MÜ’MİNİN GÜZEL HÂLLERİ

Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

 

BİR HADİS:
حَدَّثَن۪ي عَبْدُ اللّٰهِ بْنُ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمَا أَنَّهُ سَمِعَ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ قَالَ :
« وَالَّذ۪ي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِه۪ ، إِنَّ مَثَلَ الْمُؤْمِنِ لَكَمَثَلِ الْقِطْعَةِ مِنَ الذَّهَبِ ، نَفَخَ عَلَيْهَا صَاحِبُهَا فَلَمْ تَغَيَّرْ وَلَمْ تَنْقُصْ »
Abdullah bin Amr bin el-Âs -radıyallâhu anhümâ-’nın işittiğine göre, Allah Rasulü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Muhammed’in canı elinde olan Allâh’a yemin olsun ki, mü’min altın parçasına benzer; sahibi ona körükle üflese bile değişmez ve azalmaz.” (İbn-i Hanbel, II, 199)
BİR MESAJ:
“Kardeşlerim! Hep beraber hakikî mânâda mü’min olmaya gayret gösterelim!”

“Mü’min, güzel koku satan kimseye benzer. Onunla beraber oturursan sana faydası olur, beraber yürürsen sana faydası olur, beraber iş yaparsan yine sana faydası olur.” (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr, XII, 319)

Kişiyi beşerlikten insanlığa yükselten ve güzel davranışlara sevk eden en temel unsur îmandır. Îman nûruyla müşerref olan insana da mü’min denir. Îman, mü’mine dinamizm veren bir kuvvettir. Îman mü’minin rûhudur. Ona hayat veren, dünya ve âhiret hayatını güzelleştiren bu ruhtur.

Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şeriflerinde îmânı hurma ağacının köküne benzetmiştir. (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 14) Nasıl ki kök sağlam olunca meyveler de sağlam ve bol olursa; aynı şekilde îman sağlam olursa o îmânın hayata yansıması da ona göre sağlam ve müsbet olur, güzel söz ve davranışlar sudûr eder. Bu bakımdan îman, insan için hayâtî bir ehemmiyet arz etmektedir.

Mü’min, sahip olduğu bu îman nimeti sayesinde her dâim; bunalımdan, stresten uzak, gönlü huzurla dolu bir hayat yaşamaya çalışır. Çünkü mü’minin sakin bir liman gibi her türlü şartta sığınacağı îmânı vardır. Nitekim yüce Rabbimiz, Kitâb-ı Kerîm’inde;

“Allâh’ın rahmetinden ümit kesmeyin!” buyuruyor. (ez-Zümer, 39/53)

Bu îman gücüyledir ki;

“Mümin, yeşil ekine benzer. Rüzgârla eğilir fakat yıkılmaz. Rüzgâr sakinleştiğinde yine doğrulur, belâ ve musîbetler sebebiyle eğilir fakat yıkılmaz.” (Buhârî, Tevhîd, 31)

İşte mü’min evvelâ îmân edendir.

Mü’min takvâ sahibidir. Yüce Rabbimiz bir âyet-i kerîmesinde takvâ sahibi olan kullarının vasıflarını şöyle dile getirmektedir:

“Onlar (takvâ sahipleri) bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah işini güzel yapanları sever.” (Âl-i İmrân, 3/134)

Buna göre mü’min;

Bollukta ve darlıkta infâk eder,

– Öfkesini yener,

– İnsanları affeder,

– İşini güzel yapar.

Mü’min güzel ahlâk sahibidir. Güzel ahlâk, yukarıda da işaret edildiği gibi îmânın hayata yansımasıdır. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurur:

“Mü’minlerin îman bakımından en mükemmeli, ahlâk bakımından en güzel olanıdır.” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 15)

Hattâ öyle ki:

“Mümin, güzel ahlâkı sebebiyle (gündüzlerini) oruçla, (gecelerini) namazla geçiren kişinin derecesine ulaşır.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 7)

Mü’min samimîdir. Din samimiyettir. Zira;

“Allah, ancak samimiyetle ve sadece kendi rızâsı gözetilerek yapılan ameli kabul eder.” (Nesâî, Cihâd, 24)
Mü’min cana yakındır. Hadîs-i şerifte şöyle buyurulmaktadır:

“Mü’min cana yakındır. (İnsanlarla) yakınlık kurmayan ve kendisiyle dostluk kurulamayan kimsede hayır yoktur.” (İbn-i Hanbel, II, 400)

Sağlam bir îmâna sahip olan mü’minin sevinci de hüznü de muvâzenelidir. Çok mutlu olacağı bir durumla karşılaştığında, kendinden geçercesine veya sanki âhiretini kurtarmışçasına sevinmez. Aynı şekilde kendini hüzne gark eden bir vâkıa ile karşılaştığında Allâh’ın izniyle isyan bataklığına düşmez. Dolayısıyla mü’minin sevinci de hüznü de mûtedildir.

Mü’min, huşû içinde ibâdetlerini edâ eder. Dolayısıyla mü’min, tâdil-i erkâna riâyet ederek huşû içinde namazını kılar. Nitekim Allah Teâlâ, kurtuluşa eren kullarının vasıflarını sıralarken;

“Onlar namazlarını huşû içinde kılarlar.” (el-Mü’minûn, 23/2) buyurarak mü’minin en temel vasıflarından birinin, huşû içinde namaz kılmak olduğunu vurgulamıştır.

Mü’min, insanlarla iyi geçinen ve kendisiyle iyi geçinilen insandır. Zira bir hadîs-i şerifte ifade edildiği gibi:

“İnsanlarla iyi geçinmeyen ve kendisiyle geçinilmeyen kişide hayır yoktur.” (Ahmed bin Hanbel, II, 400)

Mü’min gönül kırmaz. Çünkü o, Yûnus’umuzun şu mısralarına kulak verir:

Bir kez gönül yıktın ise,
Bu kıldığın namaz değil!
Yetmiş iki millet dahî,
Elin yüzün yumaz değil!

Mü’min çalışkandır, üretkendir. Mü’min yaptığı işi sağlam yapar. Zira Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“…Yaptığınız işi güzel yapın; Allah işini güzel yapanları sever.” (el-Bakara, 2/195)

Yine Sevgili Peygamber Efendimiz de şöyle buyurmuştur:

“Allah Teâlâ, birinizin yaptığı işi en iyi şekilde yapmasından memnun kalır.” (Beyhakî, Şuabu’l-îmân, 4/334)

Mü’min istişâre eder. Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den daha çok ashâbı ile istişâre eden bir kimse görmediğini söylemiştir. (Tirmizî, Cihâd, 34)

Mü’min, bir hata veya bir günah işlediğinde hemen tevbe eder.

Mü’min sabır ehlidir. Mü’min her hâlde sükûnet ve vakarını muhafaza eder.

Mü’min zikir ehlidir. Mü’minin günlük zikirleri, günlük Kur’ân tilâvetleri vardır.

Mü’min kendisi için istediğini mü’min kardeşi için de ister. Bu hususun aynı zamanda îmânı ile de irtibatının olduğunu bilir. Zira Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

“Sizden biriniz kendisi için istediğini mü’min kardeşi için de istemedikçe (kâmil mânâda) îmân etmiş olmaz.” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 59)

Mü’min firâset sahibidir. Çünkü o, Peygamber’inin;

“Mü’min, aynı delikten iki defa sokulmaz.” (Buhârî, Edeb, 83) hadîs-i şerîfinden haberdardır. Yine Fahr-i Kâinât Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Müminin firâsetinden sakının! Çünkü o Allâh’ın nûruyla bakar.” (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân)

Mü’min, rehberi Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gibi vefâ sahibidir.

Mü’min kendisine güvenilen insandır. Mü’min kavramının kelime mânâları içerisinde emniyet / güven mânâsının olduğunu da burada hatırlayalım.

Mü’min kadirşinastır. Mü’min diğergâmdır.

Mü’min gıybet yapmaz. Çünkü gıybet yapmanın ölü eti yemekle denk tutulduğunu bilir.

Mü’min seher ehlidir. Cenâb-ı Hak, Âl-i İmrân Sûresi’nde seher vakitlerinde istiğfâr edip Allah’tan bağışlanma dileyenlerin, altlarından ırmaklar akan cennetlerde ebedî olarak kalacaklarını bildirmektedir. (Bkz. Âl-i İmrân, 3/15-17)

Mü’min, yumuşak huyludur. İncitmez ve incinmez. Mü’min, mahlûkatı incitmenin ne kadar kötü bir şey olduğunun şuurundadır. Şairin dediği gibi;

Çiçeklerle hoş geçin, balı incitme gönül!
Bir küçük meyve için, dalı incitme gönül!
Sahibi hürmetine, kulu incitme gönül!

Mü’min mütevâzıdır, kibir tuzağına düşmez. Zira bir hadîs-i şerifte bildirildiğine göre:

“Kalbinde zerre miktarı kibir bulunan kimse cennete giremez.” (Müslim, Îmân, 147)

Mü’min boş söz ve davranışlardan yüz çevirir. Nitekim mü’minin bu hususiyeti hakkında yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Onlar her türlü boş söz ve faydasız işlerden yüz çevirirler.” (el-Mü’minûn, 23/2)

Velhâsıl bütün bu güzel vasıflara ve burada satırlara sığmayan güzel hasletlere sahip olan mü’min, madenler arasında altın gibi kıymetli bir varlıktır. Yaşadığı hayatı daima güzel davranışlarla bezeyerek yaşar. Değerini hiç yitirmez.

Çünkü o mü’mindir…

Rabbimiz cümlemize kâmil bir îman lutfetsin!

Rabbimiz güzel söz ve davranışlarla îmânımızı hayatımıza yansıtmayı cümlemize nasip ve müyesser eylesin!

Âmîn…