RASÛLULLAH (S.A.S.)’İN HİCRETİ -19-

Âdem SARAÇ vardisarac@yahoo.com.tr

Rasûlullah -aleyhisselâm-, hicret yoluna devam ederek Harrâr denen yere vardı.1 Rasûlullah -aleyhisselâm- ve hicret arkadaşları; burada mola verip istirahat ettikleri gibi, vakit namazlarından bazılarını orada kıldılar.2

Harrâr’dan da yine Medine istikametine doğru hareket edip, bir hayli yol aldıktan sonra; ertesi gün, ticaret kervanı içinde, Şam’dan dönmekte olan Hazret-i Talha bin Ubeydullah ve Hazret-i Zübeyr bin Avvâm ile karşılaştılar.3

Rasûlullah -aleyhisselâm- ile biraz muhabbet edip hasret gideren Hazret-i Talha ile Hazret-i Zübeyr -radıyallâhu anhümâ-, Rasûlullah -aleyhisselâm- ile Hazret-i Ebûbekir’e ayrı ayrı birer Şam elbisesi hediye ettiler. Rasûlullâh’ın diğer yol arkadaşlarına çeşitli hediyeler verdiler.4

Hazret-i Talha ile Hazret-i Zübeyr; Mekke’deki işlerini bitirip Medine’ye hicret etmek için, Mekke istikametine doğru yola koyuldular. Rasûlullah -aleyhisselâm- da, hicret yoluna devam etti.

Hicret yolcuları; bir süre daha yol aldıktan sonra, Medine istikametinden gelmekte olan biriyle karşılaştılar. Ona geldiği yerde nelerin olup bittiğini sordular. O zât da bildiği kadarıyla ahvâli anlattıktan sonra, şöyle dedi:

–Yesrib’de bulunan müslümanlar, büyük bir merak içindeler; «Rasûlullah gecikti!» diye, çok endişe ediyorlar!5

Bu haber üzerine Rasûlullah -aleyhisselâm-; yol arkadaşlarıyla beraber, hareketlerini biraz daha hızlandırdı.

Hicret kafilesi, önce Lakf, sonra Medlice, ondan sonra Medlice Lakf, ondan da sonra Medlice Mehac veya Medlice Micac vâdisine vardılar. Orada fazla oyalanmadan Mercıh Mehac’a kadar ilerlediler.6 Namaz molalarının dışında, buralarda pek fazla kalmadılar.7

Kılavuz; her türlü tehlikeye dikkat ettiği için, mümkün olduğunca farklı bir güzergâhtan götürmeye çalışıyordu. Zülgadaveyn’i geçip Mercıh vâdisine, oradan Zûkeşr vâdisine götürdü. Daha sonra Cedâcid’e, oradan Ecred’e, ardından Âdâ-i Medlice Tihn vâdilerinden olan Zü-Selem’e kadar ilerlediler.8

Tekrar yola koyulup, Abâbid (Abâbib) denen yere vardılar. Oradan da el-Facce veya el-Kahha’ya geçildi. Daha sonra Arc’a varıldı.9

Hicret kafilesi, Arc denen yere vardıkları zaman; develer çok yorulmuş, bundan dolayı yürüyüşleri de bir hayli ağırlaşmıştı.

Rasûlullah ve hicret arkadaşlarının yollarını gözleyenlerden biri olan Evs bin Hucr el-Eslemî, hicret kafilesini karşılayıp izzet ve ikramda bulundu. Develerin çok yorulduğunu görünce de, en iyi develerinden birini Rasûlullah -aleyhisselâm-’a hediye etmek istedi. Rasûlullah -aleyhisselâm-; hediye olarak değil, ancak emâneten alabileceğini söyledi. Bunun üzerine Hazret-i Evs, yanında çalışanlardan biri olan Mes‘ûd bin Huneyde’yi de, Rasûlullâh’a emâneten verdiği devenin yularını tutup götürmesini söyleyerek, yanlarına kattı. Mes‘ûd, müşrik olmakla birlikte, güvenilir biriydi.10

Rasûlullah -aleyhisselâm-, yine mümkün olduğunca kısa yoldan Medine’ye gitmek istiyordu. Kılavuzun rehberliği yanında, kafileye katılanların da kılavuzluğu eklenince, daha kestirme yoldan gitmeye başladılar.

Kerbûbe denen yere varınca, yine namaz vakti girdi. Namazı her zaman öne alan ve asla sonraya bırakmayan Rasûlullah -aleyhisselâm-, hemen namaz molası verdi. Abdestler tazelendikten sonra, tam namaza duracaklardı ki, Mes‘ûd bin Huneyde araya girdi.

Sadece abdest almalarına bakmış, hayatında ilk defa böyle bir şey görmüştü ve çok etkilenmişti. Rasûlullah -aleyhisselâm-’ı görür görmez, O’na karşı içine bir sevgi düşmüştü zaten. Bir de abdest almalarını seyredince, hâdiseye dâhil olmaktan kendini alamadı. Bütün bunların ne olduğunu ve niçin böyle yaptıklarını sordu. Peygamberimiz; İslâm’ı, abdest ve namazı kısa hatlarla anlatınca, Mes‘ûd hemen orada müslüman oldu.

Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın arkasında saf tutan Hazret-i Ebûbekir ve Hazret-i Âmir bin Füheyre ile beraber safa giren Mes‘ûd bin Huneyde, hayatının ilk namazını da bu kutlu kafile ile beraber kıldı.11

Namaz; İslâm’ın esaslarından biri olduğu gibi, aynı zamanda müslümanın kimliği özelliğini de taşıyordu. Hangi şartlarda olursa olsun; namaz her zaman ve her ortamda kılınıyor, asla ihmal edilmiyordu.

Namaz molasından sonra yine yola koyulan kafile, Rekûbe denen yerin sağından gidip, Seniyetü’l-Gair (veya Seniyetü’l-Âri)’ye vardılar. Yollarına devam ederek, Ri‘m vâdisine, oradan da Akîk vâdisine kadar gittiler.

Cescâse denen yere varınca, Rasûlullah -aleyhisselâm- şöyle buyurdu:

“–Yesrib’e (Medine’ye) yaklaştırmadan, Amr bin Avfoğulları yurduna giden yolu takip edelim.”12

Kılavuzlar etrafı tekrar ve dikkatli bir şekilde inceledikten sonra, Tabiy (Ceylân) yolunu takip ederek, Usbe’ye kadar gittiler. Orada da, durmayarak yollarına devam ettiler.13

Peygamberler Peygamberi hicret yolunda ilerliyordu.

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-

__________________________

1 Harrâr, Mekke ile Medine arasında Râbiğ sahil şehrinin doğusunda, Gadîr-i Hum ile Cuhfe’nin güneyinde, Mekke ile Medine’yi birbirine bağlayan yol üzerinde bir vâdi olup (İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 1, s. 600; İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 2, s. 7; Belâzûrî, Ensâbu’l-Eşrâf, c. 1, s. 371; Taberî, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk, c. 2, s. 403, 406), bazı kaynaklarda Hazzâz, Hazzâr (Şâmî, Sübûlü’l-Hudâ ve’r-Reşâd, c. 6, s. 25-26) şeklinde, bazı kaynaklarda Hazâr, yine bazı kaynaklarda da Hezâz şeklinde geçmektedir. (Muhammed Ebû Zehre, Hâtemü’n-Nebiyyîn, c. 2, s. 686-687)

2 Kâmil MİRAS, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, c. 10, s. 132; İbrahim SARIÇAM, «Harrâr Seferi», DİA, c. 16, s. 242-243.

3 Bazı rivâyetlerde Hazret-i Talha, bazı rivâyetlerde Hazret-i Zübeyr, diğer bazı rivâyetlerde de her iki sahâbî adı da verilmektedir. Biz bu son rivâyeti tercih ettik. Zührî, Meğâzî, s. 103; Abdurrezzâk, el-Musannef, c. 5, s. 395; Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale’s-Sahîhayn, c. 3, s. 11; Beyhakî, Delâîlü’n-Nübüvve, c. 2, s. 498; Ebu’l-Ferec İbnu’l-Cevzî, el-Vefâ bi Ahvâli’l-Mustafâ, c. 1, s. 242; Diyârbekrî, Târîhu’l-Hamîs, c. 1, s. 325.

4 İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 3, s. 215; Bedruddîn Aynî, Umdetü’l-Kārî, c. 17, s. 49.

5 Bu zâtın kimliği hakkında kaynaklarımızda malûmat yoktur.

6 Lakf; tatlı su kuyuları bulunan bir yer ise de, üzerinde ekinlikler ve hurmalıklar yoktur. Medlice Mehac; Mekke nâhiyelerindendir. Mercıh Mehac; Mekke yolundadır.

7 İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, s. 136; İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 1, s. 232; İbn-i Hazm, Cevâmiu‘s-Sîre, s. 92; Zehebî, Târîhu’l-İslâm, s. 323; Ebu’l-Fidâ İbn-i Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c. 3, s. 189; Diyârbekrî, Târîhu’l-Hamîs, c. 1, s. 331.

8 Cedâcid; içinde eski kuyuları bulunan düzlük ve sert bir yerdir. Tihn; Mekke ile Medine arasında, Sukyâ’ya daha yakın bir yerdir. Süheylî, Ravdu’l-Unûf, c. 4, s. 250; Semhûdî, Vefâu‘l-Vefâ bi Ahbâri Dâri Mustafâ, c. 4, s. 1297.

9 Abâbid veya Abâbib; Tihn’in yakınında bir yerdir. Elkahha; Kudeyd ile Cuhfe arasında, Medine’ye üç merhalelik (konaklık) bir vâdi olup, Gıfâr oğullarına aittir. Arc; Mekke ile Medine arasında, hacıların yolu üzerinde ve Sukyâ yakınındadır.

10 İbn-i Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, c. 2, s. 136; Yâkut el-Hamevî, Mu‘cemu’l-Buldân, c. 4, s. 98.

11 İbn-i Sa‘d, et-Tabakātü’l-Kübrâ, c. 4, s. 311.

12 Taberî, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk, c. 2, s. 246.

13 Cescâse; Akîk vâdisi tarafından, Bakiyy’e doğru bir yerdir. Usbe ise; Cehceba (Cahcaba) oğullarının yurdu olup, Kuba Mescidi’nin batısındadır. O zamanlar henüz bu mescid yoktu tabiî. Semhûdî, Vefâu‘l-Vefâ bi Ahbâri Dâri Mustafâ, c. 4, s. 880, 1267.