendi aklı ile idrâk edemediği için, reddetme ve kaçamak cevaplar verme yolunu seçer. Fakat görmez ki zaten içinde bulunduğu kâinâtı da yoktan var eden O’dur. Bu ispat edilmiş ve kabul görmüş bir gerçek olduğu hâlde, kendisinin topraktan yaratılmasına bir türlü iknâ olmaz.

Bütün kâinâtı yaratmış olan yüceler yücesi kudret -hâşâ- onun içindeki bir cüz olan insanı mı yaratmaktan âciz kalacaktır!?.

Canlı varlıkların yaratılışlarına dair kanunlar ve onların mahiyetinin anlaşılabilmesi, yaratılışa dair iki mefhumun anlaşılmasına bağlıdır.

Bunlardan birincisi;

İhtirâ.

Diğeri ise;

İnşâ/San‘at’tır.1

İhtirâ; yüce Allâh’ın, kudretiyle bir varlığa hiçlikten, yokluktan vücut vermesi ve ona lâzım olan her şeyi de yokluktan vâr edip yaratmasıdır.

Hiçbir şey yokken, Cenâb-ı Hakk’ın yarattığı varlıklar böyle ortaya çıkmıştır.

İnşâ/San‘at ise; var olan mevcûdat ve eşyadan, yeni vücut ve eşyaların yaratılması demektir. Meselâ var olan topraktan bitkilerin, bitkilerden de meyvelerin yaratılması böyledir.

İnşâ; yüce Allâh’ın, ilim ve hikmetiyle isimlerinin tecellîsini göstermek için, kâinâtın unsurlarından varlıkları sanatlı bir şekilde inşâ edip farklılaştırmasıdır. Kâinatta en çok icrâ edilen yaratma şekli budur. Bahar mevsiminde milyonlarca kuru dalın yeşerip canlanması böyle olmaktadır.

Meselâ; bir insan sûretinin ana hatları, yani yüzündeki âzâ ve organları bir kalıp ve model olarak öncekilere ve sonrakilere benzer; bu yüzden ana hatları ile insanın yaratılışı ihtirâ değil inşâdır.

Ama diğer insanlara hiç benzemeyen; kendine mahsus yüz kimliği, sesi, kokusu ve parmak izi itibarı ile insanın yaratılışı ihtirâdır. Yani benzersiz ve modelsiz olarak yaratılmıştır. Yani inşâ tarzı yaratma da, ihtirâ tarzı yaratma da hâlihazırda devam etmektedir.

Allah ölüden diriyi çıkarma kudretine sahip iken, her şeye; «Tesadüfle oldu!» demek ne kadar büyük bir yanılgıdır.

Gerçekten hayatın tesadüflerle ortaya çıkabileceğini gösteren, değil somut bir delil; bunu teori olarak ortaya atabilen tutarlı bir model dahî yoktur. Hayatın tesadüflerle ortaya çıktığı yanılgısı, sadece ideolojik sebeplerle gündemde tutulan bir iddiadan ibarettir.

Bu anlamda Darvinizm; gerek iddia ve delilleri açısından, gerekse ispat mantığı açısından temel olarak maddeciliğe dayanmaktadır. Materyalistlerin ısrarla Darvinizm’i savunmalarının asıl sebebi, onunla dînî hakikatleri çarpıtma gayretleridir.2

Çünkü semâvî dinlerin Hazret-i Âdem’in yaratılışı ile ilgili verdiği haberlerin yanlışlığı ispat edilince, dinlerin ortaya koyduğu diğer esasların da -güya- yalan ve asılsız olduğu fikri uyansın istemektedirler.

Hâlbuki ilmî sahada ilerleme oldukça, araştırmacıların benzer ifadeler ile hep aynı şeyi söylediklerini görmekteyiz:

“Yeni öğrendiğimiz bilgiler ışığında İslâmî kaynaklarda geçen bilgilerin birebir doğru olduğunu görmüş bulunuyoruz!”
__________________________________________________________________
1 Bitlis İslâmiyat Dergisi Araştırma Makalesi, Ahmet ÖZDEMİR: Kur’ân ve Bazı İslâm Âlimleri Açısından Yaratılış ve Evrimci Görüş.
2 Ekev Akademi Dergisi, sa. 56, Abdülmecit OKCU: Kur’ân ve Evrim Açısından Canlıların Oluşumu.