GEÇMİŞ ve GELECEKTEKİ EĞİTİM SİSTEMİMİZ

Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

2021-2022 eğitim öğretim yılı başında; eğitimin yüz yüze verilmesi kararı münasebetiyle, ülkemizin eğitim hayatındaki problem ve sıkıntılarını, yeniden gündeme taşımak arzusundayız efendim. Önce şu soruları sorarak başlamak isteriz: Millî Eğitim nesli «millî»leştiriyor mu? Yerlileştiriyor mu? Memleketimizin mânevî ve kültürel değerleri neslimizin ruhlarına siniyor mu?

Bizim eğitimimizde biz ne kadar varız? Bizde bütün bir insanlığa yön veren, ufuk çizen muhteşem birikimlere sahip ne dehâlar var! Sorarım size; eğitim sistemimizde, üç-beş şiiri hâriç, ne kadar Yûnus var? Onun insana yaklaşımı, neden gençlere verilmedi? Oysaki kanaatimizce Yûnus anlayışı, Yûnus fikriyâtı âdeta nesillerin rûhuna enjekte edilmeliydi. Şu bozuk çağda; Mevlânâ’nın insana ve hâdiselere bakış felsefesi, neslimizin rûhuna dantel gibi işlenmeliydi.

Şimdiye kadar neslimizin ruhları; Yûnuslar, Mevlânâlar, Gazâlîlerin fikirleriyle yoğrularak şekillenmeliydi. Bunlar bizim ölmez değerlerimizin, model şahsiyetleridir. Edebiyatımızda Fuzûlî ve Nâbî var mı? Tarihimizde İbn-i Haldûn var mı? Yüksek matematikçi, astrolog ve dil bilimcisi Ali Kuşçu; aynı sahada Harezmî ders kitaplarında neden yok? Akşemseddin Hazretleri, Şeyh Edebâlî; neden gençlere öğretilmez, anlayışları benimsetilmez, fikirleri aşılanmaz? Çağ açıp çağ kapayan genç kumandan, Fatih Sultan Mehmed ufku, neden gençlerin zihinlerine kazınmaz? Böylesi şanlı bir geçmiş birikimine sahip ülkenin eğitimcisi olarak, hakikaten esef duyuyorum.

Bizim değerlerimiz öldü mü? Biz bize yeteriz. Her biri ayrı bir şahsiyet âbidesi olan onca nümûne şahsiyetlerimiz varken, niye «ne idüğü belirsiz yerli ve millî olmayanlar» gençlerimize model olarak sunulsun? Âcilen eğitimde bir öze dönüş hamlesi başlatmak gerekiyor. Sadece eğitimde değil ahlâkta, siyasette ve birçok sahada, asla dönüş yani yerli ve millîye dönüş şarttır.

Biz değişime karşı değiliz. Değerlerimizi bozmayan, bizi ahlâkî ve teknik yönden kalkındıracak değişimlere niye karşı çıkalım? Kendi kültürel değerlerini bilmeyen, var olan fazîletli ahlâkî birikimlerini hiçe sayan bir nesil, memleketin kalkınmasına ne katabilir? Ne verebilir? Batı merkezli eğitim sistemiyle yetişen zihinlerde maalesef âidiyet şuuru kalmıyor. Âidiyet şuuru, bir yere mensup olma duygusu verilmeyen gençlerle bu ülkenin istikbâli ve istiklâli sağlanabilir mi?

Gelişen teknolojiye uygun olarak üretilen yeni duygu ve akıl formatları, fıtrat kanunlarını zorluyor. Küreselleşen dijital medeniyetin; insanları tek tipleştirmeye çalıştığı, dünyanın bir bütün olarak global köye dönüştürülmesi fikri, insanlığın tehlikeli bir ufka doğru gittiğini gösteriyor. Unutulmasın ki, bir ülkeyi ülke yapan kendi kültürel değerleridir. Bu sebeple; kendimize ait değerlerimizle, kendimize ait hayat tarzımızla yani yalnızca kendi medeniyetimizle ayakta kalabiliriz. Bize ait olmayanlarla ancak başkalarının kölesi ve paryası oluruz.

Bırakın ülke sınırlarını, gönül ve duygu dünyamızın sınırlarının başkaları tarafından masa başında çizildiği bir dünyada yaşıyoruz. Bu acınası ortamdan çıkmak ve kurtulmak için kendi kök medeniyetimize bağlı, asil ahlâkî değerlerimizle yoğrulmuş; fazîletli, ideal sahibi bir gençlik yetiştirmemiz gerekiyor.

Okumayan, akletmeyen, fikretmeyen, insanının derdiyle dertlenemeyen, vatanını kalkındırma çabası olmayan; sadece şahsî gelecek hedefleyen eğitim sistemi, insanı ancak bencilleştirir, robotlaştırır, başkasına uşaklık ettirir o kadar. Hâlbuki devlet eliyle verilen hem de başında «millî» olan bir eğitim sistemi, memleketini en ileri düzeyde kalkındırma idealine sahip, aynı zamanda vatan savunmasına canı pahasına koşan nesiller yetiştirme hedefinde olmalıdır.

Hep deriz; ümmetin ve dahî dünyanın ufku ve geleceği bizim değerlerimizdedir. Topyekûn insanlığın, insânî şeref ve haysiyetin korunması, insanlığın insanca yaşaması yalnızca bizim medeniyetimizin düsturlarıyla mümkündür. Batı, geçmişte kendi yaptığı rezilliklerin ortaya dökülmesinden çekiniyor. Afrika’yı nasıl sömürdüğünün, insanlara kendi çıkarları için ne zulümler yaptığının açıklanmasından korkuyor. O yüzden durmadan «hümanizm» felsefesinden bahsediyor. Batı, bugün olmayan bir şeyin hiç olmazsa algısını oluşturayım derdindedir. Ama heyhat! Hakikatler ortada ve tarih bunu ispat ediyor…

Dolayısıyla, biz «batasıca batının eğitim sistemi»ni değil artık tamı tamına, «yerli ve millî» olan kendi eğitim sistemimizi yeniden inşâ etmek zorundayız. Son yirmi senede her hususta büyük gelişmeler icrâ edildi. Fakat ne yazık ki aynı ataklar, eğitim sahasında gerçekleştirilemedi. Bu üzücü bir gerçek!

Gençlerimizin bilginin yanı sıra, zihin ve duygu dünyasının bize ait değerlerle donatılarak yetiştirilmesi şarttır. Eğitimden gaye yalnızca kuru bilgi vermek değildir. İnsanların iç dünyalarının ihmal edilmesiyle gerçekleşen eğitimden korkunç yanlışlar çıkar. Akıl-ruh-kalp birlikteliği çerçevesinde ilim-irfan-hikmet ile kuşanmış eskiye benzer yeni nesiller oluşturmak, biz eğitimcilerin en büyük hedefi olmalı.

Bize ait, bizim değerlerimizi özüne sindirmiş, mâzîsinden utanmayan, kendi kültürüyle şeref duyan karakter donanımına sahip gençleri, bir an önce inşâ etmek durumundayız. Bu dönem bunu yapmazsak artık çok geç olabilir.

Sevgili Peygamberimiz -aleyhisselâm-, dünyanın en büyük eğitimcisidir ki O, münevver şehir Medine’de sadece on yılda icrâ ettiği eğitim çalışmalarıyla, nice bozuk davranışlı insanı topluma kazandırmış ve onları fazîlet sahibi insanlar hâline dönüştürmüştür. Bilindiği üzere İslâm; «Oku!» âyeti ile yani ilimle başlar. İlk gelen Kur’ân âyeti; okumayı, anlamayı, düşünmeyi emreder. Dolayısıyla bizim dînimizde ilim öğrenmek, bunun için fedâkârlık yapmak ibâdettir.

İnsanlığın hayrına çalışmak, ihtiyaçlıyı görüp gözetmek, mazlumun yanında olmak, iyilik yapmak sevaptır. Ama kötülük yapmak, zâlimlik etmek, hak-hukuk çiğnemek, çalmak-çırpmak suçtur, günahtır. Asr-ı Saâdet öncesi malları gasbeden, yol kesen, eşkiyâlık yapan, adam öldüren câhiliyye Arapları İslâm eğitimi ile adam öldürmeyi bıraktı, kul haklarına riâyet etti.

Bir devrin aynen bugünkü gibi her türlü çirkefliği yapan câhiliyye toplumu, Örnek ve Önder Lider Hazret-i Muhammed -aleyhissalâtu vesselâm- öncülüğünde, İslâmî eğitimin kâmil metotlarıyla, vahyin ışığında mükemmel davranışlar icrâ eden kadife gibi yumuşak ve zarif ahlâklı kişiler hâline geldi. Câhiliyye devrinin bütün yanlış âdet ve çirkinlikleri bugün de mevcut. Meselâ; hırsızlık, kumar, zina, tecavüz, fuhuş günümüzde kanunlarla yasak olmasına rağmen, insanlar bu yanlış işleri yapıyorlar. Demek ki; bugünün hem eğitim hem cezalandırma sistemi, insanların kötü davranışlarını değiştirmeye, doğruya dönüştürmeye, bitirmeye yetmiyor.

Rasûlullah -aleyhissalâtü vesselâm-’ın insanlığa sunduğu fazîletli birikimler, «vahiy merkezli»ydi. İnsanlık içinde bulunduğu ahlâkî seviyesizlik girdabından kurtulmak istiyorsa; âcilen hakikat temelli, kudsî kaynaklı, değişmez, muhteşem davranış birikimleri bünyesinde barındıran Kur’ân’ın muhtevâsına dönmek zorundadır. Aksi hüsrandır. İşte ortadayız, bu hususta her türlü yol denenmiştir. İnsanlık çok yönlü buhran içindedir. Bu menfîlikten çıkmak isteyen Kur’ân düsturlarına müracaat etmelidir. Bu iki kere iki dört edercesine net bir gerçektir.

İnsanlığın Örnek Eğitimcisi Hazret-i Peygamber -aleyhisselâm-’ın yaşadığı devirde de bugünkü gibi pek çok zorluklar vardı. O Mükemmel Eğitimci, eğitim işine Hazret-i Kur’ân ile başladı. Kur’ân’da bahsedilenleri insanlara okudu, anlattı, öğretti. Ama bizzat anlattıklarını kendi hayatına tatbik ederek, insanlara en kâmil misal oldu. Asla söylediğinin aksini yapmadı. Mekke’de o en zorlu günlerde, «Dâru’l-Erkam Okulu» ile öğretime başladı. Medine’de ise, «Suffa Okulu» ile devam etti. Büyük-küçük ayırmadan, her yaştan insanı eğitim halkasına dâhil etti. İnsanlara; «Dünya ve içinde ebedî kalınacak âhiret yurdunda nasıl huzurlu yaşanılır?»ın yollarını gösterdi. O -aleyhisselâm- bu eğitim işine hayatını koydu. Amcasına;

“Bir elime ayı, bir elime güneşi verseniz ben bu işten vazgeçmem!” buyurarak eğitim mücadelesindeki kararlılığını bütün samimiyetiyle gösterdi. (Sîretü İbn-i Hişâm, 1/266 / İbn-i Kesîr, es-Sîretü’n-Nebeviyye, 1/474) Asla pes etmedi.

Peygamber -aleyhisselâm- ısrarla ve ihlâsla sadece Hak rızâsı için Hakk’ı ve hakikatleri anlattı. Yaptığı bu kudsî işten hiçbir karşılık beklemedi;

“İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.” (Buhârî, Meğâzî, 35) hadîsiyle insanlara iyilik yapmanın önemini ortaya koydu;

“Kendi için istediğini başkaları için de iste!” (Buhârî, Îmân, 7) diyerek «bencilliği» bitirdi. İnsan hak ve hukukunu korumayı birinci plâna aldı. Diğer canlıların hukukuna da titizlendi. Çevre şuurunu önemsedi. Bütün bunların yanı sıra kulluk şuurunu her dâim diri tutarak, mü’minlerin ibâdetlerini aksatmasını istemedi. Dünyada ebedî saâdeti yani âhireti kazanmak adına bulunulduğu gerçeği unutulmamalıydı.

Âlemlerin Şâhı, -aleyhissalâtü vesselâm-; kendi güzel ahlâklıydı, güzel ahlâklı nesiller yetiştirdi. Sözünün eriydi. Söylediklerini önce kendi yaşar, sonra anlatırdı. İnanan insanın en üstün, en dürüst, en çalışkan insan olduğunu hâliyle, kāliyle ispat etti. Öğrencilerinin de böyle olmasını istedi. Nitekim Rasûlullah -aleyhisselâm-’ın ashâbı, O’nun irtihâlinden sonra dünyanın dört bir yanına bu muhteşem ve mükemmel dînin hükümlerini götürerek, gerçek ilim ve irfan medeniyetinin yani İslâm’ın öncüleri oldular. İlerleyen zamanlarda, bu eşi bulunmaz hükümlerle nice dünyaya hükmeden devletler kuruldu.

O öyle bir eğitimciydi ki;

“Sevmeyen ve sevilmeyen müslümanda hayır yoktur.” (Ahmed, 5/335) buyurarak sevgi ön parolasıyla, önce gönülleri fethetti. Bilindiği üzere; «Asıl fetih, zihinlerden önce, kalpte başlar.» gerçeğinden hareket ederdi. Akla önem verir; ilimle, tatlı dille, iknâ yoluyla, sabırla, duâyla insanları irşâd ederdi. Dolayısıyla bugünkü eğitimcilerin O En Mükemmel Örnek Öğretmen’in hayatını, eğitim metotlarını yeniden okuyup öğrenmeye, araştırmaya, keşfetmeye ihtiyaçları vardır. Zaten Zât-ı Âlîleri;

“Ben muallim olarak gönderildim.” (Müslim, Talâk, 4) buyuruyorlar.

Dışarıdan ithal edilmiş bir eğitim sistemiyle nesil yetiştirilemediği denendi. Bugün millî ve mânevî değerlerimize taban tabana zıt, ahlâkî ve kültürel birikimlerimizin dışındaki gençlerimiz ortada. Daha fazla vakit geçmeden yerli ve millî sermayemiz israf edilmemeli. Eğitimde ve her sahada öze dönmeli, millî ve yerli olunmalı vesselâm.