EYVAH BÜTÜNLEMEYE KALDIM!
Fahri SARRAFOĞLU sarrafoglufahri@gmail.com
Yıllar önceydi Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinde okuyordum. Sene 1987 yılı. Yani 3. sınıfın birinci dönemindeydim. Diğer derslerden geçmiş ama bir dersten bütünlemeye kalmıştım. Aman Allâh’ım bir dersten bütünleme mi?!. Evet, aynen böyle tepki vermiştim. Halkla ilişkiler dersiydi hayatımda ilk bütünlemeye kaldığım ders. Hem de 2 numara ile yani 50 alsam geçecekken 48 ile kalmıştım. İmtihan sonucunu aldığımda Aksaray’daydım. Fakat daha 20 yaşındayım ve benim için bütünlemeye kalmak o kadar önemli ki, hani başımdan aşağı kaynar sular dökülmesi az bile… Âdeta yıkıldım!.. Veee hoop hemen depresyona girmeye hazır biriydim artık. Niye mi? Çünkü ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite derken hiç bütünleme görmemişim. Benim için şok olmuştu bu.
O akşam hiç unutmam efendim; çok değerli bir büyüğüm, o zamanlar saygı duyduğum, fikirlerine değer verdiğim ağabeyim, şimdi ise biricik kardeşim Ferhat Ağabeyime konuyu açtım. Üzüntülü ve ağladı ağlayacak şekilde… Yani benim için hiç abartmıyorum hayatın sonu. Öyle ya, hiç başarılı bir öğrenci bütünlemeye kalır mı? Ayrıca benim tüm o zamanlar yakın arkadaşlarım geçmiş, bir ben kalmışım. Aman Allâh’ım üff durum çok vahim. Tabiî ben abarttıkça abartıyorum!..
Ferhat kardeşimle birlikte Aksaray’dan Ulucami önünden başladık yürümeye ve yaklaşık hemen hemen 4 kilometre kadar yürüdük. Bu arada hep ben konuştum… Ferhat kardeşim, önce beni hiç kesmeden sonuna kadar etkili dinleme dediğimiz bir metotla dinledi ve sonra başladı konuşmaya:
“–Fahriciğim, evet, senin anlattıklarını önemsiyorum. Gerçekten de senin için ne kadar önemli! Hayatında ilk defa bütünlemeye kalıyorsun. Bütünlemeyi geçemezsen bu çok daha vahim olur. Alttan ders almak zorunda kalacaksın. Eminim kafanda birçok soru işaretleri var. Egon da tabiî biraz abartıyor ve vesvese ile birlikte bu kocaman bir problem hâline geliyor. Ve içinden çıkılamaz bir hâle geliyor.
Peki, düşünebiliyor musun Hazret-i Peygamber çok sevdiği hanımını kaybettiğinde, çok sevdiği amcasını kaybettiğinde, çocuklarını kaybettiğinde, Uhud Savaşı’nda büyük bir problem yaşadığında hep yanında kim vardı? Kim O’nu tesellî etti? Neden en ufak bir şekilde mahzun olmadı?”
“–Bilmem.” dedim? “Kim tesellî etti?”
“–Kur’ân’a bak cevaben ne diyor? Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yanında hep Allâh’ın sevgisi vardı:
«Hani mağarada iken arkadaşına ne diyordu:
‘–Üzülme! Allah bizimle beraber!’» (et-Tevbe, 40)
Bir insan Allâh’ın sevgisini kazandıktan sonra veya Allâh’ın sevgisini kazanmak için çalıştıktan sonra ya da bu yolda gayret içerisinde olduktan sonra hiç üzüntü kalır mı?
Kur’ân-ı Kerim’de Kārûn’dan bahseder; hani sadece hazinelerinin anahtarlarını bile develer taşıyordu. Peki, sonu ne oldu? Hüsran…
Hazret-i Süleyman’a birçok kimseye verilmeyen mülk verilmişti. Daha sonra Allah Sâd Sûresi’nde şöyle bir hâdise anlatır:
«And olsun biz Süleyman’ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık.»
Bazı tasavvuf büyükleri bu âyeti; «Allâh’ın sevgisi gittikten sonra insan âdeta ceset gibidir, Allâh’ın sevgisi olmadığı zaman insanın cesetten farkı yoktur.» diye tefsir ederler. Yani Allâh’ın rızâsı, Allâh’ın sevgisi her şeyden üstündür.
Allah ile dostluk olmadıktan sonra dünyanın tamamı senin olsa ne olur ki? Düşün bir, dünyada çok sevdiğin bir dostunu iki gün görmesen üzülüyorsun. Mektup yazıyorsun, postahâneye gidip telefon açıyorsun. Özlüyorsun… Peki, Allâh’ı hiç özledin mi Fahriciğim? Esas olan endişemiz dünyada bütünlemeye kalmak değil; dünyada iken Allâh’ın sevgisini hissedememek, O’nun dostluğunu O’nun muhabbetini kazanamadan dünyadan ayrılmak olmalı. «Sabahtan beri yemek yemiyorum.» diyorsun. Niye? Çünkü iştahın yok. Üzülüyorsun? Allâh’ın seni sevmesi her şeyden üstün değil mi? O zaman O’nun sevgisini kazanmak için tahsil yapmamız lâzım. İşe giden, âmir, memur, işçi, ev hanımı, patron hepimiz Allâh’ın sevgisini öğrenmek için tahsil yapmalıyız. Bunun da yolu önce kendimizin farkında olmak, insanları olduğu gibi kabul etmek, ayrım yapmamak ve DOSTLUĞA ehemmiyet vermekten geçer.”
Evet, sevgili kardeşimin bu sözleri ile Allâh’ın sevgisinin ilk tohumları kalbimize atılmış oldu. Kendisine hep müteşekkir kalacağım. Rabbim kardeşliğimizi ebedîleştirsin inşâallah.
Kısaca:
Dünyaya biz niye geldik? Allah ile dost olmaya, ama önce kendimiz iyi bir dost olacağız. Dünyadaki üzüntüler ve vesveseler şeytandandır. Şuuraltımızın oyunudur.
“O kötü fısıltılar ancak şeytandandır, (bu da) îmân edenleri üzmek gayesiyledir. Hâlbuki Allâh’ın izni olmadıkça o (fısıldaşmalar ve şeytan), onlara hiçbir şekilde zarar verici değildir. O hâlde mü’minler Allâh’a güvenip dayansınlar…” (el-Mücâdele, 10)
“Ey kavmim! Şayet Allâh’a (gerçekten) inandıysanız ve O’na teslim olmuş iseniz, artık ancak O’na güvenip dayanın.” (Yûnus, 84)
“Size o haberi getiren ancak şeytandır, (sadece) kendi dostlarını korkutabilir. Onlardan korkmayın, eğer mü’min iseniz Ben’den korkun.” (Âl-i İmrân, 175)
“Kim Allâh’ı, O’nun Rasûlü’nü ve mü’minleri dost edinirse, (iyi bilsin ki) Allâh’ın taraftarları galip geleceklerdir.” (el-Mâide, 56)