NEMÎME BELÂSI
Mehmet MENCET
Ne güzel söylemiş asırlar öncesinde Yûnus Emre Hazretleri:
Söz ola kese savaşı…
Söz ola kestire başı…
Söz ola ağulu aşı;
Yağ ile bal ede bir söz.
“İnsan kulaktan beslenir.” demiş büyükler. Söz, insan hayatında ne kadar önemlidir.
“Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır.”
“Yiğidi; kılıç kesmez, bir acı söz öldürür.”
Sözle, tatlı dille ilgili o kadar çok atasözü ve türküler var ki…
Bir de bunun aksini düşünürsek, insanın kalbini kıracak kadar sert ve acımasız…
Eğer bir de iftira ise ölümden beter. Nice işlenen cinayetler, girişilen savaşlar, insana dünyayı dar eden davranışlar, hep söz ve dedikodu yüzünden.
Eğer bir dostumuz veya yakınımız hakkında doğru olmadığını bildiğimiz kötü bir şey duymuşsak; onun hakkını savunup, öyle olmadığına dair elimizden geleni yapmalıyız.
Allah dostlarından birine;
“–Filân arkadaşın yemek ziyafetinde beraberken, sana; «Şöyle şöyle» söyledi.” deyince;
“–Sen ne dedin?” demiş.
“–Bir şey söylemedim.”
“–Peki, ne yediniz yemekte?”
“–Şunları yedik.” diye saymış.
“–Peki, bu kadar yemeği midene sığdırdın da onun lâfını sığdıramadın mı? Bana gelip onun sözlerini taşıyacağına orada beni savunsaydın ya! Şimdi bu yaptığın, beni korumak mı?” demiş.
Bir adam, Vehb bin Münebbih Hazretleri’ne gelip;
“–Falanca size sövdü.” demiştir. Bunun üzerine Vehb bin Münebbih;
“–Şeytan senden başka aracı bulamadı mı?” demiştir.
Yıllar evvel vazife yaptığım ilçede evimizin karşı sokağında ilçe jandarma komutanının tayini çıktı; eşyaları yükleniyor, artık ilçeyle alâkası kalmadı. Vazife arkadaşlarından birisi bakkala gidiyor. Orada bir müşteri, komutanın gideceğini duyduğu için;
“–Komutan yedi yedi, kamyonu doldurdu, gidiyor.” demiş. O meslektaşı da sanki başka işi yokmuş, mecburmuş gibi bu sözü kamyonu yüklemekte olan komutana yetiştiriyor. O da öfkeyle silâhı alıp bakkala gidiyor ve adamın üstüne yürüyor. Orada bulunanlar muhtemel bir felâketi önlemek için, yalvar yakar ikna ediyorlar
Tabiî, iş mahkemeye intikal ediyor.
Maalesef küçük yerlerde memurlar için;
“Bir valizle gelirler kamyonla giderler.” derler. Peki gelen o memur orada para kazanmadı mı? Hizmet etti memleketinize, malûm küçük yer; fazla para harcayacak yer yok, birikim yapmaya müsait… Bazen ilk tayin yeri, malûm eksikler çok… Eşyasının çoğalması normal. Belki yanlış yapanlar olabilir ama herkes için bu tür sû-i zanlar üretilmesi doğru değil.
Duruşmada söz taşıyana;
“–Asıl suçlu sensin. Arkadaşının dürüst olduğunu biliyorsan savunup temize çıkaracaksın, yok değilse susacaksın. Söz taşıman nasıl bir fâciaya sebep olacaktı? Yok yere iftira ve yalanların insan ve toplum için ne denli yaralar, cinayetler, huzursuzluklar doğurduğu şüphesiz…” dedim.
Dilleriyle insanları kıranları ibâdetleri temizleyemez.
İmam Câfer Hazretleri;
“–Sakın lâf taşıma. Çünkü lâf taşımak insanların kalplerine düşmanlık tohumu eker.” buyurmuşlardır.
Peygamber Efendimiz;
“Lâf getirip götüren, dedikoduculuk yapan kimse cennete giremez.” (Buhârî, Edeb, 50; Müslim, Îmân, 169-170) buyurmuşlar. Bu hadis, böyle davranışları yasaklamıyor mu?
Bir olmayan sözü taşımak, iftira etmek var.
Ankara’da bir genel müdürün şoförü, lâstik tamir ettirirken yere yığılıp ölüyor. Getirip memleketine defnetmişler. Aradan birkaç gün geçtikten sonra birisi gelip;
“–Kardeşini tamirci levye ile vurup öldürmüş.” demişler. Tabiî kardeşleri paniklemiş, adliyeye gelip;
“–İllâ mezarı açıp inceleyin!” diye ağlayıp ısrar ediyor. Hâdise Ankara’da olduğu için;
“–Oranın savcılığından tâlimat ve tahkikat için onay gelmedikçe sonra biz müdahale edemeyiz…” dediysek de o ısrarında direniyor, benim onları koruduğumu zannediyor.
Nihayet Ankara savcılığından tâlimat geldi, mezarı açtık. Savcı ve doktor beyle beraber mezar açıldı. Yakınlarına; “Ceset ne de olsa bozulmuştur, dayanamazsınız, uzak durun!” demek istesem de, zaten bize güvenleri azaldığı için seslenmedim. Mezar açıldı, cesede bakan doktor bey; kalbinin üç misli büyüdüğünü ve herhangi bir darp izine rastlanmadığını, ölümün kalp krizinden olduğunu söyledi.
Tam köyden ayrılırken, o ısrarcı kardeş;
“–Siz yoruldunuz, dana kestik, yemeden gitmeyin!” diye âdeta yalvardı.
“–Keşifte yemek yemek âdetim yok!” dedim ve köyden ayrıldık…
Sonunu düşünmeden insanları üzüntü ve acılara götürmenin vebâli yok mu?
Kul hakkı her şeyden önemli. Rabbim; hepimizin diline güzel sözden, zikirden başka şeyler söyletmesin. Âmîn…