YÂ RABBÎ; SELÂMET VER, SELÂMET VER!

Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

BİR HADİS:

عَنِ الْمُغ۪يرَةِ بْنِ شُعْبَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
« شِعَارُ الْمُؤْمِنِ عَلَى الصِّرَاطِ رَبِّ سَلِّمْ سَلِّمْ »

Muğîre bin Şu‘be -radıyallâhu anh-’tan nakledildiğine göre Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Sırat Köprüsü’nde mü’minlerin şiârı (parolası);«Yâ Rabbî; selâmet ver, selâmet ver!» duâsıdır.”(Tirmizî, Kıyâmet, 9)

BİR MESAJ:
“Akıllı kişi kendisini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır. Âciz kişi ise arzularının peşinde koşup da Allah’tan bağışlanma dileyendir.” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 25)

 

“Hesaba çekilmeden önce
kendinizi hesaba çekin.” (Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-)

 

“Güneş dürülüp karardığında; yıldızlar dökülüp söndüğünde; dağlar yerinden sökülüp yürütüldüğünde; doğuracak develer başıboş bırakıldığında; yabânî hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde; denizler kaynatıldığında…” (et-Tekvîr, 81/1-6)

Ve;

“Gökyüzü yarıldığında; yıldızlar dağılıp saçıldığında; denizler taştığında; kabirlerin altı üstüne getirildiğinde…” (el-İnfitâr, 82/1-4)

İşte o gün yani;

“Kıyâmet günü geldiği zaman; insanlar, deniz dalgaları gibi birbirine çarparak karışacaklar.” (Müslim, Îmân, 326)

“…O gün insanlar, her biri bir tarafa uçuşan küçük kelebekler gibi olacaktır. Dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaktır.” (el-Kāria, 101/4-5)

“Her insan dünyada neleri yaptığını, neleri de yapmadığını anlayacaktır.” (el-İnfitâr, 82/5)

O dehşetli anda insanlar;

“…Dünyada ancak bir akşam yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış olduklarını sanırlar.” (en-Nâziât, 79/46)

İnkâr edenler için hiç beklemedikleri bir anda o gün gelip çatmıştır; güneş batıdan doğmuş, Sûr’a üflenmiştir:

“Artık onlar kabirlerinden kalkıp Rablerine doğru koşmaktadırlar. Derler ki: «Vay başımıza gelenler! Bizi yattığımız yerden kim diriltip kaldırdı? Rahmân’ın va‘dettiği işte bu! Peygamberler gerçekten doğru söylemişler!»” (Yâsîn, 36/51-52)

Onlar gerçeği artık görmüşlerdir. Bugünü yalanlayıp duruyorlardı. Hattâ burun kıvırarak istihzâ ediyorlardı. Yüce Allah onların hâlini bize şöyle aktarmaktadır:

“Dediler ki:

«–Biz bir yığın kemik, bir yığın toz olduğumuz zaman mı yeniden diriltilecekmişiz?»

De ki:

«–(Şüphe mi var?) İster taş olun ister demir! Yahut aklınızca, diriltilmesi daha da imkânsız olan başka bir varlık olun, (yine de diriltileceksiniz.)»

Diyecekler ki:

«–Peki bizi hayata kim döndürecek?»

De ki:

«–Sizi ilk defa yaratan (hayata tekrar döndürecek).»” (el-İsrâ, 17/49-51)

Artık hesap günü gelmiştir. Artık pişmanlık fayda vermeyecektir:

“Allâh’ın huzûruna çıkmayı yalanlayanlar gerçekten ziyâna uğramıştır. Nihayet onlara ansızın o saat (kıyâmet) gelip çatınca, bütün günahlarını sırtlarına yüklenerek;

«–Hayatta yaptığımız kusurlardan ötürü vay hâlimize!» diyecekler…” (el-En‘âm, 6/31)

“İşte o vakit; kimin tartıları ağır gelmişse artık o, hoşnut olacağı bir hayat içinde olacaktır. Ama kimin de tartıları hafif gelirse işte onun anası (varacağı yer) Hâviye’dir (uçurumdur).” (el-Kāria, 101/6-9)

Evet, o gün gerçekten zorlu bir gündür. Peygamber Efendimiz’in bildirdiğine göre;

“İnsanlar kıyâmet günü üç grup hâlinde olacaklar;

•kimi yaya olarak,

•kimi binitli olarak,

•kimi de yüzüstü sürünerek mahşer yerinde toplanacaklar.” (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 17)

Sevgili Peygamberimiz bir gün Hazret-i Âişe Vâlidemiz’e dirilişi anlatırken;

“–Kıyâmet günü, insanlar; çıplak, yalınayak ve sünnetsiz olarak diriltilecekler.” buyurmuştu. Hazret-i Âişe de;

“–Peki yâ Rasûlâllah, insanların avret yerleri ne olacak? İnsanlar birbirlerine bakmazlar mı?” diye suâl edince Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu:

“–O gün onlardan her birinin kendine yetip artacak bir derdi vardır.” (Nesâî, Cenâiz, 118)

Evet, o gün herkesin derdi başından aşkındır:

“Kulakları sağır eden o ses geldiğinde, işte o gün kişi; kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. O gün, onlardan her birinin işi başından aşkındır.

O gün,

•Birtakım yüzler parıldar; güleçtir, müjde almıştır.

•Birtakım yüzler de o gün toza toprağa bürünmüş; kapkara kesilmiştir. İşte bunlar inkârcılardır, günahkârlardır.” (Abese, 80/33-42)

O günün tek hâkimi Allah Teâlâ’dır. Herkese amel defterleri verilecek. O gün amellerin tartılması için hassas teraziler kurulacak. Kimseye en ufak bir haksızlık yapılmayacak. Âyet-i kerîmede şöyle buyurulmaktadır:

“Biz, kıyâmet günü için adâlet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş) bir hardal tanesi kadar dahî olsa, onu (adâlet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak Biz, herkese yeteriz.” (el-Enbiyâ, 21/47)

Bu bakımdan o gün:

“Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onun karşılığını görecek. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onun karşılığını görecektir.” (ez-Zilzâl, 99/7-8)

Yine o gün Sevgili Peygamberimiz’in; «Gözümün nûru» dediği namaz, insanların ilk suâl edileceği şeydir. O gün öyle dehşetli bir gündür ki Peygamber Efendimiz’in bildirdiğine göre su ve hurmanın dahî hesabı sorulacaktır. (İbn-i Hanbel, I, 164)

Ve insanlar Sırât’a gelecekler. Kıldan ince kılıçtan keskin Sırât’a…

Sırat, bütün insanların üzerinden geçmek zorunda olduğu cehennemin üzerinde kurulu bir köprüdür.

Sırat’tan geçerken mü’minler serlevhâ hadîsimizde de belirtildiği üzere;

“Yâ Rabbî; selâmet ver, selâmet ver!” diye Rablerine niyâz edip yalvaracaklar. (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 9)

Yine bir hadîs-i şerifte ifade edildiğine göre; o gün Sırat’tan geçerken peygamberler bile;

اَللّٰهُمَّ سَلِّمْ سَلِّمْ : Allâh’ım! Selâmet ver, selâmet!” diye duâ edeceklerdir. (Müslim, Îmân, 299)

“Mü’minler Sırat’tan kimi göz kırpacak kadar az bir zamanda, kimi şimşek gibi, kimi rüzgâr gibi, kimi kuş gibi, kimi de iyi cins at ve deve gibi hızla geçer. Bazısı (bakarsın) sapasağlam kurtulmuş, diğeri yara almış da salıverilmiş, kimi de cehennem ateşine yığılmış kalmış olarak geçer.” (Müslim, Îmân, 302)

Sırat köprüsü üzerinde sa‘dân dikenini andıran kanca ve çengeller vardır. Bu kancalar, kötü amellerinden dolayı insanları kapıp cehennemin derinliklerine bırakacaklar. (Müslim, Îmân, 299)

O gün kötüler iyilerden ayrılacak, onlara;

“Ey günahkârlar! Bugün siz bir tarafa ayrılın.” (Yâsîn, 36/59) diye nidâ edilecek. «Tek başınıza durun; mü’minlerin arasına karışmayın!» denecek.

Yüce Allah onlara şöyle seslenecek:

“Ey Âdemoğulları! Size; «Şeytana kulluk etmeyin, o sizin için apaçık bir düşmandır; Bana kulluk edin, doğru yol budur!» dememiş miydim?” (Yâsîn, 36/60-61)

Âyet-i kerîmede bildirildiğine göre; artık o gün onların ağızları mühürlenecek, konuşamayacaklar, mazeret bildiremeyecekler:

Artık eller konuşacak, ayaklar dile gelecek. Ağız hâriç neredeyse her organ dile gelecek, bir bir anlatacak olan biteni… (Bkz. Yâsîn, 36/65)

“Her kim Rabbine suçlu olarak varırsa, şüphesiz ki ona cehennem vardır. Orada ne ölür, ne de dirilir.” (Tâhâ, 20/74)

Onlar için yok olmak, bitmek, tükenmek yok orada… Hattâ âyet-i kerîmede belirtildiğine göre; yakıcı ve kavurucu ateşin altında onların derileri pişip acı duymaz hâle geldikçe, acıyı duysunlar diye derileri, başka deriler ile değiştirilecek. (Bkz. en-Nisâ, 4/56)

Cehennemin bu şiddetli ateşini tadınca;

“Âh, ne olurdu ben bir toprak olaydım.” (en-Nebe’, 78/40) diyecekler ama iş işten geçmiştir. Artık çok geçtir.

“Bir ara cennettekiler soracaklar:

«–Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?»

Onlar şöyle cevap verecekler:

«–Biz;

•Namaz kılanlardan değildik;

•Yoksulu doyurmuyorduk;

•(Günaha) dalanlarla birlikte biz de dalıyorduk.

•Ceza gününü de asılsız sayıyorduk.

•Sonunda bize ölüm geldi çattı.»” (el-Müddessir, 74/42-47)

Meğer uğrunda ömürlerini hebâ ettikleri kişiler, makamlar, mal, mülk hepsi yalanmış. O gün orada hiçbirinin yardımı olmayacak. Zira;

“Artık şefaatçilerin şefaati de onlara fayda vermeyecektir.” (el-Müddessir, 74/48)

O gün mü’minlerden bazıları doğrudan cennete girerken bazıları da günahlarının cezasını çekmek üzere cehenneme gidecekler. O gün günahkâr mü’minlerin hâli de içler acısıdır. Hadîs-i şeriflerde belirtildiğine göre; o gün günahkâr mü’minler, cezalarını çektikten sonra cehennemden kömür gibi yanmış, kavrulmuş olarak çıkarılacaklar. Sonra hayat nehrine atılacaklar. Orada sel kenarında otun bittiği gibi bitecekler. (Bkz. Müslim, Îmân, 304)

Ancak hayat nehrinden boyunlarında inciden gerdanlıklar olduğu hâlde çıkarılacaklar. Cennetlikler onları bu alâmetlerinden tanıyacak ve onların cehennemden geldiklerini anlayacaklar. (Bkz. Müslim, Îmân, 302)

O gün takvâ üzere yaşayanlara va‘dedildiği gibi, altlarından ırmaklar akan cennet vardır. Onlar selâm ile karşılanacaklar ve kendilerine şöyle denecek:

“Sabrettiğinizden dolayı size selâm olsun! Bakın, dünya hayatının mutlu sonu ne kadar güzelmiş!” (er-Ra‘d, 13/24)

“Girecekleri yer, zemininden ırmaklar akan Adn cennetleridir; orada diledikleri her şeye sahip olacaklar. Takvâ sahiplerini Allah böyle ödüllendirecektir. Onlar ki, tertemiz bir hayat yaşarlarken melekler gelip incitmeden canlarını alırlar; bir taraftan da kendilerini; «Selâm olsun size! Yaptığınız güzel amellere karşılık girin cennete!» diye müjdelerler.” (en-Nahl, 16/31-32)

“Kalpleri Allah saygısıyla dopdolu olup Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da bölük bölük cennete sevk edilecekler. Oraya geldiklerinde cennetin kapıları açılacak ve cennetin bekçileri; «Selâm olsun size! Ne mutlu size! Tertemiz geldiniz! Haydi, ebediyen kalmak üzere girin cennete!» diye buyur edecekler.” (ez-Zümer, 39/73)

Müslim’in Sahîh’inde geçen hadîs-i şeriflerde anlatıldığına göre; kıyâmet günü insanlar, şefaat umuduyla peygamberlere müracaat edecekler. Her bir peygamber, yardım için insanları bir başka peygambere yönlendirecek. En sonunda insanlar, peygamberlerin bile; «Nefsî!.. Nefsî!..» dediği bir hengâmede şefaat için Fahr-i Kâinât Efendimiz’e gelecekler. O da Allah için secdeye kapanacak. Sonra O’na;

“–Yâ Muhammed! Başını kaldır. Söyle ki sözün dinlensin, iste isteğin verilsin. Şefaat dile Sana şefaat hakkı verilsin.” denilecek.

Bunun üzerine O da;

“–Yâ Rabbî! Ümmetî!.. Ümmetî!..” diyecek ve mü’minlere Allâh’ın izniyle şefaat edecek. (Müslim, Îmân, 326-327)

Evet, mü’min kardeşlerim! Hepimizi zorlu bir gün bekliyor. «Hâlimiz nice olacak?» diye endişe edip o güne hazırlık yapmalıyız.

Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-’tan nakledildiğine göre Akra‘ bin Hâbis, Fahr-i Kâinât Efendimiz’e gelip;

“–Kıyâmet ne zaman kopacak yâ Rasûlâllah?” diye sormuş, O da;

“–Kıyâmet için ne hazırladın?” buyurmuştur. (Buhârî, Edeb, 96)

Yüce Rabbimiz âyet-i kerîmede şöyle buyuruyor:

“Ey îmân edenler! Allâh’a itaatsizlikten sakının. Herkes yarın için ne hazırladığına baksın! (Evet) Allâh’a itaatsizlikten sakının; şüphesiz Allah, yapıp ettiklerinizden tamamen haberdardır. Allâh’ı unutan, bu yüzden Allâh’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar gerçekten yoldan çıkmışlardır.” (el-Haşr, 59/18-19)

Onun için ey mü’min kardeşim, Ebûbekir -radıyallâhu anh-’ın dediği gibi;

“Kendine kabir değil, kendini kabre hazırla!”

Rabbimiz; o dehşetli anda, cümlemizi emîn olanlardan eylesin!

Rabbimiz; o zorlu günde, hepimize selâmet lutfetsin!

Âmîn…